|
Gosterilen 289 - 297 arasi, toplam 969 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
|
33 |
|
|
Biz kadınlar bir ömür boyunca yalnızız, Dünya kurulduğundan beri.
Yalnızlık ışığını yakarız her gece
Soğuk ve uzak kadınlarızdır kimine göre.Bazen fotoğraflara da yansır bu görüntümüz. Ama gerecek o kadar başkadır ki. Yani göründüğü gibi soğuk ve uzak değilizdir.Kocaman ve insanın içini ısıtan kahkalar atar, konuşurken gözlerimizin içi güler. Ama insanların karşısına geçtiğimizde yine o ulaşılmaz kadın oluruz.Ama gören gözler görür gözlerimizdeki huzunlu bakışlarımızı kendimizi eleveririz.
Ama yalnızlığı ve hüznü pek bir severiz. Biz yalnız kadınların içinde hüzün vardır ve bunu yaşamayı severiz. içimizde dört mevsim taşırız.
Sevmek, sevilmek, önemsenmek, düşünülmek isteriz. Vakitsiz çalan bir telefon, bir mesaj.......
"Herkesin var benim yok" diyerek hayıflanmalarımız olmayanlarını yoksayıp olanlara da gözümüzü yumarak. Oysaki hepimizin varlığı çok. Bakmayı bilene......
Acılarımıza sarılırken yalnızlığı seçerek kendi karanlığımıza saplanıp kalıveririz. Derine daha derine,bataklık yerine gidebilriz.
Yalnızlığı deha çok gecenin karanlığında sessizliği oynarken ruhumuzda hissederiz, gecenin birinde karanlıkları seyrederken bir anlam ararız herşey manasını yitirir.Gece uyuyamayan, aklında binlerce sorun ve soru olan ve yalnız kurbanlarını bulur.Yalnız ve çaresiz kalışlarımızda gecelerde tek sığınağımız yatağımızdır, ama güvenli değildir. Uykuya dalsak belki kaçışımız olabilir fakat korkunun verdiği huzursuzluk, uykusuzluk yakana yapışmıştır birkere.
Ama gecenin güzel yanları da vardır, biz yalnızlara.
Yıldızlar Hemen dilek dilenir fakat o dilekten sonra aklımıza daha önemli bir dileğimiz gelir ve "tuh " deriz.)))
Belki de çocuksu bir beklentidir kayan bir yıldızın dileğimizi gerçekleştirmesi. Belki de kayan yıldızdaki var olduğuna inandığımız yıldız perisinin bizi duyduğunu ve dileklerimize cevap vereceğini düşünür mutlu oluruz.
Hayallerimizde yeni bir gün belki de yeni günün akşamında yanımızda birisinin olacağını yalnızlığın dişlerinden kurtaracak bir kurtarıcı hayali süsler.
Bir yabancının omzuma değen eli, iki bucuk kelimesiyle kopmaya hazır iplerimiz bir anda kuvvet kazanır.Yalnızlığı bir çok ölçüde yaşamış bir insan olduğumuzdan belki. Bilemezler, Kimse bilemez.Sadece yalnız yasayanlar bilir duygularımızı Yalnızlık bir hikaye.Her insan kendi içinde yalnız değil mi ?
