|
Gosterilen 1 - 9 arasi, toplam 9 Blog mevcut.
Aşkta Yarın Yoktur... Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar. İnsan korkusuz olur, daha derinden anlamaya başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ta ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... New York'ta, bir sokakta, kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun âşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...
İçinden doğru sevdim seni Bakışlarından doğru sevdim de Ağzındaki ıslaklığın buğusundan Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de Beni sevdiğin gibi sevdim seni Kar bırakılmış karanlığından. Yerleştir bu sevdayı her yerine Yüzünde ter olan su damlacıklarının Kaynağına yerleştir Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına Gül taşıyan çocuğuna yerleştir Ve omuzlarına daracık omuzlarına Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun Kar taneleri gibi uçuşan Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerleştir bu sevdayı her yerine. Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen Sevdayı Ve köpüklendir Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten Öğrenmez ama öğretir mutluluğu Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren. Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen Tanımadığın bir ülke gibi İçinde yaşamadığın bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutluluğun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
Sensiz/Sessiz Harflerim
Bir resim çizdim gün batımında. İçinde bir ben yalnız Sen ise silik bir imza İşte orda...
Sen beni bir de yazarken gör Kaç kelime ağlar ki yazıldığı sayfada Silgiye sevdalı kaç cümle gördün Kaç kağıtta İsmindeki sesli harflere takılıyor Sessiz şiirler yazıyorum Çığlık çığlığa Bir yanı da ressam olan Şair duygularımla
Umut avlamaya çıktım dün Düş oltamla Yem olarak ta seni kullandım Sakın kızma Sandalımın kenarında bir yarık Seni istedim o an sonsuz bir denizin ortasında Ve haykırdım en içten duygularımla Al dedim al umutlarımı ön ödeme say Kalanını müebbet taksitlere böl Hayallerimle ödeyeceğim Yeter ki o'nu ver bana Oysa itibarını bile yitirmiş yürek Ve ben halen bir başıma habersiz Üzülmeyeyim diye de Çaktırmamış bana uzunca bir süre
İtibarımızda mı yok ulan... ...İtibarımızda!
Bak bir aynam bile yok Evin herhangi bir kenarında Sensiz Yani kimsesiz görünmekten korkuyorum Ne yalan söyliyim Ben bile korkuyorum İhbar edemiyorum kendimi Ve yakalayamıyorum seni suçüstü Yokluğunda...
Ölü bir mevsim yaşıyor gönlüm Mesela Son bahar olmasına rağmen Ağaçta ki yaprakların yarısı halen yeşil Ve rüzgar serinletmiyor Üstelik güneşte yakmıyor Aslında o da benim üzerime neden doğduğunu bilmiyor
Her şeye rağmen halen içimde bir umut Can vereceğin bir dünya seni bekliyor Kapama gözlerini ne olur Boğacak yoksa bizi bu karanlık düşler Ansızın düşüvereceğiz sonsuz bir boşluğa Ve tutunamayacak ellerimiz birbirine Savrulmasın duygularımız Hızla akan boşlukta Boş duygulara...
Ve bir ihbar hazırlığında artık cümlelerim Kabuk tutan acıları soyunuyorum Yüreğim kapsama alanında
Bak ben bağırıyorum Sensiz /Sessiz harflerimle
Duyuyor musun?
