|
Gosterilen 955 - 963 arasi, toplam 969 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
|
|
107 |
|
Aşık olmak...ne kadar uzun zamandır hatırlamadığım,aslına bakılırsa pek çok detayını unuttuğum,o nedenledir ki rahat rahat ahkam kestiğim bir konu...Yüz yıllardır üzerinde en çok tartışılan ve asla tam bir düşünce birliğine varılamayan,ama yediden yetmişe herkesin bir fikir sahibi olduğu o kitlesel yıkım aracı. Yanlış ellere geçtiğinde tam bir biyolojik silah... "İnsan düşünen bir hayvandır" fikrinden yola çıkıldığında,insana tüm mantığını bu kadar kolay unutturabilen başka ne gibi bir silah olabilir ki.Bir de para var tabii ki ama ben bu tip bir hırsla mantığını kullanamayan bir varlığı zaten baştan insan olarak kabul etmediğim için,olayı bununla hiç bulandırmayacağım. Çok zaman düşünüyorum aşkı.Ne kadar tehlikeli ve nasıl da şahane bir duygu olduğunu kendime sık sık hatırlatmaya çalışıyorum.Bazen iyi bir film senaryosuyla,bazen eskiden kalma dörtlüklerle,hatta çok uzağa gitmeye gerek yok,güzel bir şarkıyı dinlemekle yapıyorum bunu.Ben yaşamayalı çok zaman olmuş,işlemeyen demirim paslanmışım,gözümden ırak ya,gönlüm de unutmaya yüz tutmuş;ama insanın en büyük dehalarından biri olan hayal gücünün belki de aşkı unutmayalım diye bulduğu bir şey olabilir mi diyorum acaba sanat,ki bir çırpıda alıveriyor kalbimizin kirini,pasını.İşte böyle zamanlarda bir ah çekmeden duramıyor insan.İnceden bir sızı rutin turunu atıyor vücutta.Allahtan ardı arkası olmayan bir damla yaş,kararsızca sallanıyor;hatta öyle güçlü bir bünyenin yarattığı bir sıvı ki kendi düşemiyor da bir parmak yetişiyor çoğunlukla imdadına.Velhasıl özlüyor insan kendini bir başkasıyla paylaşmayı... Derken bir dost uğruyor ertesi gün.Akıllı,mantıklı,yetenekli, işinde başarılı bir kişi.Ama gel gör ki aşık.Öyle şeyler anlatıyor ki,suratımın aldığı o aptal ifadeden utanıyor, anlayabiliyor maskesi takıyorum ara sıra.Ama alışmamış yerine maske,durmuyor,düşüyor bir kaç dakikada bir.Tekrar topluyorum kendimi,tekrar,tekrar...Bağırı p sevgili dostuma nasıl böyle salakça davrandığını haykırmamak,tutup omuzlarından kuvvetle silkeleyip hatta bir kaç tokat atmamak için zor tutuyorum kendimi. "yapma ya", "tüh öyle yapmasaydın keşke", "ay öyle demeseydin daha mı iyi olurdu acaba" gibi sakin yorumlar ve ardından gelen kalın yutkunmalarla olayı atlatmaya çalışıyorum ve amansız bir hastalığın pençesinde sayılı günleri kalmış bir kişi gibi gördüğüm bu dosta sadece acısız ve kolay bir ölüm dileyebiliyorum. İşte o zaman anlıyorum sanat neden bu kadar hayranlık uyandırıcı.İşte o zaman anlıyorum aşk neden hayal gücünün en önemli besin kaynağı.Ve hep aynı cümleyle siliyorum o gözümden düşemeyen yaşı: Keşke güzel bir şarkıyı dinlemek gibi olsaydı birini sevmek....
Etiketler: Nevval
Sıcak karlar yağsın kirpiklerine bahar aylarında. Umut bağla, bahar çiçeklerinin güneş rengi kokularına. Umudu yerlere serme, kokla çiçeğini bulduğun yerde. Dudaklarında takılı kalsın en güzel aşk şiirlerinin son mısraları. Tangoları mırıldan, geçip gidecek hayata inat. Eğme başını önüne, gözlerinden eksik etme gülümseyen bahar bakışlarını. Yüzünde yer verme kedere, üstüne üstüne yürü hüznün. Bırak duygularını, hüznünü savurduğun dizginsiz rüzgarlara, korkmadan.
