Az VE ÖZ Kouşmak
Müslüman az ve öz konuşmakla beraber, doğru ve hayırlı konuşmakla da mükelleftir.
Riya, ucub kokan, hakka muğayir olan, gıybet, yalan, dedikodu içeren yaldızlı konuşmalarda hiçbir hayır yoktur. Mezmumdur. Kekeleyerek de olsa hakkı, doğruyu konuşmak, elbette çok hayırlıdır. Allah indinde de, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ve salihlerin katında da memduhdur, makbuldür.
Fuzuli konuşmaktan, zararlı olmasa bile çok konuşmaktan, malayani konuşmaktan sarfı nazar etmeliyiz.
Zararlı olmasa bile çok konuşmaktan, sükut etmek çok daha faziletlidir.
Ecdadımız, Konuşmak gümüşse, sükut altındır. demişler.
Ayrıca konuşmalarımızda kırıcı olmamaya çok dikkat etmeliyiz. Atalarımız, Oha var zelve kırdırır, oha var öküz durdurur. demişlerdir.
Maalesef bizler:
Kahvehane köşelerinde,
Dedikodu meclislerinde,
Allah Teala'nın yasak ettiği mekanlarda,
Haram kılınan toplantı yerlerinde,
Çarşı ve pazarlarda,
TV ekranları karşısında,
Nefislerimizin ön plana çıktığı aile toplantılarında çoğu kez hiç bilmediğimiz veya eksik bildiğimiz konularda yahut da doğruluğunu hiç araştırmadığımız duyumlarımız etrafında öyle konuşmalara dalar, öyle münakaşalara girişiriz ki, meseleyi imanımıza zarar verecek noktalara kadar getiririz de haberimiz bile olmaz.
Bin düşünüp bir konuşacağımız yerde, hiç mi hiç düşünmeden binlerce yalan yanlış laf ederiz. İnsanları haklı haksız demeden çekiştirir dururuz.
Böyle meclislere, böyle ortamlara müdavim olan, hiç aksatmadan devam eden ve hatta böyle meclislere gelmekte tembellik gösterenleri teşvik edip devamını sağlayan şeytandır.
Şeytanın aksatmadan devam ettiği böyle meclislerde müslümanın asla yeri olamaz. Böyle ortamlara ve meclislere devam etmek şöyle dursun, yönümüzü dönüp bakmamalıyız. Hatta şeytanın karargah kurduğu böyle toplantıları dağıtmalıyız. Gafletle, nefsine tabi olarak bu meclislere devam edenleri ikaz etmeli, bu gibi yerlere gitmemesini sağlamalıyız.
Nadr bin Haris denilen müşrik, Mekkelilerin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Kabe de okuduğu Kur an ı dinlemelerine mani olmak, müslüman olmalarını önlemek için, ticaret için gittiği İran dan Acemler in hikayelerini, efsane kitaplarını getirir ve onları Kureyş e okuyarak, Muhammed size Ad ve Semûd hikayeleri anlatıyor. Gelin ben de size Rüstem in, İsfendiyar ın, Kisra nın hikayelerini anlatayım der ve bu şekilde birçoklarının Kuran dinlemelerine mani olurdu. Ayrıca, şarkıcı güzel bir cariye aldı. Birinin müslüman olacağını işittiği zaman, hemen cariyesiyle o kişinin yanına gider, o kişiye şarap içirir, cariyesine şarkılar söylettirir, sonra da: Bu Muhammed in çağırdığından, namazdan, oruçtan, onun için savaşmaktan daha iyi değil mi? derdi.
Bunun üzerine:
"Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, Allah yolundan bilmeyerek saptırmak ve Onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi satın alır. İşte onlara horlayıcı bir azap vardır." (Lokman/6) ayeti nazil oldu.
Zamanımızda Nadr bin Haris in vazifesini gören başta TV, radyo, gazete olmak üzere öyle şer odakları, şer tuzakları var ki, bunlardan kurtulmak hayli zordur.
Bunun için yapılacak iş hak ve hakikatin anlatıldığı, İslami gerçeklerin öğretildiği ortamlarda bulunmak, böyle meclislere devam etmektir. Bu gibi yerlerin büyük bir nimet olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmektir.
