Öyle bir yerdeyim ki...
Neye hasret kaldığımı unutuyorum bazen...
Neye canım sıkılmıştı? ..
Neye kızmıştım? ..
Uyuyor muydum? ..
Uyanmış mıydım? ..
Bu pantolonu dün de giymemiş miydim? ..
Bilmem...
Belki...
Garip bir duyguya tutsak olmuş durumdayım...
Bu benim en sevda halim...
Bu benim sensiz halim...
Bu benim adam halim...
Olur böyle... Olur...
Defalarca kalem demek gibi...
Ya da başka bir kelimeyi ardı ardına sıralamak gibi...
Anlamını yitirir ya bir süre sonra...
Ağzında gevelediğinin ne olduğunu unutur, şuursuz hissedersin ya kendini...
Gülerken yakaladığımda kendimi...
Kaçıyorum hemen...
Ayıp sayıyorum...
İhanet belliyorum...
Susuyorum...
Artık türküleri hissetmiyorum...
Söylemiyorum...
Cılız bir ıslık sadece ki, onu ben bile duymuyorum...
Kimsenin de duyması gerekmiyor zahir...
Biri beni anlasın istemiyorum...
Biri halimi hissetse tedirgin oluyorum...
Hep kaçıyorum...
Öfkeleniyorum... Aptallaşıyorum... Susuyorum...
Öfkemle, aptallığımla, susarak kaçıyorum...
Bir şey anlatmıyorum...
Hiç kimse, kimsenin acısıyla ilgilenmiyor aslında...
İlgilenirmiş gibi yapıyor, bunu anladım...
Karşıdakinin anlatacakları bir an evvel bitsin de sıra gelsin diye hee hee diyor, sıkça başını sallıyor...
Dinlemiyoruz, duyuyoruz...
Otobüs sesi, yağmur sesi, çamaşır makinesi sesi gibi...
Kulağımızı dolduruyoruz... Hissetmiyoruz...
Bitiyor...
Biz anlatıyoruz, sahtekarlık devam ediyor...
He hee diyen, başını sallayan yer değiştiriyor...
Kime ne anlatmalı? ..
Susmalı...
Acıyı örtmeli...
Kimsenin üstüne salmıyorum acımı...
Kim benden daha çok acır ki? ..
Sana anlatamadıktan sonra...
Sana diyemedikten sonra sevdamı...
Neye yarar? ..
Neye yarar şuna, buna anlatmak? ..