Ali Koç
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine Bir anda yükselen bir bülbül sesi -Erken erken karlar ortasında Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- Bana geri getirir eski günleri ...Paslanmış demir bir kapı açılır Küf tutmuş kilitler gıcırdarken Ta karanlıklar içinde birden Bir türkü gibi yükselirsin sen Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken Söyleyemediğim ateşten kelimeleri Şuuraltım patlamış bir bomba gibi Saçar ortalığa zamanın Ağaran saçın toz toprağını Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devrinden bir pencere Ellerin Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak
* * *
Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma Kimi ırmaklardan yansıma Kimi kayalardan kırpılma Kimi öteki dünyadan bir çarpılma İçi ölümle dolu Dönen bir huni Doğarken güneş Kesilmiş ölü yüzlerden Bir mozayik minyatürlerden Dokunur tenimize Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay Ve birden senin sesin gelir dört yandan Menekşe kokulu sütunlardan Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan Gözlerine ait belgeler sunulur Ey aşkın kutlu kitabı Uçarı hayallere yataklık eden Peri bacalarının yasağı Gönlümün celladı acı mezmur Bana bıraktığın yazıt bu mudur Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi Senden bir gök Senden yıldızlar ördüler Ateş böcekleri O gece dört yanıma Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı Sen bir anne gibi tuttun ufukları Ve çocuklar gülle anne arasında Seninle güller arasında Tuhaf bir ışık bulup eridiler Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler Aramızdaki sırra Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar Gençlik monologları Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından Bana getiren Yasamız vardı Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben
* * *
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir toz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca'da Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili En sevgili Ey sevgili
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma Hala duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün benim için giy Saksıdaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma Büyük acılara tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma.. Ümit Yaşar Oğuzcan
Zamanlar Güneş ekilip, yıldız biçilen zamanlardı. Hatırlıyorum... Ya önce sen vardın yürek olarak içimde Ya da aşk vardı önce Gelip içimde kestiğin Hatırlamıyorum... Ben imkansıza dudak bükerdim Sense halime gülerdin... Olsun! O günlerde ben Biraz mutlu biraz umutlu Biraz içliydim Doğrusu en çok da Kelebeklerin kanadına işlediğin Aşkından dertliydim... Ama o zamanlar Güneş ekilip yıldız biçilen Zamanlardı Aşk dediğin belki de Geceye veda etmeyen bir ay.yıldızdı... Türküler saklardın derinlerinde Sazından kaçak... Bilmezdin. Ben görürdüm duyardım da Sen bir kez olsun söylemezdin Korkularını zaten Kimselere vermezdin... Ve böylece Sen yağmura Yağmur benim gözlerime hasret Yaşardık... Heyhat! Hep ama hep O imkansıza takıldın da sen Ve belki de bu yüzden Aşk gelip bizi sarsınca yüreklerimizden: Ben ağlardım gözlerim gülerdi... Sen gülerdin gözlerin susardı... Şimdi ben O zamanların renklerini unuttum. Belki mavi, belki sarı, belki aktı... Hatırladığım tek şey Güneşle yıldız arkadaştı... Bilenler bilirdi Çok sevmiştik biz Çok! Ben gönlümden Sen dilinden... Ben unutsam da şimdi Sen hatırlarsın. Sesinde ufacık bir hüzün olsa Ya da acıtan bir özlem gözlerinde Bembeyaz gecelerinde gelirdim sana bu şehrin... Gelirdim... Gönlümden... Ve sen Hoş geldin" derdin Dilinden.... Kocaman bir çocuktum o zamanlar Belli! Dil nedir, gönül ne? Anlamını bildiğim Şüpheli! Şimdi söyle bana! Kaldıysa geriye ne kaldı? Tek tarafı hesaplı bir sevda Niyeti bozuk bir dava Bir de Sadece dağlara caka satan bir sema... Ama ben bunların hepsini sevdim. Şaşacak bir şey yok! Dedim ya... Ben Güneş ekilip yıldız biçilen zamanlardan geldim... Sonraları Belki de hiç gülmedim Ve sen Kelebeklerin ömrünün üç gün olduğunu Hiç bilmedin! alıntı...