Yalnız kadın kimdir bilinmez, belki yanı başımızdaki iş arkadaşınız, belki komşunuz, belki sokakta gördüğünüz herhangi kadınlar.Her zaman bir yerlerde var olan duygularını ,umutlarını, sevgilerini yitiren herhangi bir kadın. Işte sonuçta insan olan kadın.O kadın ki ancak sevgiyle güçlenen, sevgisiz biten ve anlaşılmak için bir omur tüketen kadın. O da duygusallığını yaşarken kaybettiklerinin acısını, sevgiyle onaran kadın. O yalnızlığın bir hikaye olduğunu bilen kadın...... Alıntı
Etiketler: Nevval
............İnsan kırkına yaklaşırken hayata bugüne kadar bakmadığı bir pencereden bakıyor. Gençken önünde açılan pencere hayallerle süslenmiş, renk renk çiçek bahçeleri gibi duruyor karşısında. .............Sana muhteşem tatlar ve kokular sunan bir dünya... ve sen bu muhteşem tatlar ve kokularla uyuşuyorsun. Acıların da, kırılmaların da ne kadar büyük olsa da öylesine uyuşuyorsun ki sana hafif geliyor. Gençsin, kuvvetlisin ölümün adını bilsen de sana Kaf Dağı kadar uzakta duruyor. Öylesine sarhoşsun ki sen ölümsüzlük iksirini elinde sanıyorsun. ............Hedeflerin büyük, yapmak istediklerin çok. Sen hoyratça harcıyorsun sevgileri,'' Nasıl olsa gelir yenileri''diye düşünüyorsun. Kırdığın dost kalpleri bir kutuya hapsediyorsun, yaşadığın her acıyı, her sevinci bir kenara yazıyorsun.'' Bir gün tekrar okurum,'' diye düşünüp kenarda bırakıyorsun. Çoğu hedefine ulaşıyorsun. Yapmak istediklerinin çoğunu yapıyorsun. Başarmak istediğini başardığında listene yeni hedefler ekliyorsun. .........Hayat önünde, onu öyle uçsuz bucaksız görüyorsun ki, korkmadan yürüyorsun, sırtında taşıdığın çuvala her gün gördüğün yaşadığın ne varsa dolduruyorsun. Yükün hafif, sen kuvvetlisin. Sen yolun başındasın, çuvalına koyduğun her avuç tecrübe, her gram sorumluluk sana insan olmayı öğretiyor. Öğrendiğin her bilgiyi, hayata ve insana dair bulduğun ne varsa atıyorsun çuvala... Ayıklamadan doğruyu yanlışı biriktiriyorsun. Yaşadığın her an, her saniye gram gram dolarken çuvala bir de bakıyorsun sen yolun ortasındasın. Yükün alabildiğince ağır. Ayıklamadan biriktirdiğin doğrular, yanlışlar, günahlar sevaplar çoğalmış. ''Keşke,'' diyorsun.'' Bana sadece yararlı şeyleri alsaydım. Keşke acıları hataları kötüleri ayıklasaydım.'' Ama artık sen yolun ortasındasın. Sırtında taşıdığın çuval ağır, kuvvetin azalmış, önünde yolun sonunu görüyorsun. ............Arkana dönüp bakıyorsun yalancı bahçe, içinde renk renk hayaller. Kokusuyla tadıyla ışığıyla gençliğin orada, elini uzatıyorsun erişemiyorsun. Elinde tuttuğun ölümsüzlük iksiri sandığın meğer bir kum saatiymiş. Sen o yalancı bahçede yalancı nimetleri tadarken sen sorhoşken zevkten, neşeden her adımda bir adım daha geride bırakmışsın hayatı. Sen sorhoşken gençmişsin... Sen gençken sarhoşmuşsun öylesine uyuşmuşsun ki acılar çok acıtmamış canını, öylesine uymuşsun ki hissetmemişsin kanayan yaranı... Sen ayılıp yolun ortasına geldiğinde yükün ağır, bedenin yorgun. elinde öümsüzlük iksiri sandığın kum saati yarıya gelmiş Önünde açılan başka bir pencere... Artık dünyaya başka bakıyorsun. Artık yaşlı birini görsen acıyorsun. Kaç gün, kaç ay,kaç yıl daha yaşar, yüzü kaç yaşanmışlık izi taşır sayıyorsun. Hayatın rengi bu pencereden griye çalıyor, sen bu griyi seviyorsun... İnsan kırkına yaklaşırken ayık kafayla bakıyor hayata... Kendine dönüyor, özünü biliyor. Çırılçıplak yargılıyor.Vefa arıyor, insan bu yaşta, dost arıyor. Sahtelikten arınmış, sahtelerden yorulmuş oluyor. İnsan kırkına yaklşırken durulmuş oluyor, dört nala giden hayatın arka bacağına tutunmuş sürüklenirken itiraz hakkının olmadığını biliyorsun. ...........Madem ki hayatı durdurmak elinde değil, madem ki hayat seni hangi durakta bırakacak bilmiyorsun o zaman kabulleniyorsun. Aynada sana bakan aksinle kavga etmekten vazgeçip yüzündeki çizgilerle dost oluyorsun... Durgunsun alabildiğince dinginsin, olgunsun... Önceden kızdığın hop oturup hop kalktığın şimdi dudaklarına yerleşmiş bir içten bir gülümseme...
