|
|
Kırkına yaklaşırken açılan pencere..
Gönderme zamanı: 10/25/2009 15:26:41
|
............İnsan kırkına yaklaşırken hayata bugüne kadar bakmadığı bir pencereden bakıyor. Gençken önünde açılan pencere hayallerle süslenmiş, renk renk çiçek bahçeleri gibi duruyor karşısında. .............Sana muhteşem tatlar ve kokular sunan bir dünya... ve sen bu muhteşem tatlar ve kokularla uyuşuyorsun. Acıların da, kırılmaların da ne kadar büyük olsa da öylesine uyuşuyorsun ki sana hafif geliyor. Gençsin, kuvvetlisin ölümün adını bilsen de sana Kaf Dağı kadar uzakta duruyor. Öylesine sarhoşsun ki sen ölümsüzlük iksirini elinde sanıyorsun. ............Hedeflerin büyük, yapmak istediklerin çok. Sen hoyratça harcıyorsun sevgileri,'' Nasıl olsa gelir yenileri''diye düşünüyorsun. Kırdığın dost kalpleri bir kutuya hapsediyorsun, yaşadığın her acıyı, her sevinci bir kenara yazıyorsun.'' Bir gün tekrar okurum,'' diye düşünüp kenarda bırakıyorsun. Çoğu hedefine ulaşıyorsun. Yapmak istediklerinin çoğunu yapıyorsun. Başarmak istediğini başardığında listene yeni hedefler ekliyorsun. .........Hayat önünde, onu öyle uçsuz bucaksız görüyorsun ki, korkmadan yürüyorsun, sırtında taşıdığın çuvala her gün gördüğün yaşadığın ne varsa dolduruyorsun. Yükün hafif, sen kuvvetlisin. Sen yolun başındasın, çuvalına koyduğun her avuç tecrübe, her gram sorumluluk sana insan olmayı öğretiyor. Öğrendiğin her bilgiyi, hayata ve insana dair bulduğun ne varsa atıyorsun çuvala... Ayıklamadan doğruyu yanlışı biriktiriyorsun. Yaşadığın her an, her saniye gram gram dolarken çuvala bir de bakıyorsun sen yolun ortasındasın. Yükün alabildiğince ağır. Ayıklamadan biriktirdiğin doğrular, yanlışlar, günahlar sevaplar çoğalmış. ''Keşke,'' diyorsun.'' Bana sadece yararlı şeyleri alsaydım. Keşke acıları hataları kötüleri ayıklasaydım.'' Ama artık sen yolun ortasındasın. Sırtında taşıdığın çuval ağır, kuvvetin azalmış, önünde yolun sonunu görüyorsun. ............Arkana dönüp bakıyorsun yalancı bahçe, içinde renk renk hayaller. Kokusuyla tadıyla ışığıyla gençliğin orada, elini uzatıyorsun erişemiyorsun. Elinde tuttuğun ölümsüzlük iksiri sandığın meğer bir kum saatiymiş. Sen o yalancı bahçede yalancı nimetleri tadarken sen sorhoşken zevkten, neşeden her adımda bir adım daha geride bırakmışsın hayatı. Sen sorhoşken gençmişsin... Sen gençken sarhoşmuşsun öylesine uyuşmuşsun ki acılar çok acıtmamış canını, öylesine uymuşsun ki hissetmemişsin kanayan yaranı... Sen ayılıp yolun ortasına geldiğinde yükün ağır, bedenin yorgun. elinde öümsüzlük iksiri sandığın kum saati yarıya gelmiş Önünde açılan başka bir pencere... Artık dünyaya başka bakıyorsun. Artık yaşlı birini görsen acıyorsun. Kaç gün, kaç ay,kaç yıl daha yaşar, yüzü kaç yaşanmışlık izi taşır sayıyorsun. Hayatın rengi bu pencereden griye çalıyor, sen bu griyi seviyorsun... İnsan kırkına yaklaşırken ayık kafayla bakıyor hayata... Kendine dönüyor, özünü biliyor. Çırılçıplak yargılıyor.Vefa arıyor, insan bu yaşta, dost arıyor. Sahtelikten arınmış, sahtelerden yorulmuş oluyor. İnsan kırkına yaklşırken durulmuş oluyor, dört nala giden hayatın arka bacağına tutunmuş sürüklenirken itiraz hakkının olmadığını biliyorsun. ...........Madem ki hayatı durdurmak elinde değil, madem ki hayat seni hangi durakta bırakacak bilmiyorsun o zaman kabulleniyorsun. Aynada sana bakan aksinle kavga etmekten vazgeçip yüzündeki çizgilerle dost oluyorsun... Durgunsun alabildiğince dinginsin, olgunsun... Önceden kızdığın hop oturup hop kalktığın şimdi dudaklarına yerleşmiş bir içten bir gülümseme...
Nuriye Dündar
Etiketler: Nevval
|