|
Gosterilen 757 - 765 arasi, toplam 969 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
|
85 |
|
|
Kapıyı hızlı çarpıp çıkma. Geri dönmek zorunda kalabilirsin" demiş büyüklerimiz... "Kapıdan kapıya değişir" diye düşünebilirsiniz. Değişmez aslında. Bazen öfke hırs ya da intikam kalbinizi kapının çarpma hızından daha hızlı çarpar.
Sevgilinizi işinizi ya da en iyi arkadaşınızı terk ederken çarptığınız kapılar aynıdır. Hepsinde geride bıraktığınız insanlar vardır. Onları “sizsizliğe” mahkum edip mutlu olurken farkında olmadan kendinizi de onlardan “eksiltmiş” olursunuz.
Bazen çarpma öncesinde “neden” sorusu gelir. Gelmezse bilin ki çarptığınız kapı bir daha size hiç açılmayacaktır. Hayat politika gibi değildir. Pişkinlik ve yüzsüzlük kaldırmaz. Pişmanlığa bile esnekliği çok azdır. Terazisi “çıkarlardan” çok “duygularla” tartar. Kefenin birine kırık bir kalp koyduğunuzda diğerine ne koyarsanız koyun dengelemez. Kalp cam gibidir. Kırıkları yapıştırsanız da izleri yok edemezsiniz.
Sevgilinizi “sevgisizlikten” değil “bencillikten” terk ediyorsanız bundan sonra çarpacağınız daha çok kapı var demektir. Her “çarpıntı” hayatınıza attığınız bir çarpıdır. Bu çarpı matematikteki görevini üstlenip “artırıcı” etki yapmaz. Görevini “eksi”ye devreder.
İşyerinizi yeni bir iş bulduğunuz için terk ediyorsanız kapıdan girerken verdiğiniz sözleri hatırlamanız gerekir. Kimse hayatını aynı işyerinde geçirmek zorunda değilse de sözlerini tutmak zorundadır. Tabi bu sözleri tutmak kendi elinde olduğu sürece...
Yasal zorunlulukları bir kenara atın. Patronun sizi Pazartesi çağırıp Salı günü atma lüksünü de... Patron sizi gönderirken geride kalanların durumundan çok kurumun devamlılığını düşünür. Kurum yoksa iş de yoktur. öHedeflenen satışa kara ve verimliliğe ulaşmadıkça Pazartesi-Salı döngüsünden sıyrılmak da mümkün olmaz.
Siz giderken durum biraz daha farklıdır. Sevgilinizi terk etme nedeniniz işiniz için de ortaya çıkarsa “çarpı” işaretinin “eksiltici” etkisi bir kez daha devreye girer. Elinizdeki işleri devretmeden geride kalanları zor durumda bırakarak “çarparsanız” bu kez birden çok kişiyi hayatınızdan eksiltirsiniz.
En iyi arkadaşınızı terk ediyorsanız vay halinize. Kaç kişinin “en iyi” arkadaşı vardır? “En iyi” arkadaşı edinmek kaç yıllık emek ister? “Kaç yılda” edinilen “en iyi” arkadaş “kaç saniyede” harcanır? “En iyi”nin boşalttığı yeri doldurmak için kaç tane “iyi” gerekir?
Kapıları çarptıktan sonra kafayı çarpmamak için düşünmekte fayda var.
Alıntı..
Etiketler: Nevval
** Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründügün gibi ol.
** Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
** Eşekten şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
** Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
** Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.
** Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
** Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
** Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
** Nasıl olur da deniz, köpeğin agzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
** Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.
** Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.
** Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
** Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.
** Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
** Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
** Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
** Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
** Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
** Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
** Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz. Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.
** Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
** Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
** Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
** Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
** Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.
** Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.
** Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
** İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.
** A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.
** O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
** Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
** Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.
** Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Etiketler: Nevval
Yaşlı kadın bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi üzerindeki işlemeler renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır hiç de pahalıya almamıştı. Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi: “Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.” Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu! Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın. “Demek istiyorum ki ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı ezdi dövdü yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp: “Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım. Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni. “Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm döndüm döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım: “Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!” Ama usta bana bakıp gülümsüyordu: “Henüz değil!” “Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek” Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum: “Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!” “Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu. “Bir saat kadar sonra fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi. “Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum. “Lütfen usta! Yapma gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!” “Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma lütfeeen!” diye bağırdım. Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm. “Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi: “Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?” Ona “Evet” dedim. Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.” “Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin. Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım kuruyup gidecektin. Döner tezgahın üstüne koymasaydım ufalanıp toz olacaktın. Sıcak fırına sokmasaydım çatlayacaktın. Boyamasaydım hayatında renk olmayacaktı. Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu. Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.” Ve ben kahve fincanı şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim: “Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet! Bana zarar vereceğini düşündüm. Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim. Bakışım kısaydı ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum. Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim… Teşekkür ederim.” Usta fincanı Yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim. Kahrın da hoş lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek. Bunu neden anlattım biliyor musunuz? Sıkıntıda olduğunu ifade eden çok kişiden mail geliyor. Hepimizin zaman zaman çok sıkıntıları oluyor. Bazen acılar da çekiyoruz. Bu acılar olmasa nasıl olgunlaşacağız? Hayatı nasıl öğreneceğiz? Kendimizi nasıl bulacağız? 26 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Mario Frangoulis ile yapılmış bir röportaj okudum. Mario Frangoulis bu yüzyılın en müthiş seslerinden biri. Pavarotti’nin yerine aday gösteriliyor. Röportajında şöyle diyor; “Terk edilme acısı beni Mario Frangoulis yaptı.” Sıkıntılar ve acılar bizi olgunlaştırır. Yeter ki ders almasını bilelim.
Etiketler: Nevval
Artık sensiz olamıyorum, Ne zaman senden ayrı kalsam Ölüp ölüp tekrar diriliyorum. Gözlerim gözlerine,tenim tenine öyle muhtaç ki, Nefes almaktan bile daha muhtaç. Keşke her an yanımda olsan.. Sarılsam sana,öpsem,koklasam Sonra haykırsam içimde ne varsa aşktan yana Seni seviyorum diye bağırsam çığlık çığlığa. Yanımda olmasanda belki duyarsın diye Hep söylüyorum zaten SENİ SEVİYORUM.
Artık sensiz olmam imkansız Yokluğunla bu sensiz geceler ne kadar sürecek bilmiyorum Ve bu sensizliğe ne kadar dayanırım? Bilemiyorum... Sensizlik zaman durması gibi,ölüm gibi Artık sensiz olamıyorum İçim acıyor yokluğunda Canım konuşmak,vücudum hareket etmek,kalbim atmak istemiyor Keşke yanımda olsan Bak artık sensiz olamıyorum
Etiketler: Nevval
| Sayfa:
|
|
85 |
|
|
|