Ölüm, nasıl olsa çalacak kapını bir gün. O zaman hayatın karşısında eğilmek niye? Aşk tanrıçalarının elinden içmek varken aşk şarabını kana kana, aşktan kaçıp saklanmak niye? Sevişmelerini ayinleştir. Dağ çiçeklerine söylenen şarkılarla karşıla yeni günü. Seni ciddiye almayan hayatı sen de ciddiye alma, geç dalganı inceden. Büyük zannettiğin dertlerin Aslında küçük olduğunu öğretir sana zaman. Aldırma onun bunun ne dediğine, herkes hayata kendi gözlükleriyle bakar. Senden korktukları için, seni kıskandıkları için saldırırlar sana, başka bir nedeni yok. Siperlerde çürütme kendini sakın, dövüşmek için er meydanını seç. Ölüm istenmeyen, ölüm kahpedir elbette ama şerefle gidilecekse ölüme, onun da aziz bir yanı olur. O kadar da korkma ölümden. Bir karanfil bulunsun masanda her gün. Kokla onu gün boyu, ay yüzlü sevgiliyi koklar gibi. İnsanları olduğu gibi gör. Katilin bile yüreğinin derinliklerinde insani bir yan olabileceğini unutma. Şiiri sev, sev ki hayatını şiir gibi yaşama isteği uyansın beyninde. Takma dertlerini bu kadar kafana. Her yeni doğan günün taze bir başlangıç olduğunu unutma. Zaman her şeyi düzene koyar. En büyük doktordur zaman, acılarını ancak o unutturur, üzülme, güven zamanın büyüklüğüne.
Kılı kırk yarmaya kalkma sakın, ilk adımını atarken. Hata yapma hakkını kendine tanı, korkma. Saçmala bazen, boşalt yüreğine doldurduğun acı veren. ağırlıkları. Özgür ol, insan ol, borçlu kalma şu iki günlük dünyaya
Etiketler: Nevval
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... NAZIM HİKMET
Etiketler: Nevval
ayrılık sevdi bizi içim hüzün denizi çekip git desemde gitme en güzel derdim sensin ölüm seninle gelsin bende bit desemde bitme
sana git dedim yalan yokluğun bende kalan son sözüm budur sakın gitme
çekil git artık düşlerimden bıkıp usanmadın mı benden artık gözlerimden yüreğimden ve içimden ve var olan herşeyimden git artık
dokunma kirletirsin beyazları konuşma tüketirsin satırları mehtabı bırak doğan ayrılık çekil git şafak gelen aralık
kanıyorum zaten uzak dur benden sebebin olurum yakanının olurum çekil git yolumdan ölümün olurum ve git artık nolursun git benden
konuşma nefesini al benliğimden ben soluğunu kesmeden sus demeden sus nolur söylemeden git birdaha allah aşkına hiç dönmeden
yıkıl git artık hayallerimden kumdan evlerim yıkıldı artık taşlarımdan oyuncaklarımdan beynimden ve yaşayan herşeyimden git artık
uzanma karaya çalarsın günleri söyletme devrik cümlelerim olursun ne öznesini ne yüklemini kurtara bilirsin çekil git bırak bütün düşüncelerimi
yaralıyım zaten şöyle dur gönlümde derdin olurum korun olurum çekil git ağrın değil külün olurum ve git artık nolursun git git gözlerimden
kal yerinde öylece ses etme mevsimlerce solsun senelerce mümkünse çıkmasın o iki hece öldü de bitsin bu işkence
yada bi sonbahar sarardı de düşen her bi yaprakta uzaklaştı de deki gövdeden dal kırıldı kopan candı yıkıldı de deki öldü öldü de yaşamaz de olsun de deki bitti bitti de
kardı yağdı yağmurdu aktı sonra toprağa karıştı kurudu de soldu de ne bileyim işte kısaca öldü de
