|
Gosterilen 10 - 18 arasi, toplam 21 Blog mevcut.
| Sayfa:
|
2 |
|
Öncelikle şunu bilmenizi istiyorum bu yazdıklarımı ilk defa sizlerele paylasıyorum ,,,,bunun benim icin ne kadar zor olduğunu okuduğunuz zaman sadece hissetmeye calısabılrısınız asla anlayamazsınız
benim babam polis ve mersinde gorev yapıyordu ben ben 1. sınıfa daha yeni baslamısdım.Hersey cok guzel gıderken babamın konyaya nın bır koyune tayini cıkdı basda yadırgadım cunku daha once hic koyde yasamadım hiç de merak etmemiştim doğrusu.Günler gelip gecçdi ben köye ve okuluma çok çabuk alışdım.Arkadaşlarımda cok iyiydi.İlerinden yalnız biri bana arkadasdan da yakındı cocukca bir arkadslıkken yılların getırdığı olgunlukla aramızdakı bağ sevgiye donusdu, adı zeynep dı sınıfda 4-5 tane daha yesıl gozlu kız vardı ama zeynep onlardan cok farklıydı gozleri hayatımda unutamaycağım tek gozlerdi.aynı sınıfda olduğumuz ıcın 1. sınıfdan 8. sınıfa kadar beraber okuduk aynı havayı soluduk.Okullar tatil olunca da bır yere gitmıyorduk köydeydık dınlernıyorum anlıyacağınız 8 yıl neredeyse hıc ayrılmadık onu gormedığım gun olmadı.Zeynep de bana karsı benım ona hissettiğim guyguları hıssediyordu.lseye gecmişdik.Koye en yakın lise bile arabayla 1 saat suruyordu o yuzden ailelerimiz hergun benzine verıceklerı fiyatı bır yurda verip bizi konya merkezde yurda yazdırdı.Okulla yuruyerek arası 5 dakikaydı.Ikı bına vardı bırı kızların kaldığı bırıde erkeklerin kaldığıydı.sans bu ya benım kaldığım odanın camı zeynebın kaldığı odanın camını cok net goruyordu.her aksam yatmadan once 5-10 dakka cadmdan birbirimize bakıyoruduk, mesafe en az 50 metre ıdı ama gozlerının ıcını o kadar net goruyordum kı,,,, yada goremıyor dusluyordum yureğime kazımısdım ben o gozleri.yıllar ole cabuk gecdi ki lisede bitti uiversite sınavına girdik. kader ısde allah da bizi birbirimize yazmıs olacak ki aynı okulları kazandık ikimizde işletme istiyorduk ve kazandık.iş ciddiye binince sevgimizi ailelerimize soylemeye karar verdık, soledik aillelerimize.meğer ikimizn aileside bunu zaten biliyormus.Anneme nerden anladın anne dedim ben hıcbişey anlatmadım bu yaşıma kadar size zeynep hakkında dedim, bana olum ben anayım anlamazmıyım dedi, gozlerinin ici guluyor zeynep aradığı zaman dedi.Anlıcağınız ıkımızın ailesi icinde supriz olmadı bu ikimizi birbirimize cok yakısdığını falan soledıler.gecıp gıden yıllar bizi birbirimize oyle cok bağladı ki okul bittikden sonra hemen evlendik.ikimizde aynı bankada calısmaya basladık allaha sukur gecinıyoduk sağa sola borcumuzda olmadığından ustune bırıktırecek para bile kalıyordu, her ay bankaya ev almak ıcın para yatırıyorduk.ıkızıde 2 mılyar maas alıyoduk ozel bir bankaydı calısdığımız banka.birimizin maası komple masraflara gidiyordu birimizn maaşı ıse dırek bankaya yatıyordu. 2 mılyarda 50mılyara yakın para cekdık ve ustunude kredı ıle tamamlayıp ev alıcakdık .krediyı de cekdık ev aramaya basladık,zeynep kendı evının olmasını o kadar cok ıstıyordu kı hayatımı adadığım kadının bu ıstediğini nasıl gerceklestırmezdım.gazetede bir ılan gormusdum aradım ve evı gormek ıstediğimi soledım ev sahabı olur dedi ve adresi verdi bulusduk evı gezdım mustakil bır evdı tam hayallerindekı gibiydi.Bende kucuk bir supriz yaparak evı zeynepden habersız tuttum saat 12.30 gibiydi ve mesainin baslamasına yarım saat vardı eve gitmeye vakdım yokdu telefonda da soyleyemezdim.Aksam eve gidince soylerim dedim ve işe gittim.Saat 15 gibiydi bir musterinin elektrik faturasını yaırıyordum kı bırden masamda duran zeynep in resmı dusdu durup duruken yerden kaldırdım ve çerçevenın camı kırılmısdı, bır resımın dusmesı beni neden bu kadar etkilemısdı bılmıyorum ve hemen eve kosmak istedım ama o kadar cok musteri vardı kı saat 17 olmadan asla cıkamzadım bankadan zeynep hamıle olduğu ıcın ızınlıydı doğum ıznındeydı 7 aylık hamileydi.ben o kadar mutluydum ki sevdiğim kadın bana bir cocuk vericekdi.