|
Gosterilen 1 - 9 arasi, toplam 21 Blog mevcut.
Sayfa:
1 |
|
|
“Gidiyor musun? Peki Yolun açık olsun Başka ne denir ki? Sen susarken ben var ya.........neyse Biraz daha bekle istersen Hani duraklar kalabalık olur ya bu saatte Ya da boş ver ... git hadi Bu ayrılık tabana kuvvet yaşanmalı belki de Nasır tutmalı ayakların Dizlerin çürümeli Gittiğin yerlerde, kimden geldiğin bilinmeli Bir el sıkışmalık, bir buselik zamanımız mı kaldı? Demek ki ayrılığa kurduğun saatler bastı avazı O zaman al, sana almıştım bu kitabı Hani uzun zamandır okumamıştın ya, Benden hatıra kalsın sana bu "Mavi Gözyaşı"Öyle işte... Sözler bitiyor değil mi bazen? Ya da anlamını yitiriyor her söylenen Şimdi git Martılarla konuşacağım ben biraz Taş sektireceğim denizde... görmeyeceksin Sen giderken ben var ya......neyse Sonra birkaç rol seçeceğim kendime Klasik Türk romanlarından Kimsesizlerim mezarlığındaki salkım söğüt misali Adı sanı bilinmeyenlerin saçlarını okşayacağım Yanaklarına dokunacağım köklerimle Parmaklarım o son sigaraya sığınırken Ve genzim yanarken tütün kokusundan Öksüreceğim...duymayacaksın Sen giderken ben var ya......neyse Hani hatalarının bedelini Oyuncakları yakılarak ödeyen çocuklar var ya Torbalar dolusu oyuncak alacağım onlara Hiç bilmediğim sokaklara uğrayıp, ürkek adımlarla Kumanyalar bırakacağım Kapısında yırtık terlikler olanlara Sonra koşar adımlarla uzaklaşacağım Ne kimseler bilecek beni, ne ben kimseyi Sır olacağım......, görmeyeceksin Sen giderken ben var ya....... neyse "Kızmıyorsun", diyorsun Gülümsüyorum Ben papatyaların saçlarını sevda sorgularında yolmadım ki Ses tonları yükseldikçe İki elimin arasına alıp başımı Sesimi üşütüyorum sesinde Anlamsız kavgaları süslemiyorum çığlıklarımla Susuyorum Sessiz kararlar almaya başladığım an Puslanıyor şehir, kendimden korkuyorum Dallarına çaput bağlanmış bir çınar gibiyim zaten Yalnız çaresizlik anlarında hatırlanıyorum Çoğu zaman kırılsa da dallarım, Kopsa da budaklarım Yine de dik durmaya çalışıyorum Sen giderken ben var ya........neyse Ara sıra yaz bana, Öyle suçlanıp ağlamak niye? Bilirsin Ben zaten eskiden beri yalnızlığı severdim Beni düşünme....... git hadi Yalnız şunu bil ki... Sen giderken ben var ya...... neyse Korktuğum oldu işte bak sert çektin o kapıyı Henüz bitmemişti ki söylemek istediklerim Oysa ben sana......neyse Sen gittiğinde ben var ya Hıçkıra hıçkıra ağlayacağım ardından Sen gittiğinde ben var ya Her nefesi vuracağım alnından Sen gittiğinde ben var ya Hayatımı alacağım dünyadan ...ve ben sana yalan söylemiştim Yalnızlığı sevmedim hiçbir zaman Benim tek sevdiğim şey var ya......neyse
Etiketler: Sen Giderken Ben Var Ya…… Neyse
: Deniz Feneri her zaman bir deniz feneri arar gözlerim salt azgın dalgalarla boğuşurken değil dingin bir denizi seyrederken de ararım, belki orada olduğunu bilmektir hoşa giden, belki de hissetmek fenerin varlığını, sensizliğim de deniz fenerinin kaderine benzemekte gün geçtikçe, ufuklara bakışım ondandır, sarılırken yalnızlığın kollarına seni arayışım ondan, dur bak şimdi duyuyor musun sesleri sana vuruyor başka denizin dalgaları, bana düşen ise uzaktaki martıların çığlıkları.