Bazen insan, istemeden, bilmeden hayatında en değer verdiği kişiyi kırar. Bilirsiniz. Pişmanlığı fayda etmez. Geriye dönemez. Acı verir. İçi acır. Kırmıştır, kırılmıştır. Göze alamayacağı şey yok zannettiği bir dostluğu, bir sevgiyi belki bir birlikteliği parçalamıştır. Güzelim Çin vazosu kırılmıştır. Yapıştırırsın su sızdıracağını bile bile, Bakmaya kıyamadığın, artık yaralıdır. Ağlamak istersin, ağlayamazsın, Bilsen gözyaşların bir şeyleri tamir edecek, belki de seller akıtırsın, ama gözyaşları iyi bir yapışkan değildir, bu yüzden o yaşlar içinde erir gider. Kalbin acır, ama elinden bir şey gelmez. Yalvarırsın günlerce, belki de düne kadar varlığını bile reddettiğin yada sonsuz inandığın tanrıya, bir şans, ne olur bir şans daha diye. Sevdiğinin bir gülüşüne, bir nidasına, sana taktığı bir sıfata yerlere kapanmaya hazırsındır. Oysa o sessiz kalır. Sessizliği üstelik sessiz bir sessizlik değildir. Konuşur seninle, sohbet eder, seni, yaşamı paylaşır. Ama sessizdir işte. Anlarsın. Uzaktır, uzaklaşmıştır. Geri getiremezsin. Dokunamazsın. Bir mucize beklersin. Bir adım, bir gülüş, bir sıcaklık, tıpkı eskiden kalan ama eskimeyen bir yakınlık. Ve eğer içindeki çocuğu öldürmemişsen, belki o mucize gerçekleşiverir. Kırılgan ama eskisinden daha sağlam, yeni bir başlangıç yaparsın. Kimsenin kimseyi kırmaması ama kırarsa da yeni ve daha sağlam birliktelikleri başarması dileğiyle... alıntı
Ben Ciğerlerime Mayın Döşüyorum Sana Koşarken, Sen Yoksun Önce Bir Şiir İtiyor Dilimi Geriye, Adından Öpüyorum ve Geçiyor Kim İnanır Buna Leyli? Kaç Adam Sevdiğini Adından Öper? Kaç Sevgili Adını Öptürmeyi Becerir? Sana Adına Hayal Denen Bir Yalan Söyleyeyim Leyli Sen Ben, Ben Sen Olayım, Gül Suyu Yağsın Bulutlardan Varlığımızı Eritelim Be Leyli, Sesin Sesime Alaşım Olsun. Sana Adına Hayal Denen Bir Yalan Söyleyeyim Leyli Sen Ben, Ben Sen Olayım, Gül Suyu Yağsın Bulutlardan Varlığımızı Eritelim Be Leyli, Sesin Sesime Alaşım Olsun. Duydun Mu? Rüyanın Karesiydi Bu, Hayalin Ölüsü... Çünkü Herkesin Göğüne Gömülen Bulutlar Yok Bende Çünkü Baktığını Çöl Gören Bir Deliyim Çünkü Aklım Yok Bende, Kalbim Bende Yok Kalbin Bende Yok Yoksun Arıyorum.. Eriyorum... Kendini Nereye Sakladın Be Leyli? Ellerimde Beynine Hançer Saplanmış Bir Adamın Resmi Yoksun Sağına Konduruyorum Yokluğunu, Soluna Eğiyorum Yokluğunu, İki Ucu Kendim Olduğum Bu Savaşta Ceset Olmaya Hazırım Bir İyiliğe Var Mısın? Gözlerinin Beyazına Sarılayım Çenemde Saçların Kırk Bin Düğüm Olsun. Bizi Yazıyorum, Aklını Gül Yağıyla Ateşe Vermiş Beni. ve Az Kaldın Seni Yazıyorum Ben İçinin Kılıncında ki Kanı Seven Yani Hiç Kimse Yani Bilmiyorum Yani AŞK Nereye Kaldırdı Beni Bulamıyorum.. Ferim Kefensiz Artık Afet Halinde Tenim Tutkal Türküler Dinliyor Kırıklıkları, Ucuz Bir Sesle Sonra Korkuyorum Rüzgârdan Hiç Yerlere Pusuyorum Burada Yokum, Orada Değil, Kendimi Yedim Ben Bitti Herkesliğim, Bittim Ben Ölsem Hani, Hani Ölebilsem
CESEDİMDEN BİLE ANLAMAZLAR DÜNYAYI KATLETTİĞİMİ ve Sen Duymadığım Cümlelerimin Öznesini Yüklenen Olumsuz Sesleniyorum Ahrazlarına Gelme!! Acının Karnındaki Sancı Sensiz Ölesim Doğmakta Gelme!!! Saçlarına Sıçrayacak Yoksa Kalbimin Kanseri Gidecek Kış Gözlerinden Sel Altında Kalacak Sesin Tekmelenecek Varlığın Çıkacaksın Dünyadan... Şiir: Ersin Dursun
|