REKLAM
andromeda
PROFIL   RESIMLER   BLOGLAR   MISAFIR DEFTERI   ARKADASLAR   FAVORILER   VIDEOLAR  
 


Gosterilen 1 - 6 arasi, toplam 6 Blog mevcut.


UTANDIM BE ÇOCUK
Gönderme zamanı 01/02/2010 14:14:56

Utandım çocuk

Beni anlatan bir film yapmışsın .
Kızgınım, utanç içindeyim.
Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim.
Başaramamışım, bundandır utancım.

Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.
"Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir. .
"Bilim" demiştim, tek yol göstericidir.

Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için.
Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.
Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.
Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?

Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk?
Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?
Anlatmadılar mı sana?

Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?
Ah be çocuğum.
Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?
Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar.

Belli ki,çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum.

Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden.

Sevmeyecekler beni elbette..
Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
Dedim ya, sana değil kızgınlığım.
Başaramamışım.

Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.
Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.
"Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,
"Bu nesiller miydi,ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?"

diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?

Olmadı be çocuk...

Olmadı.

 


ZENGİN MEDENİYETİN FAKİR ÇOCUKLAR
Gönderme zamanı 12/28/2009 23:07:43

Öyle bir zamanın içindeyiz ki basit ve kalitesiz hayatlara talip olduk farkında olmadan. Teknolojinin her alanda hayatımızı kuşatması kıt'aları birbirine yaklaştırırken insanları birbirinden uzaklaştırmış durumda. Hangimizin kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşadığı anlar olmuyor ki? Biz dostlarımızı ihmal ettikçe bizler de ihmal edildik. Biz aramadıkça bizi de arayan olmadı. Biz yazmadıkça bize de yazan olmadı. Biz gidip birilerinin kapısını çalmadıkça bizimde kapımızı çalan olmadı.
Teknoloji zengini ama sevgi-dostluk-vefâ fukarası çocuklar olarak hep özendik büyüklerimizin geçmiş zaman hikâyelerine. Halbuki onlar da her fırsatta bize "Biz bu imkânların hiçbirine sahip değildik sizler çok şanslısınız" diyorlardı. Biz ise imkânlar içinde imkânsızlıkları yaşıyor varlık içinde yokluğu yaşıyorduk.


Bugün bir çoğumuzun elinin altında bulunan bilgisayarlar birbirimizle olan iletişimimizi kolaylaştırıyor ama çoğu zaman en yakınlarımıza bile kısaltılmış kelimelerle yazılmış bir iki cümlelik elektronik postalar atmakla yetiniyorduk. Bahanemiz yoktu. Çünkü zamanımız da vardı imkânımız da. Hangimiz bir dostuna üşenmeden uzun uzun destansı bir mektup yazdı ki? Tabiî yazmadığımız için böyle güzel mektuplar almaktan da mahrum kaldık. Babamın askerdeyken anneme yazdığı mektuplar ve annemin de babama yazdığı mektuplar eskimiş tahta çantaların içinde durur hâlâ. Zarfından mektup kâğıdına ve kullanılan kalemin mürekkebine kadar özenle seçilmiş kat izlerinin olduğu yerler yer yer yırtılmış mektuplar... Her satırında san'atkârâne bir üslûp; derin bir muhabbetin içinde de saygı ve edep barındığı için bugün çocuklarının okumasından da hicap duymazlar. Birbirinden anlamlı ve güzel hitap kelimeleriyle başlanmış zengin bir kelime dağarcığıyla yazılmış mektuplar... Evet şimdi biz şanslıyız çünkü bilgisayarlarımız var! Biz hiç sevdiğimiz birine mektup göndermek için zarf ve mektup kâğıdı almak üzere yollara düşmedik karda yağmurda ayazda. Kim katlanırdı ki o zahmete! Sonra hadi katlandık ve aldık diyelim. Kim yazacak? Ne yazacak? Sonra kim gidecek postaneye mektubu bırakmaya? Bunun bir de cevap beklemesi var... Zor iş... Bize göre değil. Hadi bunlar bize göre değil diyelim ya elimizdeki son teknolojik imkânlar? Bunlarda mı bize göre değil? Zaten bildiğimiz çok az kelime var (çoğu da yabancı) bunları dahi kısalta kısalta anlamsız "mail"ler attık birbirimize. Kısaca mail diyoruz ama elektronik posta dememiz gerekiyor.