ve cekil git artık gölge etme alın yazısı gibi görme deyilim birşeyin olmadım hiç birşeyin çekil git artık nolur çekil git kötü söyletme yaşamaz de olsun de deki bitti bitti kardı yağdı yağmurdu aktı kurudu de sonra toprağa karıştı soldu de ne bileyim işte kısaca öldü de
Etiketler: Nevval
Onu akıl hastanesinde tanımıştım. Bir doktor arkadaşımla koğuşları gezerken, "Korhan'cığım gel sanayazacağın son romanın için güzel bir konu !"dedi.Gülümseyerek, "doğrusu çok merak ettim Kaanbir an önce onu görmek istiyorıum !" dedim. Tekkişilik bir odada yatıyordu kahramanım . Yirmibeş yirmialtı yaşlarında bir gençti ...Karyolaya ,elleri kolları bağlanmış ,başında bir hemşire duruyordu. Hemşire, hastanın pijamasını sıyırmış, kalçasına elindeki şırıngadan ağır ağır teskin edici ilaç zerkediyordu. Gencin balışları korkunçtu ve insana "beni bu hastalıktan kurtarın -der gibi garip garip bakıyordu. Doktor arkadaşıma, "bu gencin hastalığı ne ?"diye sordum.. Dr.Kaan yüzüme bakarak "kişilik bozukluğu !" dedi..Yani çevresine uyumsuzluk..." Hemşire iğneyi yaptıktan sonra odadan çıktı. Dr.Kaanla yalınız kalmıştım; merakımı yenemeyerek, "ne iş yapıyor bu genç ?"dedim. "Talebe !"dedi."Daha doğrusu hastalanmadan önce...Ama hastalık tehlikeli bir hal alınca , ailesi bize baş vurdu, bizde yatırmak zorunda kaldık..Gerçekten de ilginç birolaydı bu...Dr.Kaan, eğilip gencin, göz bebeklerine baktı, sonra başını umutsuzca iki yana salladı. Sonra bana dönerek, "çok geç kalınmış bir vaka !dedi.."Yazık olmuş! "Ben doktor arkadaşımla konuşurken, içeriye kırk kırkbeş yaşlarında çok güzel bir bayan girmişti. Telaşlı bir hali vardı . "Doktor, Kaan Beyi arıyordum ben !"dedi. Kaan gülümseyerek, "buyurun ...Kaan benim dedi.."Şey...yiyenim nasıl oldu doktor bey ?İyileşecek mi ? " "Şey...affedersiniz yeğeniniz kim ? "dedi doktor arkadaşım Genç kadın, "şey...Bora efendim! Yani ablamınoğlu... " Dr. Kaan acı acı gülümsedi"Bakınız hanımefendi , açık konuşuyum bu tip hastalar zor iyile- şir...Ama yine de tamamen ümidinizi kesmeyin Çünkü tıp ilerledi...Yeni yeni ilaçlar bulundu...Ülkemizde, psikolojik hastalıklar konusunda yeni çalışmalar var..Gencin teyzesi olduğunu söyleyen kadın"bayan" önce doktor arkadaşımın sonra benim elimi sıkıp " yeğenimi görebilir miyim doktorbey ?"dedi..Dr.Kaan " Tabii, yalınız hastanın yanında lütfen yarım saatten fazla kalmayın !" dedi.. "Bora bak ben geldim yavrum !" dedi.."Teyzeni tanımadın mı ? Genç teyzesine gülümseyerek baktı Ama ağzından tek bir sözcük çıkmadı. Yeğenine ağladığını göstermemek için, arkaya dönüp kağıt mendile göz yaşlarını sildi. Sonra odadan çıkıp gitti * * * * Dr.Kaan, kadın"bayan" çıktıktan sonra, "işte böyle arkadaşım ! Her gün, ruh hastası binlerce kişiyle cebelleşmekten yemek yemeye bile fırsatbulamıyorum !" dedi.. "Allah, kolaylık versin arkadaşım ! Gerçekten işin zor !" dedim. "Öğlen yemeğine kal birlikte yiyelim !" dedi."Hayır kalamam Kaan, işim var !" dedim."Ama sana söz ,bir dahaki gelişimde