|
Gosterilen 739 - 747 arasi, toplam 969 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
|
83 |
|
|
Ankara
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir İZMİR'Lİ GÜZELE dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililîğî!)
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme
Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar.......
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar....
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara.....
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.
Etiketler: Nevval
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir akşam üstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun
belki haziranda mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor belki körsün kırılmışsın telâş içindesin kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem sus deyip adınla başlıyorum içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin..
Attila İlhan
Etiketler: Nevval
|
Gülüm ...
Gönderme zamanı 05/29/2009 17:51:07
|
Yaşadığım hüzünler arasındaki Mutlu nefes alışlarımsın sen Duraklamalarımsın. Hüznümün virgülüsün / soluklandığım. Hasretleri unutup / umutlandığım. Gecenin karanlığında İçimi aydınlatan bir mum ışığı, Açlığımı susturduğum bir lokma ekmek Penceresiz odalarımın aydınlığı.
Hüznümün virgülüsün sen Özlemler ve bekleyişler Gider bizden çok uzaklara Sen yanımdayken. Mutluluk tırmanır doruklarıma Mehtap / ikimizin üzerinde yıkanıyorken.
Hüznümün virgülüsün sen. Bir gidensin / bir gelen. Ama yetmez bana bu duraksamalar Gitmemek üzere gel istersen! Yıkabilsen aramızdaki duvarları Ah ne olurdu sanki Hüznümün virgülü değil Noktası olabilsen!
Kâmuran Esen
Etiketler: Nevval
Belki de sen hiç farketmedin; Katrana kesmiş gecelerin kayıp zamanlarında, yolunu şaşırmış bir minik yıldızı arar gibi gözlerinde ışık aradığımı... ..... Ve hiç farketmedin belki;
Umuda koktuğunu!..
Yoo, bilmen gerekmiyordu aslında... Belki güzelliği de işte buydu geçen zamanın!..
Belki bilseydin veya ben söyleseydim; bozulacaktı bişeyler... Eğer bilinseydi; bu ufka batmış en sivri tepenin karşı ufuktaki tepelere doğru "niye sızlandığı" anlaşılacaktı!.. "Yeni doğduğu zannedilen" bebeklere isimler konulacaktı!.. Umut yeni doğmadı ki aslında;
Ümitlerim hep vardı...
Sen, bana; okunmamış bütün şarkıların bir gün okunacağını hissettirdin... Sen bana anlatılmamış bütün masalların anlatılacağını... Yazılmamış bütün şiirlerin yazılacağını... Söylenmemiş bütüüün ninnilerin bir gün söyleneceğini hissettirdin...
Sen, benim için hiçbir şey yapmadığını mı zannediyorsun?..
Veya şöyle de söyleyebilirim; Senin bu "yapmayışların" yani hissettirişlerin olmasaydı, benim ne halde olacağımı bilmiyorsun!..
Belkisi yok, hiç farketmedin... Üstelik, katrana kesmiş gecelerimde, "senin de bazı gecelerinin zifte boyanmış olduğunu" görebiliyordum... Ama sen varken de, görünürken de, karanlığa düştüğünde de zihnimdeydi ışığın, ve ben hep gidiyordum ardından!.. Çünkü sen umuda kokuyordun...
Bütün ümitleri "hayalin" fısıldıyordu kulağıma.
Ve şimdi;
Teşekkürlerimin ifadesi olarak sevgini ekiyorum bütün saksılara... Bahçelerim sen kokuyor
Etiketler: Nevval
| Sayfa:
|
|
83 |
|
|
|