Bir bardak demli çay düşleyin şimdi… Dumanı üzerinde zehre dem tutmuş… Hemen yanında sigara paketi ve kibrit… Çaydan bir yudum alırsınız… Sigara paketinden bir dal sigara çeker ve dudaklarınıza kondurursunuz…
Kibriti küçük kıvılcımlar çıkarttırarak yakarsınız… İlle de kibritle yanacak sigara… Yanarken ağlayan tek cansız nesnedir kibrit… Kibriti yakıp alevini üste gelecek şekilde tuttuğunuzda kibrit yandıkça ağacının yaşlandığını sanki yanarken ağladığını göreceksiniz…
O yüzden sevmem diğer alevleri yanarken ve yakarken ağlamayı bilmedikleri için… Dudaklarınızın arasındaki sigarayı yakarsınız… derin bir ilk nefes… Dost yüzlü bir düşmandır sigara… Mutlu olduğunuzda ya da keder sizi kuşattığında eliniz hemen ona uzanır.. Dost gibi gelir bize yüzü… Tıpkı dost bildiğimiz ama günün birinde bizi mutlaka bir yanımızdan yaralayan eksilten öldüren bütün insanlar gibi…
Biz onu tüketirken aslında o bizi tüketir… Biliriz bunu ama yine de ciğerlerimizin en ücra köşelerine kadar çekeriz dumanını. Çatmamızda ya da üzerimizde değerli bulduğumuz her şey gibi taşır baş tacı ederiz onu… canımız ilk çektiği anda onu dudaklarımızda onurlandırırız…
Büyük bir keyifle sigarayı içip bitirdikten sonra
sigaranın sonu geldiğinde parmaklarımızla bir kül tablasına bastırıp söndürürüz… Ya da yere atıp ayağımızın altında eze eze söndürürüz. Oysa ayağımızın altında söndürmeden az önce dudaklarımızın arasında kutsamışızdır onu… İşte bu sebep aşk ile sigara birbirine benzer… Aşıksak eğer dudaklarımızdan düşmez sevgilinin adı… Mutluluğumuzda kederimizde gecemizde ve gündüzümüzde hep dudaklarımızda kutsarız sevdiğimizin adını… Tıpkı sigara gibi…
Günün birinde tükenir biter aşk… Tıpkı sigara gibi… Aşkı da dudaklarımızdan düşmezken kutsarız. Günün birinde aşk bittiğinde ise bütün güzel anlarını unutur ve yaşanmış olan her şeyi ayaklarımızın altına alırız… Tıpkı sigara gibi…
Aşk ile sigara birbirine benzer… Önce dudaklarımızda ve içimizde kutsarız… Bitince ayaklarımızın altında ezeriz..