bu arzunu yerine getiririm !" Hastane asansörüne kadar benimle geldi o yemek haneye indi. Zemin kata inmek için asansörün düğmesine bastım. * * * * O gün başımda müthiş bir ağrı vardı. Bir asprin alıp yattım. Ama aklım hala akıl hastanesinde gördüğüm gençdeydi. Bora neden bunalıma girmişti ? Neden birkaç kez intihara kalkışmıştı ? Daha karşılığını bulamadığım bir çok soru kafamı meşgul ediyordu..Ne kadar uyumuşum bilmiyorum, telefonun sesine uyandım...Ahizeyi kaldırdım, arayan Dr. arkadaşım Kaandı. "Uykucu ! Uyandırdım mı seni ? "dedi. "Akşam buluşalım..." "OlurSaatkaçta ? "dedim. "Saat ,dokuz ,sence uygun mu ?" dedi.."Tamam ! Hastanede bekle beni !" Ahizeyi yerine koydum, kolumdaki saate baktım...Saat yediydi..Bir saat daha uyuya bilirdim...Gerisi yolda geçecekti...Kafamı yastığa gömdüm. Gözlerimi açtığımda ortalık kararmıştı. Hemen yataktan kalktım, lavoboda elimi yüzümü yıkadım, üstümü giyip evden çıktım.Hastaneye vardığımda, Dr.Kaan odasında yoktu. Hemşirelerden birine sordum, "Hastanın biri kriz geçirmiş, onun yanında galiba !" dedi. "Odasında bekleyebilirsiniz ..."Teşekkür ettim. Odada beklemeye başladım. Yarım saat sonra geldi, sinirliydi. "Kusura bakma Korhan !Bir akıl hastası, hemşirelerden birine saldırmış ta, teskin etmeye çalıştık !" dedi."Bizim mesleğin garip yanları işte...!"Sonra, bir sigara yaktı. Odanın içinde elleri arkasında bir süre gidip geldi. Sonra oturdumasasına "çay...kahve ? "dedi.."Kahve !" dedim Masanın yanındaki zile bastı, mavi önlüklü ,temizyüzlü ,orta yaşlarda , saçları aklaşmış, bir kadın girdi. "Fatma hanım bize iki nescafe yap !" dedi. Kadın, "baş üstüne !"dedi. Kapıyı çekip çıktı. "Seni bugün bir bayan arkadaşımla tanıştıracaktım o da yazar..."dedi.."Ama kadıncağızın annesi aniden rahatsızlanmış, o da memleketine gitmiş...Sana söz geldiğinde tanıştıracağım sizi...Bir süre konuşmadık Nescafelerimiz gelmişti. Fincanı aldım, yudumlamaya başladım... "Sahi geçen gün hastanede gördüğümüz o genç nasıl oldu ? " "Bora'yı soruyorsun galiba...Sen gittikten sonra hızla iyileşmeye başlamıştı...Tüm doktor arkadaşlar çok sevinmiştik...Ama yine kriz geçirmiş, koğuşun penceresinden kendini aşağıya atmaya kalkmış bereket, hemşirelerden biri tesadüfen içeri girmişte gencin hayatı kurtulmuş... Sıkıldığımı anlamıştı. Haydi çıkalım dedi..Sormadım nereye gideceğimizi...Arabasını hastanenin arkasındaki parka çekmiş, gidip bindim. Suratlı araba kullandığı için, her binişimde onu uyarıyordum... ****** Dr. Arkadaşım, Kaan, "Bora!nın hayatını öğrenmek istiyordun, işte Bora'nın, tuttuğu günlük, bunu teyzesi vermişti bana, hastayı yakından tanımam için, ben de sana veriyorum dedi..Defteri aldım okumaya başladım..Düzgün, bir el yazısıyla yazılmış, günce, akıcı bir uslupla kaleme alınmış,usta bir yazarla tanıştığımı anladım. Bu Boraydı, ..... hastası... Annemin adı, Nezihe, babam banka emeklisi Kamil Bey, ailenin tek erkek evladı benim... Annem, Anadolunun muhtelif kasaba ve köylerinde öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul'da bir kız lisesinde öğretmenliğe başlamış...