Yüzüm eskiyor damla damla çoğalan hasretinle kapında kahrediyorum günlerce gecelerce… Karanlığın solmuş perdeleri iniyor kısalan günlerimin azalan umutlarına. Kimsesiz bir siyahı evlat edindim nicedir. Bundadır sesi olmayısan karanlık günlerimin suskun nağmeleri. Canıma kasteden bu hazan hep yokluğunun eseri.
İnadına sevda yollarında ışıl ışıl cenneti taşıyorum gözlerimde. Sokak sokak kapı kapı tatlı sözlerini arıyorum yar. Bir yudum suda dinleniyorum yoruldukça. Her yudumda çiçekli gökkuşağını gördükçe ağlıyor siyahım. Durgun göz yaşlarıma ay düşüyor yar yorgun güzelliğimle gülümsüyorum şiirlerde. Derin hüzünlerde boğulsam da sensiz her şey olurum dizelerinde…
Yağmur rüzgar ve sonbahar ben değil miyim ki… Hepsi hatırlatmaz mı beni söyle. Benim gözyaşım değil mi her damla bağrına dolan her yönsüz esinti dökülen her kuru yaprak ellerim değil mi… Zamansız mekansız her yerde ölümsüz olmak sunuldu gülüşlerimle kabul et. Avuç içlerine kondu teklifsiz masum bir öpücük.
Gerçek ya da rüya…
Yapraklarını göğsünde dinlendirmek isteyen başı arşa uzanıp sana değemeyen mahzun bir goncayım şimdilerde. Tatlı canıma eziyet eder yanı başımdaki yokluğun. Dalsız budaksız gövdemi sarar mı mavin yeşilin söyle… Toprağa tutunamayısan kökleriyle bir gül yetişir mi sevdalı bağrında…
Dermansızım… Yağmalanmış düşlerimin mateminde gömüyorum yarınlarımı kefensiz. Sensizliğin boğazına sarılıyor hasretlerin avazında ağıtlar yakıyor göz yaşım. Her damla düştükçe göğsüne canlanıyor hakikatler. Ah bir bilseler her şey düşte kaldı bıçak kemiğe dayandı bir bilseler.
Etiketler: Nevval