FULL VERSIYONA BAKIN: Link
Konu: Muhafazakarlıkmı Tutuculukmu Dindarlıkmı Dinidarlı
Konu İçeriği: Geç­ti­ği­miz haf­ta­lar­da, Dün­ya De­ğer­ler Araş­tır­ma­sı Der­ne­ği üye­le­rin­den, Prof. Dr. Yıl­maz Es­me­r’­in ha­zır­la­dı­ğı “Tür­ki­ye­’ nin De­ğer­ler At­la­sı­” an­ke­ti­nin so­nuç­la­rı açık­lan­dı. Bu tür am­pi­rik araş­tır­ma­lar, ne ka­dar sağ­lık­lı ya­pıl­mak­ta­dır ve so­nuç­la­rı ne ka­dar ger­çe­ği yan­sıt­mak­ta­dır, ay­rı bir tar­tış­ma… Fa­kat or­ta­ya çı­kan tab­lo, hiç de şa­şır­tı­cı de­ğil. De­ğer­ler ko­nu­sun­da ner­de ol­du­ğu­mu­zu gös­te­ri­yor. An­ket so­nuç­la­rı­nı, iki kav­ram üze­rin­den özet­le­ye­lim: Git­tik­çe mu­ha­fa­za­kâr­la­şı­yo­ruz… Av­ru­pa­’nın hat­ta dün­ya­nın en din­dar top­lum­la­rın­dan bi­ri­yiz. Fa­kat ki­şi­ler ara­sı gü­ve­nin en dü­şük ya­şan­dı­ğı ül­ke­ler ara­sın­da­yız. Din­dar­lı­ğı ah­la­ki de­ğer­ler üze­rin­den de­ğil, ku­ral­la­ra da­ya­lı bir an­la­yış için­de ya­şı­yo­ruz. Di­ni ha­ya­tı, Av­ru­pa in­sa­nı “i­yi­lik or­ta­mı­nı oluş­tur­ma­k” ola­rak al­gı­lar­ken; top­lu­mu­muz ise da­ha çok ahi­ret bo­yu­tuy­la ya­ni iba­det­le­re “ya­tı­rı­m” gö­züy­le ba­kı­yor. Din­dar­lık ve bir­bi­ri­miz­le olan iliş­ki­le­ri­mi­zin sos­yal fo­toğ­ra­fın­da­ki bü­yük çe­liş­ki: Din­dar­la­şı­yo­ruz ama sev­mi­yo­ruz ve gü­ven­mi­yo­ruz! Ko­nu­ya geç­me­den, bu­ra­da so­rul­ma­sı ge­re­ken bir so­ru var: Aca­ba kav­ram­la­rı yer­li ye­rin­de kul­la­nı­yor mu­yuz? Ör­ne­ğin mu­ha­fa­za­kâr­lık ke­li­me­si… Eğer ke­li­me­ye ge­li­şi­me ve de­ği­şi­me di­renç gös­ter­mek şek­lin­de bir an­lam yük­lü­yor­sak, bu­na tu­tu­cu­luk de­nil­me­si da­ha doğ­ru ol­maz mı? Tu­tu­cu­luk, akış­kan­lı­ğı ol­ma­yan, du­ra­ğan, pis bir su bi­ri­kin­ti­si gi­bi­dir; bu­lun­du­ğu o ye­ri çü­rü­tür, kir­le­tir; her tür­lü pis­li­ği içi­ne dol­du­rur. Ama mu­ha­fa­za­kâr­lık “var olan ka­za­nım­la­rı ve de­ğer­le­ri ko­ru­ma­k” şek­lin­de an­la­şı­la­cak­sa tam da sa­hip­le­nil­me­si ge­re­ken bir oluş bi­çi­mi­dir. He­le he­le her şe­yin bu den­li ucuz­ca har­can­dı­ğı ye­ni za­man­lar­da… Ön­ce­lik­le bu kav­ram çif­ti­ni yer­li ye­ri­ne oturt­ma­mız ge­re­ki­yor. Kla­sik­le­ri­miz, folk­lo­ru­muz, ede­bi­ya­tı­mız, sa­na­tı­mız ko­ru­ma al­tı­na al­ma­mız ge­re­ken