Salih, muttaki geçmişimiz faydalı konuşmaları bile uzatmadan az ve öz konuşmamızı az bir sözle anlatılacak meramımızı, çok konuşarak anlatmamamızı salık verirken, bizi çok konuşmaktan sakındırırken, her biri bir zehir, her biri bir rezalet olan TV programlarının, çarşı, pazarlarda, kahvehanelerde uzatıldıkça uzatılan lakırdıların, geyik muhabbeti denilen safsata konuşmaların zararını varın siz hesap edin.
Az konuşmak ve sükutun faziletleri hakkında Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin sözlerinden bir kısmı şöyledir:
"İnsanda iki önemli organ vardır: Kalp ve dil. Gerçi söz keramettir. Fakat sükut her beladan selamettir. Konuşma insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır. Çok konuşmak utanç vericidir. Yüz kızartıcıdır. (Yerinde) sükut ise vakar ve onur vericidir.
İnsanın başına belalar getiren üç şey vardır: Şaka, alay etmek, saçma ve beyhude yere konuşmak.
Akıllı insan münakaşa ve tartışma olan yere girmez. Doğru konuşmak selamete götürür. Çok gülmek ayıp ve hafifliktir. Fazla şaka cehaletin alametidir. Susmak vakar ve ağırbaşlılıktır.
Sükut amellerin efdali, Allah ın hikmetidir. Dil konuşunca gönül susar. Dil susunca gönül hikmet söyler. Söz gümüşse sükut altındır. Nice konuşanlar pişmandır. Susanlar ise selamettedir. Sükut mü minin seçkin vasfıdır. Ahiretini korur. Sükut esnasında kalp gözü açılır. Akıl artar ve rahat bulur.
Dilini altın gibi sakla ki, nükteli sözlerden üzülmeyesin. Kişi kendi dili altında gizlenmiştir. İnsana gelen belalar dilindendir.
İyi söz, kısa ve manalı olandır. Yerinde susmak, sözün en güzelidir. Nice sözler oka benzer, nice insanları öldürür. Nice nimetleri yok eden dildir. Dil yarası, diş yarasından acıdır. Dili tutmak imanın başıdır. Çok konuşmak gönlü karartır. Dilini tutana, kalbi Allah ı zikredene ne mutlu! Dilini tutan ve her an şükredene ne mutlu! Dilini tutan, nefsine ikram eder. Sırrını saklayan ruhuna hürmet eder."
Ehli hikmet şöyle der:
Dil, keskin bir kılıçtır. Nasıl keseceği bilinmez. Söz geri döndürülmesi çok zor bir ok gibidir. Dil harekete geçmeden, sözü söylemeden önce dikkat et. Belki bir dostu üzersin, belki bir Allah dostunun kalbini kırarsın.
Doğru ol, doğruyu söyle. Üzüntü getiren doğru, sevindiren yalandan iyidir.
Süfyan bin Abdullah radıyallahu anh şöyle rivayet ediyor:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme dedim ki: Ey Nebiyallah! Bana öyle bir şeyden haber ver ki, onunla kendimi ateşten koruyabileyim.
Şöyle buyurdular:
Rabbim Allah tır de, sonra dosdoğru ol.
Ya Rasulallah! Benim hakkımda en çok korktuğun nedir? dedim. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem mübarek dillerini tutarak:
İşte budur buyurdular.
Müslüman, bütün konuşmalarında hayır olanı konuşmalı, iyiliği emredip, kötülüklerden men etmelidir.
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah a inanırsınız. (Al-i İmran-119)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmaktadır:
Ademoğlunun iyiliği emretmek, kötülüğü menetmek ve Allah celle celaluhuyu zikretmek dışında konuştuğu sözler aleyhinedir. (İbni Mace)
Az ve öz konuşmak, doğruyu ve faydalı olanı konuşmak kemal ve hikmet ehli salihlerin, muttaki müslümanların, ilmiyle âmil kişilerin şiarıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir özelliği de cevamiül kelim olmasıdır. Yani pek çok hikmetleri çok az ve öz ifadelerin içine sığdırmasıdır. Onun bu özelliği Kur an dan yansıyan bir lütfu ilahidir. Çünkü Kur an lafzıyla, manasıyla muciz, çok kısa ve öz ifadelerle okyanusları içine alan, bir ayeti üzerinde kitaplar yazılacak Allah kelamıdır. Onun için biz müslümanlar da her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur an ı ve efendimiz, önderimiz, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi örnek almalı, lisanımızı o doğrultuda kullanmalıyız.