Evet öyle bir zamanın içindeyiz ki ortaokul-lise öğrencisi gençler cep telefonu modeli ve markalı kıyafet yarışındayken öğrencilik vazifelerini unutmuş durumdalar. Çocuklarının bu durumundan şikâyetçi olan anne babaların da bu konuda onlara kızmaya pek hakkı yoktur esâsında. Zirâ aynı gün baba da belki arabasını bir üst model arabayla yenilemiştir. Durumu cep telefonunu bir üst modelle değiştirmek isteyen çocuğundan farksızdır. Anne de o gün hiç ihtiyaçları yokken mobilyalarını en son moda olanla yenilemiştir belki. Bu açıdan bakıldığında bu zamanın çocuklarını derslerinden okullarından geri bırakan küçük oyuncakları olduğu gibi büyüklerin de onları çocuklarına gösterecekleri ilgiden şefkatten uzak bırakan büyük oyuncakları oldu. Medeniyetin bu oyuncakları gözleri öyle kör etmişti ki göz gözü görmüyordu. Aile içinde bile televizyon programlarından gözlerini alamayan hanım eşini ve çocuklarını görmezken; bilgisayar oyunlarından gözünü alamayan çocuklar da anne ve babalarını okullarını derslerini görmediler. Asansörde otobüste vapurda bir araya gelen insanlar da sanki hepsi ayrı dünyadanmış gibi birbirleriyle göz göze gelmekten kaçındılar. Bir merhabayı ya da gülümsemeyi çok görüp kimisi cep telefonuyla oynarken kimisi de laptopuyla ilgilendi.

Eğer birçok imkâna sahip olmamıza rağmen hiç sahip olamadığımız şeyler için üzüntü duyuyorsak bir yerlerde hata yapıyoruz demektir. Zirâ medeniyetin harikaları bizler için bir nimettir. Ve biliriz ki her nimet şükür ister. Şükür ise bu nimetlerin insanlığın hayrına kullanılmasıyla yerine getirilebilir. Günümüzde ise insanlar bu nimetleri maalesef daha ziyade hevâ ve hevesleri sefahat ve eğlenceleri için kullanmaktadırlar. Hayra kullanılmayan yani şükürsüz sarfedilen her nimet de muhakkak bir musibet ya da zarar verecektir. Bunları düşününce neden imkânlar içinde imkânsızlıkları yaşadığımızı neden çareler içinde çaresiz kaldığımızı daha iyi anlıyoruz. Bir tuşla dünyanın öbür ucuna ulaşabilecek kadar özgürken bir duvar yanımızdaki kardeşimizden uzak kalacak kadar dört duvar aralarındaki esaretimizi; teknoloji zengini iken sevgi kardeşlik vefa ve maneviyât fakirliğimizi şimdi daha iyi anlıyoruz. Zengin medeniyetin fakir çocukları olarak sanırım bir süre daha hiç yaşamadığımız zenginliklere özlem duyacağız.

Etiketler: Andromeda


KADINLARIMIZ
Gönderme zamanı 12/28/2009 23:01:46
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.


NAZIM HİKMET

 


YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM
Gönderme zamanı 12/28/2009 22:50:14
 YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM (33218 Hit)

Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik...
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına...
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım...

Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yahut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
...........
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne...
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.

 AHMED ARİF

function fbs_click() {u=location.href;t=document.title;window.open('http://www.facebook.com/sharer.php?u='+encodeURIComponent(u)+'&t='+encodeURIComponent(t),'sharer','toolbar =0,status=0,width=626,height=436');return false;} html .fb_share_link { padding:2px 0 0 20px; height:16px; background:url(http://static.ak.fbcdn.net/images/share/facebook_share_icon.gif?2:26981) no-repeat top left; }



UY HAVAR
Gönderme zamanı 12/28/2009 22:46:13
 UY HAVAR

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...

 AHMED ARİF

function fbs_click() {u=location.href;t=document.title;window.open('http://www.facebook.com/sharer.php?u='+encodeURIComponent(u)+'&t='+encodeURIComponent(t),'sharer','toolbar =0,status=0,width=626,height=436');return false;} html .fb_share_link { padding:2px 0 0 20px; height:16px; background:url(http://static.ak.fbcdn.net/images/share/facebook_share_icon.gif?2:26981) no-repeat top left; }



ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ
Gönderme zamanı 12/28/2009 22:43:20

Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.

 AHMED ARİF





*** SanalKahve.com 2008-2023 ***