REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

<< Ilk  < Onceki | Sayfa:  1 | 2 | 3 | 4 |
Toplam bakislar: 7184 - Toplam yanitlar: 29




GONDEREN: Almira on 11/21/2010 00:13:04


 
İNSANLARLA SAVAŞMANIN ŞARTLARI

391. Abdullah îbni Ömer radıyallahu anhümd'dan rivayet edildiğine göre, Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben, Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekatı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, İslam'ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allah'a aittir." [1]

Buharî, îman 17, 28, Salat 28, Zekat l, İ'tisam 2, 28; Müslim, îman 32-36. Ayrıca bk. Ebü Davüd, Cihad 95; Tirmizî, Tefsîru süre (88); Nesaî, Zekat 3; îbni Mace, Fiten 1-3

Açıklamalar

İslam'da harp değil sulh esastır. Savaş, bir gaye ve hedef olarak kabul edilmez. Sulhu ve sükunu sağlamak, insanlığı mutlu kılmak için her türlü çareye başvurulduktan sonra netice alınmazsa, savaşmak mecburiyetinde kalınabilir. İslam'a göre savaşın gayesi, yeryüzünü küfür ve şirkin hakimiyetinden, zalimlerin zulmünden arındırmak, Allah'ın dininin herkese ulaşmasını sağlamak, Allah ile kulları arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır. Kimse müslüman olmaya zorlanamaz; ancak müslüman olmak isteyenlere engel olunması önlenir; müşrikler ve kafirler ya İslam'a girmek, ya İslam'ın hakimiyetini kabul etmek, ya da sulh yapmak yollarından birini tercih ederler.

Hadisimizde kendileriyle savaşılacağından söz edilen kimseler, öncelikle müşrikler ve kitap ehli olmayan putperestlerdir. Kitap ehli olan yahudi ve hıristiyanlarla savaşılmasının sebebi ise, Allah'a inanmakla beraber, inançlarının bozukluğu ve Hz. Muhammed'in Allah'ın rasulü
olduğuna inanmayışlarıdır. Bu kimseler İslam'ın hakimiyetini kabul etmeye ve müslüman olmadıkları takdirde cizye vermeye mecbur edilirler.

Allah'a ve Resülüne inandıklarım söyleyenlerle, yani kelime-i şehadet getirenlerle artık savaşılmaz. Daha sonra onlardan namaz kılmaları, zekat vermeleri ve İslam'ın diğer şartlarım yerine getirmeleri istenir. Çünkü kelime-i şehadet getirip İslam'a girenler, İslam dininin bütün gereklerini yerine getirmeyi kabul etmiş sayılırlar. Bunları yapıp yapmadıkları, İslam yönetimi tarafından takip edilir. Dinin gereklerini yerine getirmeyenlere ise gereken yapılır.

Bütün bunlara, insanların zahirî halleri, dışa akseden söz ve davranışları esas alınarak karar verilir. Onların içlerinde sakladıkları niyet ve düşüncelerin, yaptıkları gizli kapaklı işlerin hesabı Allah'a aittir. Kimsenin niyeti, kafasında ve gönlünde gizlediği düşüncesi, başkalarını ilgilendirmeyen özel hayatı araştırılmaz.

"İslam'ın hakkı" denilerek istisna edilen kısım ise, işlediği suçtan dolayı ölümü hak edenin öldürülmesi, malının alınmasını gerektiren bir suç işleyenin malının alınmasıdır.

Hz. Ebu Bekir, zekat vermeyi reddedenlerle savaşmaya karar verirken, Kur'an'ın ilgili ayetleri ile birlikte bu hadîsi de kendisine delil edinmişti. Hadisin gösterilen kaynaklarından bazısında, bu açıkça belirtilmektedir. Bu hadis, pek çok sahabe tarafından rivayet edilmiş olup, mütevatir hadisler arasında sayılır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Müslüman olduğunu söyleyen ve İslam'ın emirlerini yerine getiren kimseyle savaşmamak dînî bir vecibedir.

2. Bir kafirin müslüman olduğuna hükmetmek için kelime-i şehadet getirmesi yeterlidir.

3. Kişiler, dış görünümleri ve davranışlarına göre değerlendirilir, haklarındaki hüküm de buna göre verilir.

4. Gizli olan niyet ve düşüncelerin hesabını sormak, kulların vazifesi olmayıp Allah'a aittir.

5. Kelime-i şehadet getiren ve İslam'ın emirlerine uyan bir kimse, işlediği suçlardan dolayı hesaba çekilir ve ölüm cezasına veya başka bir cezaya çarptırılır.