Hz. Aişe radıyallahu anha, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin konuşmaları hakkında şöyle demektedir:
"Peygamberimiz sözlerini birbirine ulamaz, uzatmazdı. Sözü ayıra ayıra söyler, dinleyenlerin gönüllerine sindirirdi. Bir şeyi anlatırken kelimeleri tane tane söylerdi. Öyle ki isteyen onları sayabilir ve ezberleyebilirdi."
Hind bin Ebi Hâle radıyallahu anh de:
"O lüzumsuz yere konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de Allahın adını anardı. Konuşurken kısa ve çok özlü kelimelerle konuşurdu. Konuşurken ne fazla ne de eksik konuşurdu." demektedir.
Konuşulduğu zaman:
Az ve öz konuşmak..
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
Sözünden arta kalanı tutana, malından arta kalanı infak edene müjdeler olsun. (Bezzar)
Diğer bir Hadis-i Şerif te şöyle buyurulmaktadır:
Sözü çok olanın hatası çok olur. (Ebu Nuaym)
Başka bir Hadis-i Şerif de şöyledir:
Kim Allah a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin, yahut sükut etsin. (Buhari-Müslim)
Faydasız, gereksiz lakırdılardan sakınmak..
İftira, yalan, gıybet, dedikodu yapmamak..
Kur an ve sünnete muhalif bir şey söylememek..
Muhakkak hak olanı, doğru olanı konuşmak..
Zararsız fakat dünyaya da, ukbaya da faydası olmayan konuşmalar yapmamak..
Bu hususta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
Malayaniyi terk etmek, kişinin islamının güzelliğindendir. (Tirmizi)
İmam Gazali, Konuşulduğu zaman günah olmayan ve zarar vermeyen, fakat hiç bir faydası da bulunmayan bütün konuşmalar malayanidir. der.
Batıl, zararlı konuşmalar yapılan meclislerde bulunmamak..
Bulunduğumuz yerde batıl, zararlı konuşmalar, dedikodular yapılıyorsa önce ikaz etmek, ikazımız fayda vermiyorsa orayı terk etmek gerekir. Bunları böylece yapmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde indallah mesul oluruz.
Az konuşmayı itiyat haline getirmeliyiz. Çünkü çok konuşmak:
Kalbe kasvet verir.
Zihni, dimağı yorar.
Tefekküre mani olur.
Dinleyenleri usandırır.
Çok konuşan çok hata eder.
Konuşanın mehabetini giderir.
Sözün tesirini azaltır.
Ehli hikmetten bir zat şöyle demektedir:
"Konuşmana dikkat et. İnsan faziletini konuşması ile gösterir. Akıl kendisini konuşma ile meydana kor. Bu sebepten dolayı az konuş, öz konuş. Kısa ve manalı ifade beğenilir. İçli insan öz konuşur, açık konuşur.
Evet az konuşmak, öz konuşmak, doğruyu, hakkı konuşmak bir fazilettir, bir kemâlettir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi salihlerin, muttakilerin şiarıdır.
Allah Teala buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Allah tan korkun ve doğru söz söyleyin. Böyle yaparsanız, Allah işlerinizi düzeltir. Günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab/70-71)
Bu hususta Yunus Emre miz de şöyle söylemiş:
"Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
Söz ola ağılı aşı,
Bal ile yağ ide bir söz.
Kişi bile söz demini,
Demeye sözün kemini.
Bu cihan cehennemini,
Sekiz uçmağ ide bir söz"
Ayeti kerimeden anlaşılacağı üzere, doğru konuşmak, günahların affedilmesine, dünyevi, uhrevi işlerin düzelmesine vesile olmaktadır. Yunus umuz da sanki yukarıdaki dörtlüklerde bu ayeti kerimeyi tefsir etmektedir.