Nuriye Dündar
Etiketler: Nevval
Karanlık gelgitler içindeyim ... Yok sayamıyorum içimdeki arsız,pervasız,berbat ve SENSİZ duygularımı.... beynimi uğuldatan serseri gürültülerin sessizliğini beklemekteyim... Oysa ben... pırıl pırıl akan bir ırmak kenarında çıplak ayaklarımla çakıl taşlarını tekmelemek istedim dilimde bir türkü ve türküye karışan akan suların ahenkli sesi ve kuşların cıvıl cıvıl nameleri.... ama sen..... içimi acıtan, yaralayan sızlatan ağıtlar söyledin kulağıma.. Özlem büyüyor içimde sessizce sinsice...... Mevsimler geçiyor ardı ardına.. ilkbahar ..yaz... sonbahar.... kış.... ama sensizlik geçmiyor ki sensizlik hep hazan , sensizlik fırtınalar koparan bir sonbahar bende... Sana gelebilecek güç yok bende bu gücü sende arıyor sana dileniyorum belkide..... zamanmı geçmiyor yoksa sanamı geç kaldım ben bilmiyorum... Kucaklayıp tüm özlem türkülerini... sana göndermek istiyorum... “seviyorum” diyebileceğim anda susmak.... Ağlamak istediğimde gülümsemek.... gittiğin anda “geri dön” diyebilmek kendimle savaşmak isterdim oysa... Karşılığı yok ki düşüncelerimin lugatta... doğru cümleleri bulamıyor.. boğuluyorum sonra...Kelimeler aciz şimdi eğildi önümde mahcup yaramaz çocuklar misali kıvranıyorlar dilimde.... Gözlerim buğulu ... sitemli sözlerim şimdi... gelmeyeceğini bile bile beklediğim hoş kokulu mektupsun yüreğime işleyen... Evet sensiz duygularım .... sensiz senleri yaşıyor sakladığı en derinlere seni bulup çıkartmaya .. sakındığı sakladığı en derinlere gizlediği seni bulmaya çalışıyor şimdi... Gezdiğim ırmak kenarı değil oysa.... yosun tutmuş ıslak ve kaygan duvarlar var önümde...tüm düşüncelerim küf kokuyor ve tüm bedenime sensizlik bulaşıyor kaygan zeminlerden.... Önamde bir kağıt ve bir kalem .... mahcup, ürkek cümleleri topluyorum teker teker...incitmeden elime.... sonra kağıda yerleştiriyorum alabildiğine... Oysa.... Elimde kalan son cümleler hala bende...............
Etiketler: Nevval
Genç bir çift yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınırlar.
Sabah kahvaltı yaparlarken komşuları da bahçeye çamaşırlarını asmaktadır. Kadın kocasına "bak" der, "çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, veya doğru deterjan kullanmıyor." Kocası ona bakar, hiçbir yorumda bulunmadan kahvaltısına devam eder.
Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam eder.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu görünce çok şaşırır: "Hilmi bak; çamaşır yıkamayı öğrendi sonra. Merak ediyorum: kim öğretti acaba."
"Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim" der kocası gazetesinden başını kaldırmadan.
Hayat da böyle değil midir?
Başkalarını izlerken gördüklerimiz, biraz da baktığımız gönül penceremizin ne kadar temiz olduğuna bağlı değil midir?
Bir bilgeye sormuşlar: "Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?"Terzimi severim," diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar:"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?" Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş: "Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.
-Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?Konuşmasından. Ya hiç konuşmazsa? O kadar akıllı insan yoktur ki!..
-Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru kararlar alabildiğini sormuşlar, "Deneyim" demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar "Hatalarımla" demiş
-Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur..
“Dünya da en güzel şey ne diye?”´Sevmek´ demiş...Peki sonra? demişler...´Sevilmek´ demiş... Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler... o da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir... İnsan neden dilek diler?İnsan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için dilemek gerek.
-“En mutlu insan kimdir? İşte o dağdaki çobandır demiş. Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.