(ç)alıntı
Etiketler: Deniz Feneri
|
BİTİŞ
Gönderme zamanı 04/02/2009 01:35:51
|
Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsız uyanış bitmeli.' Genç adam bunları düşünürken suratı]şekilden sekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı . Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; ”Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor. Onlar bile ağlıyor halimize...” BULUSMA VAKTİ Artik Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü. Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş’a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız, sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını... Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafede oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini. 'Bana bir şey mi söylemek istiyorsun' diye sordu. Genç adam, gözlerini kaçırarak 'Evet' dedi. Genç kız heyecanlanmıştı, biraz Da sinirlenerek 'Söylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genç adam içini çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gideceğiz? ' diye sordu. Genç kız 'Bunu sorma gereğini niye duydun? ' diye yanıt verdi. Genç adam söze başladı... ''Birkaç ay önce aksam 23.00 civarında sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana 'Sırası mı simdi canim yaa, isin gücün yok mu? ' demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meralin 'Sen şanslısın, sevgilin sana bakar' sözüne 'İşim yok da sana mı bakacağım, annen baksın' demiştin. Hatırladın mı? ''
DUYGUSALLIGI SEVMEM...
Genç kız, 'Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez' diye yanıtladı. Genç adam güldü, 'Evet canim haklisin. Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakici, hemşire falan olamazsın.' Genç adam devam etti... 'Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Hâlbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aksam, her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genç kız anlamıştı, 'Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı? ' Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. 'Hayır' dedi, 'Sair olmanı istemiyorum. Olamazsın da... BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.' genç kız şaşırmıştı, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.' Genç adam iç çekerek 'Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk' dedi. Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek 'Sen bilirsin, umarim beni bir başkası için bırakmıyorsundur...' dedi. Genç adam 'Nasıl böyle bir şey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum' yanıtını verdi. Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada Artik iki yabancıydılar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, 'Kalkalım istersen' dedi. Genç adam 'Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin' diye yanıtladı. Genç kız 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam, 'İstersen arkadaş kalabiliriz' dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar. 'BEN DOGRU YAPTIM...' Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap Bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp İse gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı basardı. Sabah 7'de saatin ziliyle uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu: SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM, HEPSİNİ ONLARSIZ YAŞADIM DA, BİR SENİ SENSİZ YAŞAYAMIYORUM, BU AŞKI TEK KALPTE TAŞIYAMIYORUM, SANA YEMİN GÜZEL GÖZLÜM, BİR TEK SENİ SEVDİM, VE SENİ SEVEREK ÖLECEĞİM, ELVEDA BİRTANEM... Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın besinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu Yabancı bir ses açtı. Genç adam ''Nalân’la görüşebilir miyim? ''Dedi. Ama karsısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de... 'Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....' YIGILIP KALDI... Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının İki katini çekiyordu simdi. Olduğu yerde yığılıp kaldı... Birkaç ay sonra doktor Konuşuyordu hastanede Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi...'Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım Kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş... 'ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜNDEN O KADAR EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ]ÖGRENDİĞİNİZDE HERŞEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR...'
Etiketler: BİTİŞ
Numarayı çevirirken, nasıl oldu bilmiyorum ama çevirdiğim numaranın yanlış olduğunu bilmeme karşın telefonu kapatmadan hattın öteki ucundan yanıt verilmesini bekledim. Yaşlı bir adam aksi bir ses tonuyla yanıt verdi. "Yanlış numara!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Canım sıkkın, aynı numarayı bir daha çevirdim. Aynı ses "Size yanlış dedim!" dedi ve yine telefonu yüzüme kapattı. Yanlış bir numara çevirdiğimi nereden biliyordu? Bir polis çevresinde olan bitene karşı her zaman ilgili olmak konusunda eğitim görür. Hiç düşünmeden aynı numarayı üçüncü kez çevirdim. "Yeter artık" dedi adam. "Yine sen misin?" "Evet" dedim. "Daha ağzımı bile açmadan yanlış numarayı çevirdiğimi nereden biliyorsunuz?"
