Bir gün gidecekti
yanık kozalarıma bir tane daha ekleyecektim…
o gidecekti.
O yüzden bilsin istemedim.
Ne içimi sancıtan,
bakışlarına yüklediğim anlamı
ne de yüreğimi yüreğine yasladığım o baharı,
bilsin istemedim…
gidecekti,
içime basa basa terk eyleyecekti,
‘canım’ dese de ‘cananını’ içinde taşıyacaktı.
Yüklemsiz yolcuklara çıkacaktı sevgili,
öznesini Haliç’e bırakıp gidecekti.
Bilsin istemedim,
desem zamansız sevdalar büyüyecekti içimde,
büyük bir ihtimal yaşayacaktık en alını sevdanın,
desem eflatun gölgelerle yeşerecekti aşk.
İhtimal ya, Atilla İlhan’ın Pia’sı gibi olacaktım.
aşk tahayyüldür diyecektim ve başladığı yerde bitecekti.
Müptelası olduğum o mistik düşlerimden yara alacaktım
hem de en morundan
ve o yarayı yok etmek için kısa mesafelerde yolculuk yapacaktım, bir limana varacaktım,
renksiz gölgelerin peşinde
onu kovalayacaktım.
Bir yan flüt sesi duyduğumda sevdama yenik düşecektim,
öyle en alından gülecektim,
gözlerime oturttuğum Haliç’le "gitme" diyecektim
ama o gidecekti,
fonda bir yan flüt sesiyle…
sol yanım sızım olacaktı.
Hiç beklemediğim bir anda bir gün yanıma oturdu…
Biz ikimizdik.
Anlamış gibi baktı göz bebeklerime.
Gözlerimin yeşilinde aradı sevdanın alını.
Diyemedim,
ama yüreğimi yüreğine çoktan yaslamıştım.
İzinsiz. Aşkta izin aramam ki ben sevgili.
O da yüreğini bana verdi.
Ama diyemedi ki ‘ bu yolculuğa birlikte çıkalım.’
Ama ben o yolculuğa çoktan çıkmıştım,
elimi eline verdim…
ve kısa metrajlı bir film başladı…
o kendini anlattı,
ben susmanın erdemlik sayıldığı bir öğretiyle dinledim.
En çok vapur yolculuğunu severdi vapura bindik,
içimden en sancılı şarkıları dinledim,
içimin sandığından tek tek çıkarıp…
bu yolculuk hiç bitisin istemedim.
‘karaya varmayalım sevgili olur mu’ dedim içimden utanarak. Duymadı.
Biz ikimizdik bir vapur yolculuğunda.
Film(mimiz) karaya vardığında bitecekti ya,
camdan maviye baktım yaklaşıyorduk,
içime bakıp bakıp ona yaslandım,
içine almak istedi ama başkaları,
‘başkaları’ diyordu, biliyorum…
sesine vermese de bu cümleyi duyuyordum.
Sevgiliydi ve gidecekti.
Vapur karaya yanaştı
hatırlayıp hatırlayıp
yanaklarıma tuzlusu dökeceğim an geldi,
film bitti.
Diyemedi, suskular biriktirdi heybesine,
gözlerime yalancı baharlar yükledi.
Sessizce ‘hadi’ dedi.
Ben göğsüne yaslanıp ağlamak isterken o gitti.
Yanımı yanına verdim ‘hayır’ demedi.
Ama gitti.
Bir başaksını taşıyordu içinde sevgili,
söylemese de suskularına asmıştı onu.
Bindiğim bütün salıncakların ipine astığım aşk gibi…
Tanımlayamadığım gülüşüyle yanımda oturuyordu.
Beni dinlemek istedi bakamadım sevgiliye,
hala filmi düşünüyordum,
neden karaya vardık sevgili.
Tekrar sordu ‘hayat nasıl gidiyor’:
sığ bir soruydu anlamlar yüklemeye çalışmadım.
Hala ikimizdik, en yakınımdaydı,
elimi uzatsam tutar mıydı sevgili…?
uyanıverdim sonraya,
eflatun düşlerimi içimdeki mezara gömdüm.
Filmin bazı karelerini yok saydım.
Sorunun cevabını almak isteyen sevgilinin yüzü yüzümdeydi,
ne dememi bekliyordu ki,
‘hayat mı’ dedim gülümsedim.
Anlamıştı iç cebime iliştirdiğim hüzünlerimi.
Ben film gibi son bekliyordum içini toplayıp gitmesini ama hala yanımdaydı sevgili.
Yüzüne baktım,
masum bir kent soyluluğu taşıyordu.
‘ama’lı cümleler geçiyordu gözlerinden.
İçinde ‘doğusu’nu bekleyen kırıkları vardı.
Ortak edemedi beni kırıklarına.
‘hadi’ dedi filmdeki gibi, ayağa kalktı, ‘doğusu’na gidiyordu.
Beni yanına almadı, ‘canım’ dedi ‘cananını’ geçemedi.
zaman affetmeyecekti ya niceleri gibi,
askıda bırakacaktık bu aşkı ve hep hatırlayacaktık,
bir muammanın peşinden neden koştuğumuzu…
Karaya varmıştık.
Parmakları parmaklarıma kavuşmadı sevgili’nin…
parmağında ‘doğusu’nun izi vardı kavuşamadı,
bildik aile terbiyesinin öğretisini taşıyordu,
suçtu kimilerine göre bu suça ortak etmedi.
gitti sevgili..
diyemedim, yüklemsiz bir yolculuğa çıktı,
öznesini sulara bırakıp.
İçinin ‘doğusu’na gitti.
Şimdi hangi yolculuğa çıksam,
iç cebime iliştirdiğim hüzünlerimden alıyorum.
Ne zaman bir şiir yazsam ‘sevgili’ye diye not düşüyorum.
Ama soramadım sevgil’ye,
kırıklarını öğrenemedim sevgilinin.
‘Sol yanın acıdığı için’ diyemedim
biliyorum ama sol yanını nerde acıttığını bilmiyorum.
‘doğu’da mı acıttın,
yoksa giderken geride bıraktıkların mı acıttı.
Yüreğimi yüreğine yasladığımda
içine söz geçiremediğin o an mı acıdı.
Ne zaman sevgili?
Benden duyamadıkların mı
yoksa senin söyleyemediklerin mi acıttı…
‘yaşamına ‘katık’ yapmadığın şimdi mi sevgili’
nerdesin yüreğinin en doğusun da mı?
Eflatun gölgelerin kaldı bende…
‘hadi’ bu kez ayrılık için değil,
yanını yanıma vermen için,
‘Hadi’ en ‘Doğu’ yanınla sev beni
Etiketler: Nevval