Bu gece göğsümden kan sızıyorum…
Fitili ateşlenmiş, tahrip gücü yüksek bir veda havasında, yüreğimin iklimi…
Tabut çivileriyle mıhlandığım bir yolda
Sesini duyuyorum gün ve gece cakışmasının…
Yıldırımlar düşüyor alın çatıma, sabah ezanlarıyla…
Dar bir odada, gürültüyle kapanan demir kapıların, paslı ağırlığı çöreklenmiş üstüme…
Dağladım uysal hücrelerimi, dokunmayın bana…
Küskün bir ay dokunmuş, imlası bozuk alfabeme…
Kendi devrilmişliğime, devrik cümleler tüketiyorum…
Cinayet süsü verilmiş intiharlar tasarlıyorum zihnimde..
Git gide ağırlaşan hükümlülüğüme, ağırlaşmış müebbetler ekliyorum.
Ateşe verilmiş barikatlar kuruyorum, tımarhaneye dönüşmüş odamın kapısına.
dokunmayın bana..ölümcül bu sevda…
Kirpiklerimde ağırlaşan tuzlu suların gel-git leriyle uzanıyorum taş uykulara…
Sıçrayarak uyanıyorum sensizlikte…
"söyle hangi durağa yaslanmaktasın.."
Aşk’a son ayaklanışımızda bulduğumuz o şiir, kanayarak dökülüyor şimdi dudaklarımdan…
Gönlüm bomboş bir savaş alanı, yağmaladığım kadar yağmalanıyorum..
Bu gece göğsümden kan sızıyorum…
Tam şuramda, sol yanımda kaldı parmak izin…
Keskin bir ışıkla gölgelendirdiğim gözlerini unutmadım…
Bende kaldı işvebaz bakışların…
Yeni sökülmüş bir tırnak acısı kadar sinsi bir ağrının koynundayım…
Uykusuzluk nöbetlerinin azdırdığı, uyuyamam nöbetlerinde;
İçimdeki öfkenin yıldırımlarıyla yanıyor ormanlarca yeşil ağaçlarım…
“söyle hangi kapının eşiğindesin”
Sancılı bir sevinci yeni toplamışken daha, kapkara hüzünler yerleşti içime…
oysa hesapsızca başlamıştım içimdekileri dökmeye.
Uzaktan başlamıştım çırpmaya ellerimi…
“söyle hangi yolculuğun başındasın”
Kaç kere bağırdım arkandan… yoktun…
O günden sonra bende sustum…
Şimdi ya vazgeçip düşeceğim bakışlarından,
Ya da asacağım kendimi kirpiklerinin darağacına…
Ahh yüreğim…
Ala bir taysın daha..boş sözlere köpürüyor harflerin…
Yeter… doğ artık yeniden… vaktidir kendine rücu etmenin…
Öksür ve kekele ve kus içinden öfkeni…
Ah deli Yüreğim;
Ölümcül sözler bunlar… yaşatamadım hiçbirini..
Çok kirlendik.. kirlidir aşk…