"Bunu da sen bul!" diyerek telefonu tekrar yüzüme kapattı. Oturduğum yerde ahize elimde kalakaldım. Sonra büyük bir kararlılıkla adamı bir daha aradım.
"Buldun mu?" dedi. "Aklıma bir tek şey geliyor... Sizi kimse aramaz." "Tamam buldun!" dedi ve telefonu dördüncü kez yüzüme kapattı. Sinirlerim gevşediği için, gülerek aradım adamı bu kez.
"Şimdi ne istiyorsun?" diye sordu. "Yalnızca... Bir 'Merhaba' demek istedim." "Merhaba mı?" diye sordu adam şaşkınlığını gizleyemeden. "Neden?"
"Ne bileyim. Sizi kimse aramıyorsa, bari ben arayayım dedim." "Peki. Merhaba. Kimsiniz?"
Sonunda başarmıştım. Meraklanma sırası ondaydı. Kendimi tanıttıktan sonra, ona kim olduğunu sordum.
Adını söyledikten sonra, "Seksensekiz yaşımdayım ve son yirmi yıldır bir günde telefonla bu kadar yanlışlıkla olsa da!" dedi ve gülmeye başladık.
Yaklaşık on dakika sohbet ettik. Ne ailesi ne de bir arkadaşı vardı.Yakınlarının tümü ölmüştü. Asansör görevlisi olarak çalıştığı günlere ilişkin anılarından söz ederken sesi çok içten geliyordu. Kendisini tekrar arama konusunda izin istedim.
"Neden böyle bir şey yapmak istiyorsun?" diye sorarken şaşkınlığını saklayamıyordu. "Ne bileyim. Telefon arkadaşı olabiliriz, hani şu mektup arkadaşları gibi."
Tereddüt etti. "Yeni bir arkadaşım olmasının bence bir sakıncası yok"dedi. Sesi oldukça duyarlıydı bu kez.
Ertesi gün ve sonraki günlerde onu yeniden aradım. Sohbeti tatlıydı. Bana Birinci ve İkinci Dünya Savaşı anılarından, öteki tarihi olaylardan söz etti.
Ona evimin ve ofisimin telefon numaralarını verdim. O da beniarayabilecekti. Aradı da... Hemen hemen hergün. Yalnız ve yaşlı bir adama iyilik yapmak değildi amacım yalnızca. Onunla konuşmak benim için önemliydi, çünkü benim yaşamımda da büyük bir boşluk vardı. Yetimhanelerde, bakıcı ailelerin yanında büyümüştüm, hiç babam olmamıştı. Zamanla onu baba gibi görmeye başladım. Ona işimden, üniversitedeki derslerimden söz ediyordum. Yaşamımda psikolojik danışmanım rolünü üstlenmişti. Üstlerimden biriyle aramdaki anlaşmazlıktan söz ederken, yeni arkadaşıma "Onunla aramdaki bu sorunu bir an önce çözmem gerekiyor" dedim.
"Acelen ne?" diye uyardı beni. "Bırak aranızdaki olaylar biraz yatışsın.Benim yaşıma geldiğinde, zamanın pek çok şeyin ilacı olduğunu anlıyorsun. İşler kötüye giderse, o zaman konuş onunla." Uzun bir sessizlikten sonra, "Biliyorsun..." dedi sakin bir sesle. "Seninle kendi oğlumla konuşuyormuşum gibi konuşuyorum.Her zaman bir ailem ve çocuklarım olmasını istedim. Bu duygunun ne olduğunu anlayamayacak denli gençsin."