Etiketler: Nevval
Sevgiden Ötesi Yalan. Ölüm değil beni korkutan! Boş bir yaşamın ardından varacağım “o” yer sıkıyor canımı. Nedir ki? Kırklı yıllar, ellili yıllar, billahi çok değil! Hele hele çizilen bu yolda bize hiç gelir. Ne beklersin yaşamdan “çorbacı?” Ne bekler yaşam senden? İkiniz de tüketirsiniz hoyratça zamanı. İşte geride kalanlar sıkar biraz canımı...
Yedi yaşında başlarsın okula, sayma ondan öncesini. Sonra, yıllar yılı gider gelirsin, kara tahtalı değirmene, berrak zamanını öğütmek için. Yirmi iki civarı alırken diplomanı, tüketivermişsindir üçte birlik zamanı...
”Diploma yetmez!” diyor topal “şarapçı”, “iyi bir işbul hele bakalım! Askerliğini de yap birde, sonra evlen bakalım...” İşte bir on yıl daha uçuveriyor ansızın. Yaş oluveriyor otuzbeş! Gerçekten yarısı mıdır yolun? Belki de yarısından da yakın. Geriye bakma sakın ey küheylan!
Kopuverir zincirleri yaşamın, bir iplik gibi ansızın; "Hele bir borçlarımızı ödeyelim, sonra daha iyi yaşarız. Şimdilik biraz sabır" diyor karım Nazife! Eee doğru da söylüyor hani... “Hele bir başımızı sokacak yuva olsun da gerisi kolay” diyor. Eee bu da doğru hani...
İşte böyle yitiyor hep on seneler, eriyen buzlar misali. Karım, çocuklarım, kooperatif başkanım, yardımcım, tek tük arkadaşlarım... Ve Tv' deki haber spikeri! Bu kadar çevremdekiler. Bunlara bakıyor yıllardır gözlerim. İşte bu yüzdendir ki, “miyopsun!” diyor doktorum. “Tak ......'ne iki numara. “
Ellinci yaşgünümü, kimse fark etmiyor bile. Ufaklığın diploma töreni var. Ne biçim alış veriş bu? Anlayamadım gitti! Yapmak istediğim bir çok şey, özlem kapısında yitti...
Hırs ile mutfağa, ne varsa atıştırmak için, sıcacık bir el tutuyor elimi “perhiz yapmalısın artık!” diyor karım Nazife. Eee foğru da söylüyor hani. Kalan on yılımın birkaç yılı hastalıkla geçiyor. Gerisi de torunların peşinde...
Eee "ulan hani yaşayacaktık!" diye bağrınıyorum. "sakin ol! tansiyonun düşecek" diyor karım Nazife. Eee doğru da söylüyor hani. Nedir yaşamın kısır döngüsü anlayamadım gitti. Elimdeki tek sermayem de bir gün gibi bitti. ”İyi yaşadık, hoş yaşadık” diyor karım Nazife. “Patronların da pek severlerdi çok da çalışırdın hani. Bak herşeyimiz var, büyüdü sayılır çocuklar da, daralacak ne derdin var? Haydi neşelen artık.” Eee doğru da söylüyor hani. Bir karı, birkaç çocuk, bir ev ve araba. İşte yaşamın bilançosu...
Hayır! Hayır! Korkuyorum ölümden! Boşa geçen bir yaşamın ardından nasıl gidilir ki “oraya”? Özgürce çizmeliydim yaşamımı zorda olsa, özgürce ulaşmalıydım sona, yalnızlıkla bile yaşansa… Kanaviçe gibi dokumalıydım, güzellikleri, gizemleri. Ter basıyor fırlıyorum yataktan. “Dönüp durma” diyor, karım Nazife, yarı uykulu. "sıkıca örtün de uyu" Eee doğru da söylüyor hani.
Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere yelkovanlara, içine gönüllü daldığıniz o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz? "Ne kadarı benim hayatım," diye soruyor musunuz? Ne kadarını başkaları yaşamış benim yerime ya da ben başkalarının? "Aynadakinin ne kadarı benim, ne kadarı oynadıklarım?
Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine. Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen... Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye... Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan... Ötesi yalan...
Etiketler: Nevval
|
çilekes
Gönderme zamanı 10/24/2009 10:32:02
|
| Sayfa:
|
|
33 |
|
|
|