Yersiz, zamansız, doğuracağı sonuç düşünülmeden, doğru olup olmadığı tefekkür edilmeden konuşulan sözler, kişiye ve bazen konuşanın durumuna göre topluma zarar verir. Şahsi çıkarları ön plana çıkaran konuşmalar telafisi güç ve belki de imkansız neticeler tevlid edebilir. Öyle sözler de vardır ki önceden düşünülmüş, tartılmış, fayda ve zararı hesaplanmıştır.
İşte böylesi sözler de nice bela ve musibetlerin önüne geçer. Fert ve toplumları nice felaketlerden kurtarır.
Şirk ve küfür kalbi öldüren bir zehirdir.
Kem söz cehennem ateşinden bir şuledir.
İnsan, kelimeyi şehadet getirip İslam a girmekle, kalbdeki küfür ve şirk zehirlerini yok eder.
Kem sözlerin en kemi küfür ve şirk içeren sözlerdir. Bu sözler kişiyi cehenneme sürükler.
Kelimeyi şehadet ise cehennemin alevlerini söndüren, sahibini ebedi cennet nimetlerine gark eden kelimeyi tayyibedir.
Onun için kula düşen her zaman doğruyu konuşmak, yalan, iftira, gıybet, dedikodudan uzak durmaktır.
Kişi tevhidini bozacak, şehadetini yaralayacak kem sözlerden, çirkin lakırdılardan her zaman ve zeminde hazer etmelidir. Bin düşünüp bir konuşmalıdır. Bunu başarmak dünyada da, ukbada da kurtuluştur.
Bir hadisi şerifte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
"Ademoğlu, sabahladığı zaman bütün organları dilden kifayetli olmasını isteyerek derler ki: Bizim hakkımızda Allah tan kork. Çünkü bizim istikametimiz sana bağlıdır. Sen doğrulursan, biz de doğruluruz. Doğruyu buluruz. Sen eğrilirsen biz de eğriliriz." (Tirmizi) K
Müslüman az ve öz konuşmakla beraber, doğru ve hayırlı konuşmakla da mükelleftir.
Riya, ucub kokan, hakka muğayir olan, gıybet, yalan, dedikodu içeren yaldızlı konuşmalarda hiçbir hayır yoktur. Mezmumdur. Kekeleyerek de olsa hakkı, doğruyu konuşmak, elbette çok hayırlıdır. Allah indinde de, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ve salihlerin katında da memduhdur, makbuldür.
Fuzuli konuşmaktan, zararlı olmasa bile çok konuşmaktan, malayani konuşmaktan sarfı nazar etmeliyiz.
Zararlı olmasa bile çok konuşmaktan, sükut etmek çok daha faziletlidir.
Ecdadımız, “Konuşmak gümüşse, sükut altındır.” demişler.
Ayrıca konuşmalarımızda kırıcı olmamaya çok dikkat etmeliyiz. Atalarımız, “Oha var zelve kırdırır, oha var öküz durdurur.” demişlerdir.
Maalesef bizler:
Kahvehane köşelerinde,
Dedikodu meclislerinde,
Allah Teala'nın yasak ettiği mekanlarda,
Haram kılınan toplantı yerlerinde,
Çarşı ve pazarlarda,
TV ekranları karşısında,
Nefislerimizin ön plana çıktığı aile toplantılarında çoğu kez hiç bilmediğimiz veya eksik bildiğimiz konularda yahut da doğruluğunu hiç araştırmadığımız duyumlarımız etrafında öyle konuşmalara dalar, öyle münakaşalara girişiriz ki, meseleyi imanımıza zarar verecek noktalara kadar getiririz de haberimiz bile olmaz.
Bin düşünüp bir konuşacağımız yerde, hiç mi hiç düşünmeden binlerce yalan yanlış laf ederiz. İnsanları haklı haksız demeden çekiştirir dururuz.
Böyle meclislere, böyle ortamlara müdavim olan, hiç aksatmadan devam eden ve hatta böyle meclislere gelmekte tembellik gösterenleri teşvik edip devamını sağlayan şeytandır.