İcim huzursuz olmasına rahmen sırada beklıyen müşterilere bir kez daha bakınca işe devam ettim.kısacık 2 saat bana bir ömur gibi geldi geçmek bilmedi 2 saat geçmiyordu terler dökuyordum masa başında mesai arkadaşlarım tek tek sordular bişeyin mı var sapsarı olmussun dedileri.Ben zeynepden başka bısey dusunmuyordum,Saat nıhayet 5 olmsudu kosa kosa eve gittim otous beklyecek vaktım yokdu 10 dakkalık yerdi evle banka arası.Eve yaklasıdım sokakdan doner donmez polis arabalarının ısıklarını gordum allahım oyle buyuk bir korkuya kapıldım kı anlatamam icimden kotu dusunme kotu dusunme kotu dusunme dıyordum ki kapısı acık olan ambulansın ıcındeki sedyede ustu kapalı bır sekılde yatmıs olan birini gordum karnı bayağı sısdı, bıraz daha yaklasdıkdan sonra zeynep in sedyenın yanından sarkmıs olan elini gordum.Nişan yüzüğünden hemen tanıdım zeynepi ama inanmak ıstemıyordum hıcbısye dusnmekde ıstemıyordum.sok oldum neden allahım neden, yanıma gelen polis sırtımı sıvazladı olmedı dımı dedım yasıyo dımı dedim ,polisin dılı varmadı ve basını yere eğdı ben oyle bır bağrdım kı zeynepppppp diye avazım cıkdığı kadar belkı gittiği yerden benı duyarda gelır diye ama nafıleydı zeynebimi aldılar goturduler hıc tanımadğım kımseler
Sonrada öğrendım 2 kişi saat 14.00 gibi eve gelmısler zeynep evde uyuyormus ,ıceri girmısler ve hamıle olduğunu bıle bıle zeynebe saldırmıslar allah belalarını versın kı ırzına gecmısler ve boğazını kesmıler zeynep cok gecmeden can vermıs, Sımdı zeynepden bana tek kalan kızım,Zeynep olduğu zman dokdorlar hemen cocuğu almıslar ve allahın bana lütfu dokdorlar cocuğu yasatmıslar.Kızımın adı zeynep ve suan 5 yasında ona hem annelık hem baballık yapıyorum ama ıcımde bulunan pısmanlık duygusunu asla bastırmaıyorum resım yere dustuğunde eve gitseydım eğer bunların hıcbırı olıcakdı..... ALINTI
Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti.
Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün
yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti.
Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı.
Bitmeli dedi içinden,her gün bu tatsız uyanış bitmeli.’
Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden sekile giriyordu.
Süratle giyinerek dışarı çıktı.
Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi.
İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yasıyordu.
Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; ’Bulutlar bizim
yasayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...’
BULUSMA VAKTI...
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra
karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.
Simdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş’a geçtiler. Yolculuk
sırasında hiç konuşmadılar.
Genç kız,sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti.
Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafe de oturdular.
Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini.
’Bana bir şey mi söylemek istiyorsun’ diye sordu. Genç ad*** gözlerini
kaçırarak ’Evet’ dedi.
Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek ’Söylesene, ne diye
bekliyorsun’ dedi.
Genç adam içini çektikten sonra ’Sence biz nereye kadar gideceğiz?’
diye sordu.
Genç kız, ’Bunu sorma gereğini niye duydun?’ diye yanıt verdi.
Genç adam söze başladı...
’’Birkaç ay önce aksam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için
yazdığım şiiri okumak istemiştim.
Sen bana ’Sırası mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu?’ demiştin.
Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi
hissettim kendimi.
Özür dileyip telefonu kapatmıştım.
Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin.
Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen
de gelmiş, Meralin ’Sen şanslısın, sevgilin sana bakar’ sözüne ’İşim
yok da sana mi bakacağım, annen baksın’ demiştin.
Hatırladın mı?’’
DUYGUSALLIGI SEVMEM...
Genç kız, ’Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.
Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez’ diye
yanıtladı. Genç adam güldü, ’Evet canim haklisin.
Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakici, hemşire
falan olamazsın.
’ Genç adam devam etti...
’Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel
sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç...
Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin.
Duygusallığı sevmeyebilirsin.
Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun.
Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi
seviyorum.
Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aks*** her gece yani seni andığım
her saat tatlı bir mesajım vardı senin için
biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.
’ Genç kız anlamıştı, ’Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı?
’ Genç adam tekrar gülümsedi içinden.
Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü.
’Hayır’ dedi, ’Sair olmanı istemiyorum.
Olamazsın da...
BIZ AYRILMALIYIZ.
Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.’ Genç kız şaşırmıştı,
’Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.’
Genç adam iç çekerek ’Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun.
Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk’ dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili
uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek
’Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...’ dedi.
Genç adam ’Nasıl böyle bir şey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve
uzun zaman da olacağını sanmıyorum’ yanıtını verdi.
Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada Artık iki
yabancıydılar.
Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, ’Kalkalım istersen’
dedi.
Genç adam ’Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen
kalkabilirsin’ diye yanıtladı.
Genç kız ’Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim’ diyerek elini uzattı.
Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç ad***
’İstersen arkadaş kalabiliriz’ dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar.
’BEN DOGRU YAPTIM..."
Genç adam doğru yaptığına inanıyordu.
Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi.
Odasına girdi.
Gece bitmek bilmiyordu.
Sabah erken kalkıp ise gidecekti, uyumalıydı.
Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı.
Sabah 7’de saatin ziliyle uyandı.
Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama
vardı.
Yorgun olduğu için Duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj
sevgilisindendi. Heyecanla mesajı
açtı, şunlar yazıyordu:
SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,
HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,
BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,
BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM,
BIR TEK SENI SEVDIM,
VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM,
ELVEDA BIRTANEM...
Genç adam şaşırmıştı.
Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın
besinde yazmıştı.
Heyecanla onu aradı, telefonu Yabancı bir ses açtı.
Genç adam ’’Nalan’ la görüşebilir miyim?’’Dedi.
Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de...
’Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti.
Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu.
Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini
asmıştı....’
YIGILIP KALDI...
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü.
Bir gün önceki mide ağrısının İki katini çekiyordu simdi.
Olduğu yerde yığılıp kaldı...
Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.
Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu.
Doktor yanıt verdi...’Haaa o mu? Üç ay önce
getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş.
O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış.
Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim.
O uyurken gönderdiği numarayı aradım.
Numara 3 ay önce iptal edilmiş.
Gelen mesajlarda bir şiir var.
Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladığım Kadarıyla
şiiri yazan çok duygusal biriymiş...
"ÇEVRENIZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜN DEN O KADAR
EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE
HERSEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR..."
Henüz 18 yasındaydı ama hayatının sonundaydı.tedavisi mumkun olmayan ölümcül bir kansere tutulmustu.Kahır içinde eve kapamıştı kendini.Sokağa Çıkmıyordu.Annesi bir de kendisi...O kadardı butun hayatı. Bir gün fena halde sıkıldı dayanamadı atı kendini sokaga.Bir yıgın vitrinin önünden geçti.Tam bir CD satan dukkanın da geride bırakmıstı ki bir an durdu.geri Dondu...Kapıdan içeri gozune hayal meyal takılan gecnç kıza bir daha baktı kedi yaslarında harika bir genç kızdı tezgahtar...hani ilk bakısta ask derler ya oyle takılıp kalmıstı işte. İçeri girdi...kız gülümseyerek kostu ona " Size nasıl yardım edebilirim ? " diye.Nasıl bir gulumsemeydi o.Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı.Kekeledi geveledi sonra " evet " diyebildi.Rastgele bir plağı işaret ederek: -Evet...Şu CD'yi bana sararmısınız Kız CD'yi aldı, içeri gitti.Az sonra CD parket edilmiş olarak eri getirildi.Aldı paketi, çıktı dukkandann evine döndü açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dukkana ...Gene bi CD gösterdi kıza , aldı eve getirdi attı paketi dolaba gene açmadan... Günler hep alınıp sardırılan CD'lerle geçti.Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.Annesine açıldı sonunda.Annesi , -Git konus oğlum , ne var bunda , dedi. Ertesi sabah bütün cesaretini topladı.Erkenden dükkana gitti.Bir CD seçti.Kız gülerek aldı plağı . Arkaya gitti , paketlemeye.Kız içerdeyken bi kağıda ; "Sizinle bir gece çıkabilirmiyiz?" diye yazdı , altına telefon numarasını ekledi , notu kasanın yanında koydu gizlice.Sonra paketini alıp kaçtı dükkandan. İki gün sonra evin telefonu çaldı.Anne açtı telefonu.CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan.Delikanlıyı istedi.Notu yeni bulmsutu da...Anne aglıyordu , "Duymadınız mı?" dedi."Dün kaybettik oğlumu..." Cenazeden birkaç gün sonra , anne oğlunun odasına girebildi sonunda.Ortalığa çeki düzen vermeliydi.Dolabı açtı.Oraya atılmıs bir yığın paket gördü.Paketleri aldı oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı.İçinde bir CD vardı , birde minik not: "Merhaba.Sizi öyle tatlı buldum ki...Daha yakından tanımak istiyorum.Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler..Jacelyn Anne bir paket daha açtı...Onda bir CD ve bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin artık...sevgiler...
