|
Gosterilen 154 - 162 arasi, toplam 969 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
|
18 |
|
|
Müspet bir zamansızlığın içinden çıkıp geliyor kanayışlı kelimelerim. Her kelime bir kanayış oluyor cümlelerime. Her cümlem bir bıçak yüreğime. Ey yüreğim! Yar/ıp geçmek istemezdim senden. Kelimelerim Avaz’ımdan çıkıyor, elim ebhem bir yüreğin adeta… Kesmiyor artık hecelerim kelimelerimi… Nidalarımdan da çaldı Avaz’ım sesimi… Ah yar! Ulaşmak isterken sana, kayboluyorum kalabalık bir “ses”in içinde. Efkar tüten bir hal karşımda! Neyleyim yar, efkarı bile, sen olmadan? Neyleyim, naçar kalışlarımda “sen” küllerinden haykırılan susuşlarımı? Susuşlarım Avaz’ıma teslim olmakta… Yine debdebe içinde tüm ben’lerim. Kurtar sendeki o ben’i! Külünden geçmedi daha, Avaz’ım! Geçmedi ben’deki o ben’den, yüreğimden! Geçecektir Avaz’ım, ardında sürükleyerek kelimelerimi. Basacaktır külümü ruhuma. Yar! Uzlet düşüyor payıma yine, “vuslat”ını özlerken… Künc-i Seda’mda baş rol yine; Avaz’ımın. Rolleri değiştirerek Seda’m Uzlet olacak; Künc-i Uzlet selam verecek yüreğime sancılı hünerleriyle(!)… Biliyorum nadim bir kimlik yamayacak sessizliğim, ruhuma. Ama gecikmiş bir zamanın zamansızlığında ben yine göreceğim o yırtılan aşk’ı! Galeyan edecek bakışlarım; ama naçar’lığım bir kez daha rol oynayacak sahnede. Firari bir hayatın sahnesinde baş rolü oynayacak, yine Avaz’ım… Susmalıydın ey Aşk! Susup da Avaz’ıma meydan okumalıydın. Bir zulmetin pençesinde yaşamalıydın belki de, aydınlığı hakkedercesine… Her ses’e bir “sus” kondurarak münadi bir kimlik yamamalıydın. Nidalarından süzülmeliydi sukutun… Olmadı Aşk! Yenemedin Avaz’ımı! Faili meçhul bir aşk’a gebe yüreğim! Muhtemel bir müddet doluyor gözlerim. Zamansızlığın an/sızlığında haykırmak için can atıyor susuşlarım! Heyhat! Ketum dönüşlerle kanıyor yine kelimelerim. Ey Aşk! Hayatımın son mukaddimesine mi ortaksın?! Vazgeç artık müdir’likten! Avaz’ım seni ben’den çaldı da saçtı yalnızlığıma. Şimdi toplamaya mecalim yok Aşk, seni bana…! Avaz’ım! Beter ettin beni. Yoktun ki sen müfredatımda. Nerden çıkageldin de sen, cüret edebildin ben’i ben yapanı anlatmaya?! Münkir bir geçmişin var senin, nedir bu hassasiyet(!) ? Nedir bu çaba, “sus”ları yok etmek için? Her düş/ümde vurgun mu edeceksin sus’maları? İlticalarım bile kaçmakta sen’den… Aşksa… Sevdiğimse… Yapma bunu bana! Hicran’a düşürme düş/ümü… Çehremden uzaklaştırma aşk’ın sancılı nefeslerini… bırak ben’i bana.. kavrulayım sus’lu haykırışlarımla! Sussssssssssssssssssssssss…!!! Çek git Avaz’ım! Kafi gelmedin ben’i ben yapanı anlatmaya…! Beter ettin ben’i! Geri ver sukut şuramı… Susuyorum inadına sen’i sana, delicesine…
Söylemek istemezdim ama Yüreğim acıyor söylüyorum Yoruldum ben bu siyah aşktan Gönlünden firar ediyorum Hoşçakal baharıma kış olan Gözlerime yaş vuran Sevgiye ihanetim hoşçakal Sessiz vurgun vuranın Sen en büyük yalanım Hoşçakal Haram etmedim sana hakkımı Mutlu olmanı diliyorum Yaktıysan sevdamın canını Sana beddua etmiyorum
Etiketler: Nevval
Bir gün gidecekti yanık kozalarıma bir tane daha ekleyecektim… o gidecekti. O yüzden bilsin istemedim. Ne içimi sancıtan, bakışlarına yüklediğim anlamı ne de yüreğimi yüreğine yasladığım o baharı, bilsin istemedim… gidecekti, içime basa basa terk eyleyecekti, ‘canım’ dese de ‘cananını’ içinde taşıyacaktı. Yüklemsiz yolcuklara çıkacaktı sevgili, öznesini Haliç’e bırakıp gidecekti. Bilsin istemedim, desem zamansız sevdalar büyüyecekti içimde, büyük bir ihtimal yaşayacaktık en alını sevdanın, desem eflatun gölgelerle yeşerecekti aşk. İhtimal ya, Atilla İlhan’ın Pia’sı gibi olacaktım. aşk tahayyüldür diyecektim ve başladığı yerde bitecekti. Müptelası olduğum o mistik düşlerimden yara alacaktım hem de en morundan ve o yarayı yok etmek için kısa mesafelerde yolculuk yapacaktım, bir limana varacaktım, renksiz gölgelerin peşinde onu kovalayacaktım. Bir yan flüt sesi duyduğumda sevdama yenik düşecektim, öyle en alından gülecektim, gözlerime oturttuğum Haliç’le "gitme" diyecektim ama o gidecekti, fonda bir yan flüt sesiyle… sol yanım sızım olacaktı. Hiç beklemediğim bir anda bir gün yanıma oturdu… Biz ikimizdik. Anlamış gibi baktı göz bebeklerime. Gözlerimin yeşilinde aradı sevdanın alını. Diyemedim, ama yüreğimi yüreğine çoktan yaslamıştım. İzinsiz. Aşkta izin aramam ki ben sevgili. O da yüreğini bana verdi. Ama diyemedi ki ‘ bu yolculuğa birlikte çıkalım.’ Ama ben o yolculuğa çoktan çıkmıştım, elimi eline verdim… ve kısa metrajlı bir film başladı… o kendini anlattı, ben susmanın erdemlik sayıldığı bir öğretiyle dinledim. En çok vapur yolculuğunu severdi vapura bindik, içimden en sancılı şarkıları dinledim, içimin sandığından tek tek çıkarıp… bu yolculuk hiç bitisin istemedim. ‘karaya varmayalım sevgili olur mu’ dedim içimden utanarak. Duymadı. Biz ikimizdik bir vapur yolculuğunda. Film(mimiz) karaya vardığında bitecekti ya, camdan maviye baktım yaklaşıyorduk, içime bakıp bakıp ona yaslandım, içine almak istedi ama başkaları, ‘başkaları’ diyordu, biliyorum… sesine vermese de bu cümleyi duyuyordum. Sevgiliydi ve gidecekti. Vapur karaya yanaştı hatırlayıp hatırlayıp yanaklarıma tuzlusu dökeceğim an geldi, film bitti. Diyemedi, suskular biriktirdi heybesine, gözlerime yalancı baharlar yükledi. Sessizce ‘hadi’ dedi. Ben göğsüne yaslanıp ağlamak isterken o gitti. Yanımı yanına verdim ‘hayır’ demedi. Ama gitti. Bir başaksını taşıyordu içinde sevgili, söylemese de suskularına asmıştı onu. Bindiğim bütün salıncakların ipine astığım aşk gibi… Tanımlayamadığım gülüşüyle yanımda oturuyordu. Beni dinlemek istedi bakamadım sevgiliye, hala filmi düşünüyordum, neden karaya vardık sevgili. Tekrar sordu ‘hayat nasıl gidiyor’: sığ bir soruydu anlamlar yüklemeye çalışmadım. Hala ikimizdik, en yakınımdaydı, elimi uzatsam tutar mıydı sevgili…? uyanıverdim sonraya, eflatun düşlerimi içimdeki mezara gömdüm. Filmin bazı karelerini yok saydım. Sorunun cevabını almak isteyen sevgilinin yüzü yüzümdeydi, ne dememi bekliyordu ki, ‘hayat mı’ dedim gülümsedim. Anlamıştı iç cebime iliştirdiğim hüzünlerimi. Ben film gibi son bekliyordum içini toplayıp gitmesini ama hala yanımdaydı sevgili. Yüzüne baktım, masum bir kent soyluluğu taşıyordu. ‘ama’lı cümleler geçiyordu gözlerinden. İçinde ‘doğusu’nu bekleyen kırıkları vardı. Ortak edemedi beni kırıklarına. ‘hadi’ dedi filmdeki gibi, ayağa kalktı, ‘doğusu’na gidiyordu. Beni yanına almadı, ‘canım’ dedi ‘cananını’ geçemedi. zaman affetmeyecekti ya niceleri gibi, askıda bırakacaktık bu aşkı ve hep hatırlayacaktık, bir muammanın peşinden neden koştuğumuzu… Karaya varmıştık. Parmakları parmaklarıma kavuşmadı sevgili’nin… parmağında ‘doğusu’nun izi vardı kavuşamadı, bildik aile terbiyesinin öğretisini taşıyordu, suçtu kimilerine göre bu suça ortak etmedi. gitti sevgili.. diyemedim, yüklemsiz bir yolculuğa çıktı, öznesini sulara bırakıp. İçinin ‘doğusu’na gitti. Şimdi hangi yolculuğa çıksam, iç cebime iliştirdiğim hüzünlerimden alıyorum. Ne zaman bir şiir yazsam ‘sevgili’ye diye not düşüyorum. Ama soramadım sevgil’ye, kırıklarını öğrenemedim sevgilinin. ‘Sol yanın acıdığı için’ diyemedim biliyorum ama sol yanını nerde acıttığını bilmiyorum. ‘doğu’da mı acıttın, yoksa giderken geride bıraktıkların mı acıttı. Yüreğimi yüreğine yasladığımda içine söz geçiremediğin o an mı acıdı. Ne zaman sevgili? Benden duyamadıkların mı yoksa senin söyleyemediklerin mi acıttı… ‘yaşamına ‘katık’ yapmadığın şimdi mi sevgili’ nerdesin yüreğinin en doğusun da mı? Eflatun gölgelerin kaldı bende… ‘hadi’ bu kez ayrılık için değil, yanını yanıma vermen için, ‘Hadi’ en ‘Doğu’ yanınla sev beni
Etiketler: Nevval
- Uzakları özluyor gözlerim bu günlerde Kaçıp gitmek zamanı geldi ne olur beni anla Ve sakın bir şey sorma sadece Gel son defa sarıl bana Dönemem belki bir daha gidiyorum buralardan Gidiyorum uzaklara Sığınacak bir liman olmadı uzaklarda Söyleyecek tek bir sözüm yok ne olur beni anla ve sakın bir şey sorma sadece Gel son defa sarıl bana Dönemem belki bir daha gidiyorum buralardan Gidiyorum uzaklara... (aLınTı)
Etiketler: Nevval
| Sayfa:
|
|
18 |
|
|
|