Hayır değildim. Ben de hep bir ailem ve bir babam olsun istemiştim. Fakat ona hiçbir şey söylemedim. Çok uzun zamandır yüreğimde taşıdığım acıyı daha fazla taşıyamamaktan korktum. Bir akşam seksendokuzuncu doğum gününün yaklaşmakta olduğunu söyledi.
Kendi ellerimle hemen çok büyük bir doğum günü kartı hazırladım. Kartın üzerinde birdoğum günü pastası ve seksendokuz tane mum vardı. Tüm iş arkadaşlarımdan kartı imzalamalarını istedim. Yaklaşık yüz imza oldu kartta. Bundan çok hoşlanacağından emindim. Dört aydır telefonda sohbet ediyorduk, artık yüz yüze gelmemizin zamanı gelmişti. Doğum günü kartını kendi elimle götürmeye karar verdim. Kendisini ziyarete gideceğimi söylemedim. Sürpriz yapmak istiyordum. Telefon rehberinden adresini buldum ve oturduğu apartmana gidip, arabamı sokağının başına park ettim. Apartmana girdiğimde postacı elindeki mektupları ayırıyordu. Adının yazılı olduğu postakutusunu denetlerken postacı doğru yerde olduğumu işaret etti başıyla.Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Acaba telefonda kurulan aramızdaki kimyasal yaklaşım, yüz yüze de kurulacak mıydı? İçimden bir kuşku duygusu gelip geçti. Belki de babamın beni reddettiği gibi o da reddecekti. Kapısını çaldım. Yanıt gelmeyince daha hızlı çaldım. Postacı başını kaldırıp bana baktı. "Kimse yok" dedi.
"Evet" dedim. Kendimi biraz tuhaf duyumsuyordum. "Telefonu yanıtlaması ne denli uzun sürüyorsa, kapıyı açması da...""Akrabası mısınız?" diye sordu postacı. "Hayır, arkadaşıyım yalnızca." "Çok üzgünüm" dedi üzgün bir sesle. "Bay Meth önceki gün öldü." "Öldü mü?" dedim. Şaşkınlık içindeydim, inanamıyordum bir türlü duyduklarıma. Sonra kendimi toparladım, postacıya teşekkür ettim ve dışarıya çıktım.
Arabaya doğru yürürken gözlerim yaşlarla doluydu. Yaşamlarımızdaki güzelliklerin ayırdına varmak kimi zaman ani ve beklenmedik bir olayla olanaklıdır. Şimdi yaşamımda ilk kez, birbirimize ne denli yakın olduğumuzu anladım. Herşey ne denli de kolay olmuştu; bir dahaki sefere kendime yakın bir arkadaşı çok daha kolay bulacaktım. Yavaş yavaş bir sıcaklık kapladı bedenimi. Birden sanki onun ters sesini duydum. "Yanlış numara!" Sonra kendisini neden bir daha aramak istediğimisorması geldi aklıma. Yüksek sesle "Çünkü sen benim için önemlisin" dedim. "Çünkü ben senin arkadaşınım."
Açılmamış doğum günü kartını arabamın arka koltuğuna koydum ve direksiyona geçtim. Arabamı çalıştırmadan arkama döndüm bu kez fısıldadım:
"Ben yanlış numara çevirmedim. Sen benim arkadaşımdın."*
Jennings Michael Burch
Etiketler: "arkadaşlık" üzerine Güzel Bir Hikaye
Bugün bildiginiz gibi 18 mart 1915 Canakkale Zaferi. Onbinlerce isimsiz askerimiz ( kahramanlarımızı ) bu savasta hayatini kaybetmistir. Onlari rahmetle anıyoruz ...
..... Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u almak istiyorlardı.
Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır.
300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde Çanakkale Savaşlarını anmaktayız. Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914’de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915’de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı ordusunun karşı ateşi ile tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915’de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.
Çanakkale Boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan düşmanlarımız, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalara yapılan çıkarma harekatını Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında , yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur.