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu,öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, ?bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur? diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... ?Senin için ölürüm? derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama?Hayır, ben senin için ölürüm? diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, ?Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....? Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, ?Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma? Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde ?satılık? levhası asılı olan. ?Ne dersin, bu evi alalım mı?? dedi adama. ?Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...? ?Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?? diye yanıt verdi adam. ?Amerika?daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....?
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika?ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: ?Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...?
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, ?Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat? diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, ?Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım? diye sözünü kesti arkadaşı. ?O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....? ?Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları? diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, ?son bir kez kucaklamak isterim seni? diyecek oldu ama kadın, ?defol? dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika?ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. ?Sen, buraya ne yüzle geliyorsun? diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. ?Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.? dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: ?Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika?daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika?ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...? Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, ?Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem? diyordu... Sırayla okudu;
?Seni çok sevdim?, ?Seni sevmekten hiç vazgeçmedim?, ?Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.? ?Fakat benim için ölmeni istemedim? ?Şimdi bana söz vermeni istiyorum.? ?Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı??
son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....?
Koskoca bir bahçede harikulada çiçekler içinde bir papatya..Ve papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş Ak sakallı bahçıvana..Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından Onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin.. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormus.. Sadece ona değsin makası, Sadece ona gülsün dudakları.. Kıskanıyormuş bahçıvanı,Kırmızı güllerden, Sarı lalelerden, Mor menekşelerden..Zambaklardan...Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, Bembeyaz yapraklarını.. Bir gün, Aşkı öyle büyümüşki.. Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.. Eğilivermiş boynu..Toprağa bakıyormuş artık.. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş Ayaklarını görüyormuş..Bunada şükür diyormuş.. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.. Zaman akıp gidiyormuş.. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.. Ne var sanki boynumu kaldırsa Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.. Ve işte bir gün.. Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.. İncecik bedenini ellerinin arasına almış..Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.. Hala göremiyormuş onu, Ama bedeni kurtulmuş.. Uzun bir müddet sonra, Bahçıvan uğramaz olmus bahçeye.. Gelen giden yokmuş.. Kahrından ölecekmiş papatya..Ama işte bir sabah... Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.. Derin bir oh çekmiş.. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüs.. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş..Başka birisiymiş.. Adamın elinde bir de makas varmış.. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru..Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış..Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış.. Ama gövden seni taşımıyor demisş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış..Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.. Papatya yere düşerken hatırlamış sevdigini.. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış..Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş.. Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini..O her seye rağmen, papatyaya emek vermiş.. Ona hiç bir zaman güzel oldugunu söylememiş, Ama onu aslında hep sevmis.. Papatya anlamış artık..Sevgi, emek istermiş...Yere düstüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini..Teşekkür etmis ona içinden..Son yaprağıda kuruduğunda, Biliyormuş artık.. Gerçek sevginin,söylemeden, yaşamadan, ve asla kavuşmadan varolabileceğini...
DİKKAT Türkiyeden Youtube.com sitesine girişler mahkeme kararı yüzünden şimdilik bağlanılamaması nedeniyle sitede yer alan bazı videolar gösterilememektedir. Bundan dolayı tüm ziyaretçilerimizden özür dileriz...
|
Anılarıma
Gönderme zamanı 02/05/2009 22:03:55
|
| Sayfa:
|
2 |
|
|