6. Kelime-i şehadet getiren bid'atçı tekfir olunmaz, imansızlıkla suçlanmaz.

Back To Top




GONDEREN: Almira on 11/21/2010 00:13:43


 

İŞTE RİBATINIZ

1032. Ebü Hüreyre radıyaîlahu anh 'den rayet edildiğine göre, Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Size, Allah'ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?" buyurdular, ashab:

- Evet, ya Resülallah! dediler. Resül-i Ekrem:

- "Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribatınız, işte bağlanmanız gereken budur" buyurdular. 1

Açıklamalar

Peygamber Efendimiz, birtakım küçük günahı ve hataları Allah'ın hangi hayırlar ve güzel davranışlar vesilesiyle affedeceğini ashaba, dolayısıyla ümmete bir müjde olarak bildirirlerdi. Bunu yaparken bazı kere onlara bir soru yöneltmek suretiyle önce dikkatleri çekerdi. Bu davranış, Hz.Peygamber'in öğretim ve eğitim metotlardan biridir. Daha önce benzerlerinde de ifade edildiği gibi, burada affedileceği bildirilen günahlar, büyük günah cinsinden olmayan ve kul hakkıyla ilgisi bulunmayan küçük günahlardır.

Abdest alırken karşılaşılan güçlük, şiddetli soğuk, suyun bir bedel karşılığında alınması gibi fizikî zorluklar veya sağlık ve sıhhatin yerinde olmayışı gibi bedenî zorluklar olabilir. Bu şartlar da bile sünnete uygun tarzda güzelce abdest almak, dinde samimi olmanın, ibadeti benimsemenin ve Allah'ın emrine sarılmanın göstergesidir. Bunun ecri ve sevabı olacağı şüphesizdir.

Bir mü'min evi camiye uzak da olsa, cemaatle namaz kılmak için camiye giderse, onun attığı her adımına sevap yazılır. Çünkü böyle bir kimse Allah'ın çağırışına uymuş, ecrini sadece Allah'tan bekleyerek ve karşılığını Allah'ın vereceğini umarak müslümanlarla birlikte namaz kılmak, birlik ve beraberliği göstermek, din kardeşlerinin sevincine ve kederine ortak olmak üzere gayret sarfetmiştir. Ayrıca uzak bir yerden gelerek güçlüğe göğüs germiştir. Yakın yerlerden gelenler de adımlarının sayısını artırmak suretiyle bu sevaba nail olurlar. Yoksa, evin camiye uzaklığı bir fazilet sayılmaz. Fakat evi camiye uzak olan ve cemaate tam vaktinde yetişemeyen sahabîler, camiye yakın bir yere gelmek istediklerinde Peygamberimiz yerlerinde kalmalarını tavsiye etmiş ve her adımlarının sevap olduğunu kendilerine bildirmiştir. Bu şehir yerleşimi ve çevre düzeni açısından da önemli bir tavsiyedir.

Bir namazın peşinden gelecek namazı beklemek, kişinin dindarlığının, ibadet ve taate düşkünlüğünün, kalbinin sürekli Allah'ın emir ve yasaklarıyla meşgul olduğunun delilidir. Böyle bir kimsenin haramlardan, birtakım kötülüklerden uzak durmaya gayret edeceği umulur. Namaz vaktini camide beklemek şart değildir. Evinde, işinde, bulunduğu her yerde insan namaz vakti şuuru içinde olmalıdır. Bu davranış da en büyük sevaplardandır. İşte bunlar müslümanın ribatı, ibadet nöbeti tutması sayılır. Çünkü ribat, nöbet yeri anlamındadır. Düşmana karşı nöbet tutulan yere bu ad verilir. Nefisle cihad da bir nevi düşmana karşı nöbet tutmaya benzer. Bu hadiste sayılan hususlar nefisle cihadın önemli unsurlarıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Güçlüklere rağmen abdesti güzelce almak, büyük bir fazilet olup, küçük günahların ve hataların affına vesile teşkil eder.

2. Camiye gitmek için atılan her adımın ecir ve sevabı vardır. Cemaatle namaza devam etmek ibadetin faziletini artırır. Bunların her biri mü'minin günah ve hatalarının affedilmesini temin eder.

3. Camide, evde veya işte de olsa, bir namazdan sonra gelecek namaz vaktini bekleyen ve kalbi ibadette olan kimse, cephede düşman karşısında nöbet bekliyormuşçasına sevap kazanır.

Back To Top
09/29/2024
<< Ilk  < Onceki | Sayfa:  1 | 2 | 3 | 4 |



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***