Müspet bir zamansızlığın içinden çıkıp geliyor kanayışlı kelimelerim.
Her kelime bir kanayış oluyor cümlelerime.
Her cümlem bir bıçak yüreğime.
Ey yüreğim!
Yar/ıp geçmek istemezdim senden.
Kelimelerim Avaz’ımdan çıkıyor, elim ebhem bir yüreğin adeta…
Kesmiyor artık hecelerim kelimelerimi…
Nidalarımdan da çaldı Avaz’ım sesimi…
Ah yar! Ulaşmak isterken sana, kayboluyorum kalabalık bir “ses”in içinde. Efkar tüten bir hal karşımda!
Neyleyim yar, efkarı bile, sen olmadan? Neyleyim, naçar kalışlarımda “sen” küllerinden haykırılan susuşlarımı? Susuşlarım Avaz’ıma teslim olmakta… Yine debdebe içinde tüm ben’lerim.
Kurtar sendeki o ben’i!
Külünden geçmedi daha, Avaz’ım!
Geçmedi ben’deki o ben’den, yüreğimden!
Geçecektir Avaz’ım, ardında sürükleyerek kelimelerimi. Basacaktır külümü ruhuma.
Yar! Uzlet düşüyor payıma yine, “vuslat”ını özlerken…
Künc-i Seda’mda baş rol yine; Avaz’ımın. Rolleri değiştirerek Seda’m Uzlet olacak; Künc-i Uzlet selam verecek yüreğime sancılı hünerleriyle(!)…
Biliyorum nadim bir kimlik yamayacak sessizliğim, ruhuma.
Ama gecikmiş bir zamanın zamansızlığında ben yine göreceğim o yırtılan aşk’ı! Galeyan edecek bakışlarım; ama naçar’lığım bir kez daha rol oynayacak sahnede. Firari bir hayatın sahnesinde baş rolü oynayacak, yine Avaz’ım…
Susmalıydın ey Aşk!
Susup da Avaz’ıma meydan okumalıydın.
Bir zulmetin pençesinde yaşamalıydın belki de, aydınlığı hakkedercesine…
Her ses’e bir “sus” kondurarak münadi bir kimlik yamamalıydın.
Nidalarından süzülmeliydi sukutun…
Olmadı Aşk! Yenemedin Avaz’ımı!
Faili meçhul bir aşk’a gebe yüreğim!
Muhtemel bir müddet doluyor gözlerim.
Zamansızlığın an/sızlığında haykırmak için can atıyor susuşlarım!
Heyhat!
Ketum dönüşlerle kanıyor yine kelimelerim.
Ey Aşk!
Hayatımın son mukaddimesine mi ortaksın?!
Vazgeç artık müdir’likten! Avaz’ım seni ben’den çaldı da saçtı yalnızlığıma.
Şimdi toplamaya mecalim yok Aşk, seni bana…!
Avaz’ım! Beter ettin beni.
Yoktun ki sen müfredatımda.
Nerden çıkageldin de sen, cüret edebildin ben’i ben yapanı anlatmaya?!
Münkir bir geçmişin var senin, nedir bu hassasiyet(!) ?
Nedir bu çaba, “sus”ları yok etmek için?
Her düş/ümde vurgun mu edeceksin sus’maları?
İlticalarım bile kaçmakta sen’den…
Aşksa…
Sevdiğimse…
Yapma bunu bana!
Hicran’a düşürme düş/ümü…
Çehremden uzaklaştırma aşk’ın sancılı nefeslerini…
bırak ben’i bana.. kavrulayım sus’lu haykırışlarımla!
Sussssssssssssssssssssssss…!!!
Çek git Avaz’ım! Kafi gelmedin ben’i ben yapanı anlatmaya…!
Beter ettin ben’i! Geri ver sukut şuramı…
Susuyorum inadına sen’i sana,
delicesine…