Yoksun işte ölümüne özlemini çekiyorum şimdi.
Gittin hayatımdan düşlerimi anılarımı
sarsarak ve tekmeleyerek kalbimin kapılarını ardına kadar...
Yağan yağmurlara esen rüzgarlara açan güneşe de aldırmıyorum artık.
Günlerin tadı yok sular da akmıyor.
Göçüp gitti uzak diyarlara sevgi kuşları...
Yağmurla da konuşmuyorum artık nehirlere de
anlatmıyorum derdimi.
Ayrılık denizine düşmüş tersine kürek çeken
şaşkın bir denizci gibi kalakalmışım
yorgun dalgalar arasında...
Rüzgar da esmiyor kahretsin...
Yokluğun ölüm gibi yokluğun işkence.
Sensiz ellerim bedenim ayaklarım üşüyor
buza dönüyor hayatım …
Uçup gidiyor kırlangıçlar uzaklara
giden hayallerimin peşinden.
Turnalar da gidiyor bir ben kalıyorum bir ben
böyle çaresiz böyle kimsesiz.
Kahretsin...
Omuzları düşmüş
basamaklardan inerek hiç
bir mutluluk kıtasına
varılamıyacağını anladım.
Anladım ki herkes kendi
yarasını kanatır içinde
ve her acı bir başka acıya
açılan kapıdır aslında...
Bir zamanlar saçlarım
gönül bahçemin çiçekleriydi
okşadıkça dokundukça kokulu güller açardı yüzümde.
Bakmaya dokunmaya kıyamazdın...
Ellerini her tuttuğumda
sonsuz bir sevinç kaplardı
yeryüzünü gökyüzünün
bütün yıldızlarını tutup
başıma taç yapmak geçerdi içinden...
Bir zamanlar sevdası vardı bu dağların
yüreğimi ısıtan acılarımı
yumuşatan dünyayı
mutlu gösteren bana
her yüzüne baktıkça
dinlendiren beni ısıtan
buza kesmis ellerimi
gözlerimi ufuktan doğan
güneşe bağlayan.
Bir sevdası vardı bir zamanlar
bu dağların unutamayacağım
gençliğimi paylastığım
sevincini yaşadığım...
Gittin hepsi terkedip gitti beni...
Yoksun işte yitirdim içimde gülen
o sevdalı çocuk gözlerini.
Anladım ki içinden kayıp
bir adamın dalgın bakan gözleridir
hüznün diğer bir adı bu
karanlık soğuk gecelerde.
Hani sözcüklerin bile
yetersiz kaldığı zamanlar vardır ya
ordayım işte.
Anladım ki bütün yıldızların karardığı gece
sevinçlerin tükendiği yerdir.
İç çekmenin başka bir anlamı var mı
başka dillerde?
Ben susuyorum öpülmemiş zaman
girdapları kemiriyor dudaklarımı.
Anladım ki bütün iççekişler
Sevgililerine kavuşmayan
sevdalıların hüzünlü gözlerine benziyor
yaşamın kıyısında kırılmış tomurcuklara...
Yoksun işte uzandığımız
her nehirde bir mutsuz yaşamın tortusu
seyrediyor şimdi.
Sen ki benim yaz yağmurumdun
güz güneşimdin.
Şimdi eski aşk yaraları
dökülüyor ömrümün kıyılarına
terkedilmişliğin hüznü vuruyor sulara...
Anladım ki her gidiş bir dönüşü anlatmıyor...
Her aşk bir mutluluğu...
Gözlerime bakan herkes anlıyor acı çektiğimi.
Sır tutamıyorum artık
yüzümün hüznü ele veriyor
içimdeki fırtınayı.
Yalnızlığı vurup sırtıma
karda üşüyerek düşe kalka yollarda gidiyorum
İşte bilmediğim tanımadığım
dönüşü olmayan bir yere...
İstedim ki beklemesin bilmesin beni hiç bir hatıra...
Senem