Çanakkale Savaşları, Türk Tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi sahibi olmak için kaynakları mutlaka okumanızı öneriyoruz. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir. Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı” Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk. Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela... Hani tauna da zuldür bu rezil istila... Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına, Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ... Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz. Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram? Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam. Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer; Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi; “O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi. Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i... Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın? “Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab... Seni ancak ebediyetler eder istiab. “Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına; Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle; Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
Etiketler: 18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ
Bir gün çok zengin bir adam oğlunu yanına alarak, insanların ne kadar fakir olabileceğini göstermek için bir köye götürdü.
Çok fakir bir ailenin evinde bir gün-bir gece geçirdiler. Şehre dönerken baba oğluna sordu:
"Yolculuğumuzu nasıl buldun?"
"Çok güzeldi babacığım" diye cevap verdi oğul.
"İnsanların ne kadar fakir olabileceğini gördün değil mi?"
"Evet."
"Peki ne öğrendin ?"
"Şunu gördüm" dedi oğul:"Bizim evde bir köpeğimiz, onların dört köpeği var. Bizim evde bahçenin yarısına gelen bir havuzumuz var, onların kilometrelerce uzunluğunda dereleri var. Bizim bahçede ithal lambalarımız, onların yıldızları var. Bizim terasımız ön bahçeye kadar, onların ki ise ufka kadar uzanıyor."
Ufaklık konuşurken, babası şaşkınlıktan tek kelime bile edemedi. Ve çocuk ekledi:
"Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğiniz için, teşekkür ederim babacığım !"
Nikolay Lev TOLSTOY
Etiketler: Hayatın Anlamı
sevgililer günü nereden çıkmış?
“Eski Roma'da 14 Şubat bütün Roma halkı için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma'da, tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno'ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia bayramı başlıyordu.
İmparator 2. Claudius, Roma'yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. İşte bu yüzden Roma'daki tüm nişan ve evlilikleri kaldırdı.
Aziz Valentine de, Claudius'un hükümdarlığı zamanında Roma'da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius'un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak İmparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine insanları evlendirmeyi sürdürdüğü için tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürüldü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubat gününde Hıristiyan şehitliğine gömüldü.
Yıllar geçtikçe yavaş yavaş 14 Şubat, sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline geldi. Bununla pararel olarak Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle anılmaya başlandı.” Günümüzde ise 14 Şubat bazı toplumlarda sevgililerin birbirlerine hediyeler ve çiçekler aldıkları özel bir gün olarak kutlanmaya devam ediliyor. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok gelişmiş ve yapılan reklamlar ve kampanyalar ile başka boyutlar kazanmış. (Ç)ALINTI
Etiketler: Sevgililer Günü Nereden çıkmış
Rahip, doktor ve mühendis Bir rahip, bir doktor ve bir mühendis golf sahasının boşalmasını beklemektedirler. O esnada gelişi güzel golf oynamaya çalışan bir grubun sahada olduğunu görürler.
Mühendis:
"Bu adamlar ne yapıyor böyle, 1 saattir bitirmelerini bekliyoruz."
Doktor:
"Bilmiyorum ama hiç böyle bir saçmalık görmedim."
Rahip:
"İşte görevli geliyor, onunla konuşalım. Merhaba, şu anda sahada olan sanalkahve.com ne zaman çıkacak, neden bu kadar yavaşlar?"
Görevli:
"Evet onlar kör itfayeciler. klübümüzde geçen sene çıkan yangında gözlerini kaybettiler. Bu yüzden haftada bir gün burada ücretsiz oynamalarına izin verildi."
Rahip:
"Ne kadar üzücü, bu akşam onlar için dua edeceğim."
Doktor:
"Çok güzel bir fikir, ben de hastanedeki doktor arkadaşlarla konuşup onlar için bir şeyler yapabilir miyiz diye bakacağım."
Mühendis:
"Bu adamlar neden geceleri oynamıyorlar?"
Etiketler: Rahip Doktor Ve Mühendis
Sayfa:
1 |
|
|
|