de­ğer­le­ri­miz­dir. Ve UNES­CO, bir ta­ra­fıy­la, dün­ya adı­na bu­nun için var­dır. Mu­ha­fa­za­kâr bu ka­za­nım­la­rı ko­rur, gö­ze­tir. İh­ti­yat­lı de­ği­şim sü­re­ci­ni des­tek­ler. Me­se­la, bü­yük bir ti­ca­ret mer­ke­zi yap­tırt­mak için ta­ri­hi de­ğe­ri olan bir si­ne­ma yı­kıl­mak is­te­ni­li­yor­sa, in­san­lar o si­ne­ma­nın ta­şı­dı­ğı an­la­mı dik­ka­te ala­rak yık­tır­mak is­te­me­ye­bi­lir­ler; bu­na da mu­ha­fa­za­kar bir ba­kış de­ni­le­bi­lir. Ama onu yı­kıp, ye­ri­ne iş ha­nı ve­ya ben­zer ya­pı­lar yap­tı­rır­ken, men­fa­at­le­ri do­la­yı­sıy­la as­la ra­hat­sız ol­ma­yan, sö­züm ona ken­di­ni mu­ha­fa­za­kâr ola­rak ta­nım­la­yan ni­ce tu­tu­cu­lar gö­rür­sü­nüz. Ta­ri­hi ve kül­tü­rel mi­ra­sa ve­ya or­tak ha­fı­za­ya sa­hip çık­mak, etik ve es­te­tik bir bi­lin­cin yer­leş­me­si­ni ve kay­bol­ma­ma­sı­nı is­te­mek bu an­lam­da mu­ha­fa­za­kâr­lık­tır. Ama ga­ra­be­te ba­kın ki, İs­tan­bul Be­yoğ­lu­’n­da 500 kü­sur yıl­dan bu ya­na dim­dik ayak­ta du­ran, Na­zım Hik­me­t’­in di­ze­le­rin­de yer al­mış o muh­te­şem Ağa Ca­mi­i, ya­nın­da­ki AVM in­şa­atın­dan do­la­yı çök­me nok­ta­sı­na gel­miş­tir! Ba­kı­yor­su­nuz mu­ha­fa­za­kar­lâr­dan ses çık­mı­yor! He­le he­le çı­kar­lar söz ko­nu­su ise… Bu na­sıl izah edi­le­bi­lir? Ge­nel­de si­ya­si akım­lar ara­sın­da, sağ ka­na­dın ide­olo­ji­si gi­bi gö­rü­lür mu­ha­fa­za­kâr­lık. An­cak ya­şa­dı­ğı­mız bu ve ben­zer ha­di­se­le­ri göz önün­de bu­lun­du­rur­sak, ta­ri­hi bir me­ka­nı ya da sa­nat de­ğe­ri olan bir ob­je­yi ko­ru­mak hu­su­sun­da, mu­si­ki­mi­ze, sa­zı­mı­za, sö­zü­mü­ze sa­hip çık­mak ko­nu­sun­da, ken­di­ni “çağ­da­ş” ola­rak ta­nım­la­yan in­san­la­rın, sö­züm ona pek çok mu­ha­fa­za­kâr­dan da­ha bi­linç­li, da­ha ko­ru­ma­cı ol­du­ğu gö­rü­le­cek­tir. Do­la­yı­sıy­la Tür­ki­ye­’nin en bü­yük prob­le­mi ha­fı­za­sı­nın ol­ma­yı­şı­dır. Ve­ya has­sa­si­yet gös­ter­me­si ge­re­ken hu­sus­lar­da ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı ya­şa­ma­sı­dır. Ör­ne­ğin, ne ça­buk unu­tu­lu­ver­di İs­tik­lal mü­ca­de­le­miz… Bay­ra­ğı­mız, Cum­hu­ri­ye­ti­miz, De­mok­ra­si­miz için ver­di­ği­miz bin­ler­ce şe­hi­di­miz… Ya­kın ta­ri­he yö­ne­lik ve­ri­len kav­ga­yı an­la­mak müm­kün mü? De­ği­şim el­bet­te