kurtuluştur kimisi için ölüm
hatta yalnız ve tinsel kutlanan
ilahi bir düğün
hiç yoksul öldün mü
gözün açık gitmezsin bir kere
ne yani
iki kıytırık çulda mı kalacak gözün
ama
donup kalmış olabilir
yüzünde muzip bir ifade
dil çıkarır gibi
zengin ölenin haline
hiç yoksul öldün mü
morgda zorunlu konuksundur
uzunca bir zaman
kimbilir kaç kapı gezilip
hastane parası denkleştirilecek
kimbilir
kaç vicdanın kapısında
elpençe divan beklenecek
ve hastane müdürü karar verecek
‘ölünün morgdan salıverilmesine’
elinden gelse diyecek
‘ve yıkanmadan salıverilmesine’
hiç yoksul öldün mü
musalladasın
mütevazı bir cami avlusunda
cemaat ondan da mütevazı
yüzlerinde
sürgün gelmiş memur memnuniyetsizliği
bitse de gitsek havasında
hoca ‘ha…’ der demez
‘helaaaaall olsuuunnn’
hepi topu yedi-sekiz kişi
zaten ne hakları geçmişki
az sonra taşıyacakları yükün derdinden
omuzları düşmüş şimdiden
hiç yoksul öldün mü
tabutuna omuz verecek yoktur...
çoğu zaman
gözünü sevdiğim itibarı
hükmünü burda bile konuşturur
bir kolda kısası
bir kolda uzunu
e boy boy insanlarda
tercih şansında yok
gideceksin artık ağır aksak
ebedi ikametgahına doğru
hiç yoksul öldün mü
mezarı kazan da kaale almaz
çukur bir garip
kıblesi çapraz
tartışır mütevazı cemaat
mevta kıbleye uysun
mezarında
iki büklüm olursun
hak getire
özenle biçilmiş dokuz tahta
neyine yetmez
eski bir sunta
en vefalı dostun kimmiş anlarsın
toprak seni sardığında
hocanın fatihası bile
bir otogar telaşında
bak yoksul
topla, çıkar, çarp, böl
şehirde yaşasan da
ne yap et
git
köyünde öl