Öğretmenlik yıllarında, başından geçen tatlı ve acı olayları tuttuğu hatıra defterinden de faydalanarak ilk romanını yazmış...Göle düşen gölge...Bu roman İstanbul'da bir gazetede tefrika halinde yayınlanınca, beklenmeyen bir ilgi görmüş okuyucular tarafından...Romanın dilini çok ağır bulanlar olduğu gibi, uslup olarak, Viktor Hugo'nun Sefiller , romanına da benzetenler olmuş... Bir aile toplantısında, tanıştığı babamla , bir birine aşık olarak evlenmiş annem...O tarihte annem, bir kasabada öğretmenmiş, İstanbul'a tayin olunca, büyük babamın Burgaz'daki evine taşınmışlar, benim dünyaya gelmem, ailede neşeyle karşılanacağına, babamla annem arasında şiddetli, bir tartışmaya sebep olmuş bu... Günlükten, aile arasındaki şiddetin nedenlerinin Bora'nın psikolojik nedenlerden dolayı, ilkokulda arkadaşlarıyla uyum sağlayamamasının neden ol- duğunu anlıyoruz...Bora, bakın bu konuda neler yazmış günlüğüne... " Arkadaşlarım, tenefüste kızlı erkekli gruplar halinde dolaşırken, ben onların arasına katılmaya çekiniyordum...Oysa, yakışıklı bir çocuktum... Ama, geç bulüğa girmiştim...Sakallarım çok seyrekti, babamın söylediği gibi pısırık bir oğlandım...Babam, " Bütün suç sende...Sakat çocuk doğurdun..! Kavgacı, atak, gözünü daldan budaktan sakınmayan babasına çekeceğine ,ayaş Hamdi amcasına çekmiş !"diye annemi suçluyordu... Annem, "Suç benim mi Kamil Bey ! Ne senin ne de benim ! İsyan etmen hiçbirşeyi değiştirmez Tanrının gücüne gider ! Oğlum olsun, diyen sen değil miydin ? Kızımız doğduğunda bir gün yüzüne bakmadın ? " Babam, " Keşke böyle geri zekalı oğlum olacağına hiç olmasaydı !" diye öfkesini annemden çıkarıyordu. Kız kardeşim Nilüfer, menenşitten ölmüş...Benim doğmam, annemin acısını biraz olsun hafifletmişti. Okuduğum günlüğü masanın üstüne koyarak yorgun gözlerimi dinlendirmeye çalışıyordum... Kapının zili çalındı,açtım, gazete dağıtan çocuk "abi gazeteni getirdim !" dedi..Aldım, odama götürerek okumaya başladım...Siyah, iri puntolu harflerle yazılan bir yazdı dikkatimi çekmişti ......Bankasında .....servisinde çalışırken hastalığını ileri sürerek, emekli olan K... oğlu B....tedavi edildiği hastanede, bir hemşirenin dalgınlığından da istifa ederek,....günü saat sularında , kaldığı koğuşun penceresinden atlayarak intihar etmiştir. Donmuştum...Çok üzüldüm, dr. arkadaşım Kaan,ın söylediği gibi kader oyununu oynamıştı NOT : Bu öyküde, aile arası geçimsizliklerin çocuğu nasıl etkilediği yazılmıştır
Etiketler: Nevval
Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı. Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiflik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım. ' Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: 'Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu. Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: *'Fırtına çıktığında uyuyabilirim' Sıkıntılara zihnen hazırsanız ve önlemleriniz zamanında almışsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz.
