Su, kendine sırdaş arıyordu.
Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta.
Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini.
Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp,
dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için,
zaman zaman taşıyordu göl ve çıkıyordu
suyun sırrı iyice açığa .
Sonra nehre verdi su sırrını.
Nehir de aldı suyun sırrını, çekti gitti.
Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden,
o da götürdü suyun sırrını başka bilinmezlere...
Çağlayanlar, şelaleler, akarsular...
Hepsi kayboluyordu bir anda.
Sonra bir gün su takip etti dereyi.
Dere okyanusa kavuşunca farketti su,
bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...
Okyanusa taşındığını.
Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti.
Öyle de yaptı zaten. Tum sırlarını okyanusa verdi.
Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu.
Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını,
ne de kurudu....
Geçenlerde karşılaştık suyla.
Bir bardaktaydı. Suskundu.
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!
'' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!
Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü,
canını yakarlar, utandırırlar. ...'' dedi.
Çevrenizde hep 'okyanus yürekli' dostlarınızın olması dileğiyle ..