ge­li­şi­min kar­de­şi­dir. Fa­kat de­ği­şir­ken mu­ha­fa­za edil­me­si ge­re­ken de­ğer­le­ri­ni ko­ru­ma­yı bil­me­li­dir mil­let. Ak­si tak­dir­de, kim­li­ği­ni, ki­şi­li­ği­ni, öz­gür­lü­ğü­nü yi­ti­rir. Mus­ta­fa Ke­mal Ata­tür­k’­ün, ilk etap­ta, Türk-Dil ve Ta­rih Ku­rum­la­rı­’nı kur­ma­sı­nın al­tın­da, bi­zim özü­mü­zü oluş­tu­ran o şey­le­rin tes­pi­ti, mu­ha­fa­za­sı ve ge­liş­ti­ril­me­si fik­ri yat­mak­ta de­ğil mi­dir? Bu an­lam­da mu­ha­fa­za­kâr in­san, özü, as­lı ko­rur; şek­lin, bi­çi­min, ta­li ve ge­çi­ci ola­nın pe­şin­de de­ğil­dir. Tu­tu­cu in­san ise şek­le, şe­ma­ile, ka­buk­la­ra ta­kı­lıp ka­lır. Şim­di so­ra­lım; bu iki in­san ti­pi­ne de mu­ha­fa­za­kâr di­ye­bi­lir mi­yiz? DİNDARLIĞI FARKLI ANLIYORUZ  İkin­ci hu­sus, ül­ke­ler ara­sın­da en din­dar top­lum ol­du­ğu­mu­zu söy­lü­yor an­ket; fa­kat çe­liş­ki­ye ba­kı­nız, yüz­de dok­san in­sa­nı­mız kim­se­ye gü­ven­mi­yor. De­mek ki din­dar­lı­ğı fark­lı an­lı­yo­ruz! Bir­lik­te dü­şü­nü­le­me­ye­cek iki kav­ram çif­ti­dir din­dar­lık ve gü­ven­siz­lik… Din­dar­lı­ğın ba­şat kav­ra­mı gü­ven­dir; iman kav­ra­mı­nın da ol­maz­sa ol­ma­zı… ‘Em­n’ kö­kün­den tü­re­miş, em­ni­yet, ema­net, emin, iman, mü­min ke­li­me­le­ri­nin ta­ma­mı, inanç­lı in­san üze­rin­den dü­şü­nül­me­si ge­re­ken ke­li­me­ler­dir. Bu­ra­da gü­ven­siz­li­ğin al­tın­da ya­tan se­bep­le­ri dik­ka­te ala­lım. Ya­pı­lan hak­sız­lık­lar, yol­suz­luk­lar, ada­let­siz­lik­ler, bas­kı­lar vb. in­san­la­rın öte­ki­ne kar­şı gü­ve­ni­ni sars­mış­tır. Sev­gi, şef­kat, bir­lik, be­ra­ber­lik, da­ya­nış­ma, iyi­lik, hoş­gö­rü gi­bi asıl mu­ha­fa­za edil­me­si ge­re­ken te­mel de­ğer­ler bi­lin­mi­yor ve ya­şan­mı­yor de­mek­tir. Pe­ki, bu kav­ram­lar di­nin ön­gör­dü­ğü, din­da­rın esa­sen sa­hip­len­me­si ve dö­nem­le bü­tün­leş­me­si ge­re­ken de­ğer­ler de­ğil de ne­dir? Bun­la­rın ol­ma­dı­ğı yer­de, top­lu­mun yüz­de yü­zü na­maz kıl­sa ne olur? Bu­na din­dar­la­şı­yo­ruz de­ni­le­bi­lir mi? Ol­sa ol­sa bu­nun adı, “di­ni dar­lı­k”­tır. So­nuç şu ki her şe­yi al­gı­la­rı­mız­da­ki se­vi­yey­le ala­ka­lı ola­rak an­lı­yo­ruz. Mu­ha­fa­za­kâr­lı­ğa ve din­dar­lı­ğa böy­le bak­tı­ğı­mız sü­re­ce, bu se­vi­ye­nin yük­sele­ce­ği­ni bek­le­mek, ken­di­mi­zi kan­dır­mak olur.