Etiketler: Nevval
Yaşanan andır, anı yaşamaktır. Hayat nedir ki, Sabah erkenden kalkmış olmanın mahmurluğunda, suluğu, beslenme çantası olmayan yaa 5 saat için ne suluğu ne beslenmesi diyen ilkokul çocuğudur. Hayat, fabrikanın yolunu tutmuş tek derdi evini geçindirmek olan pos bıyıklı amcanın sert bir şekilde boğazını temizleyip tükürdüğü koyu balgamdır. Hayat nedir ki, Bir belediye otobüsünde her gün gördüğü, aşık olduğu kıza hiçbir şekilde sevdiğini söyleyemeyecek olmanın acısını, kahretmişliğini içine gömen liseli gencin yüzündeki sivilcelerdir. Bir otobüs durağında bekleyen onca insanı umursamadan uyanıklığa verip bir şekilde kendini içeriye atabilmenin telaşındaki sahtekar yolcudur. Bu kadar kötü müdür hayat. Değildir elbet. Güzel şeyler de vardır. Mesela. Bir semt pazarının akşama bıraktığı çöpleri temizleyen yüzü gözü kapalı kim olduğunu anlaşılmayan, yanından geçenlerden uzak durmaya çalışan adama yaklaşıp kolay gelsin abi, hayırlı akşamlar dedikten sonra yüzünü kaldıran o adamın sapsarı dişlerini görebilmektedir mutluluk. Hayat nedir ki, Dizmişsindir elini. Tektir el. Bi çekersin joker. As papaz joker vale el tamam. Ulan dersin bir döneyim. Baba bi çekersin kupa kızı. Alırsın jokeri eline. Koyarsın yere 14 kâğıdı. Alın ulan ben bittim. Her el yaşanan o alışala gelmiş şaşkınlık hâkim olur bir süre. Derken biri atlar oradan, lan oğlum sen yere kağıt atmadın. İşte tam o esnada elinde tuttuğun jokeri indirirsin masanın üstüne laaapp diye. All bu da sana girsin. Karşında zort olmuş üç sevgili arkadaş. Bir da sağ yumruğa sol elinle bi kapatırsın şşaaakk diye. Keyif budur. Mutluluk da bunun gibi bir şeydir zaten. Hayat basittir. Hayat yolda yürürken önünden giden küçük çocuğun hislerinin neler olduğunu düşünebilmek kadardır yollar ayrılana dek. Bazen görebilmektir mutluluğu bir küçük hediyeyle çocukların gözünde. Ayrıntılardadır hayat. Boş vermektir bazen. Kızıp darıldığında birilerine tüm insanların da hüzünlü olduğunu düşünebilme tadında. Öyle çok seversin ki yan yana geldiğinde sarılıp kucaklaşmak istersin. Ona dokunup ağlamak, ne kadar çok sevdiğini söyleyip hıçkıra hıçkıra tüm şiddetinle. Yapamamaktır belki de hayat. Yapamazsın. Hala bir özür borcun olduğunu düşürsün annene. Yıllar önce kalbini kırıp kapıyı çarpıp gittiğinde. Aradan seneler geçmiştir belkide. Unutmuştur zaten anne sever her şeyiyle yine seni. Ama kızarsın işte kendine. Anne seni o kadar o kadar çok seviyorum ki özür dilemek zor geliyor bana. Sen bensin annem, ben seninim anne. Hayat sensin işte. Yaşadıkların, gördüklerin, hissettiklerin, ulaşabildiklerin, ulaşamadıkların, yaşamadıkların, yaşamayacakların, hataların, günahların, sevapların. Polyanacıları, realistleri, pesimistleri, optimistleri tuttuğunuz yerde öpün tüm insanlık adına. Kategorize etmesinler bizi bir daha.
Etiketler: Nevval
Anneme dönüyorum;yorgun yüzündeki masmavi gözlerine bakarak; "Burdan atlasam canım acır mı anne?" diyorum... "Olmaz.." diyor."Ben yanındayken sana birşey olmaz,izin vermem!" Şimdi yine uçurumun kenarındayım... Bu sefer yalnız.. Annemin yüzündeki yorgunluğu miras edinip kendime; uzun uzun bakıyorum uçuruma.. "Susuyorum..!" Hayallerim geliyor gözlerimin önüne... Karşılığını beklemeden tüm gücümle sevdiklerim! En zor zamanlarında yanında olduklarım ve hiçbir zor zamanımda; Yanımda bulamadıklarım! Yüzümü rüzgara veriyorum... Kollarımı iki yana açıp soruyorum; "Buradan atlasam canım acır mı anne?" Sen duymasan da bu soruyu,ben cevabı biliyorum... Ne atlayabiliyorum;ne kalabiliyorum..! Uçurumun kenarında dizlerimin üzerine çöküp ağlıyorum... Sana, yalnızlığıma, yaşadıklarıma... "Canım zaten acıyor anne; Atlayayım mı?"
Etiketler: Nevval
| Sayfa:
|
|
|
107 |
|
|