Şeytanın aksatmadan devam ettiği böyle meclislerde müslümanın asla yeri olamaz. Böyle ortamlara ve meclislere devam etmek şöyle dursun, yönümüzü dönüp bakmamalıyız. Hatta şeytanın karargah kurduğu böyle toplantıları dağıtmalıyız. Gafletle, nefsine tabi olarak bu meclislere devam edenleri ikaz etmeli, bu gibi yerlere gitmemesini sağlamalıyız.
Nadr bin Haris denilen müşrik, Mekkelilerin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Kabe’de okuduğu Kur’an’ı dinlemelerine mani olmak, müslüman olmalarını önlemek için, ticaret için gittiği İran’dan Acemler’in hikayelerini, efsane kitaplarını getirir ve onları Kureyş’e okuyarak, “Muhammed size Ad ve Semûd hikayeleri anlatıyor. Gelin ben de size Rüstem’in, İsfendiyar’ın, Kisra’nın hikayelerini anlatayım.” der ve bu şekilde birçoklarının Kur’an dinlemelerine mani olurdu. Ayrıca, şarkıcı güzel bir cariye aldı. Birinin müslüman olacağını işittiği zaman, hemen cariyesiyle o kişinin yanına gider, o kişiye şarap içirir, cariyesine şarkılar söylettirir, sonra da: “Bu Muhammed’in çağırdığından, namazdan, oruçtan, onun için savaşmaktan daha iyi değil mi?” derdi.
Bunun üzerine:
"Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, Allah yolundan bilmeyerek saptırmak ve Onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi satın alır. İşte onlara horlayıcı bir azap vardır." (Lokman/6) ayeti nazil oldu.
Zamanımızda Nadr bin Haris’in vazifesini gören başta TV, radyo, gazete olmak üzere öyle şer odakları, şer tuzakları var ki, bunlardan kurtulmak hayli zordur.
Bunun için yapılacak iş hak ve hakikatin anlatıldığı, İslami gerçeklerin öğretildiği ortamlarda bulunmak, böyle meclislere devam etmektir. Bu gibi yerlerin büyük bir nimet olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmektir.
Salih, muttaki geçmişimiz faydalı konuşmaları bile uzatmadan az ve öz konuşmamızı az bir sözle anlatılacak meramımızı, çok konuşarak anlatmamamızı salık verirken, bizi çok konuşmaktan sakındırırken, her biri bir zehir, her biri bir rezalet olan TV programlarının, çarşı, pazarlarda, kahvehanelerde uzatıldıkça uzatılan lakırdıların, geyik muhabbeti denilen safsata konuşmaların zararını varın siz hesap edin.
*****************
Az konuşmak ve sükutun faziletleri hakkında Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin sözlerinden bir kısmı şöyledir:
"İnsanda iki önemli organ vardır: Kalp ve dil. Gerçi söz keramettir. Fakat sükut her beladan selamettir. Konuşma insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır. Çok konuşmak utanç vericidir. Yüz kızartıcıdır. (Yerinde) sükut ise vakar ve onur vericidir.
İnsanın başına belalar getiren üç şey vardır: Şaka, alay etmek, saçma ve beyhude yere konuşmak.
Akıllı insan münakaşa ve tartışma olan yere girmez. Doğru konuşmak selamete götürür. Çok gülmek ayıp ve hafifliktir. Fazla şaka cehaletin alametidir. Susmak vakar ve ağırbaşlılıktır.
Sükut amellerin efdali, Allah’ın hikmetidir. Dil konuşunca gönül susar. Dil susunca gönül hikmet söyler. Söz gümüşse sükut altındır. Nice konuşanlar pişmandır. Susanlar ise selamettedir. Sükut mü’minin seçkin vasfıdır. Ahiretini korur. Sükut esnasında kalp gözü açılır. Akıl artar ve rahat bulur.
Dilini altın gibi sakla ki, nükteli sözlerden üzülmeyesin. Kişi kendi dili altında gizlenmiştir. İnsana gelen belalar dilindendir.
İyi söz, kısa ve manalı olandır. Yerinde susmak, sözün en güzelidir. Nice sözler oka benzer, nice insanları öldürür. Nice nimetleri yok eden dildir. Dil yarası, diş yarasından acıdır. Dili tutmak imanın başıdır. Çok konuşmak gönlü karartır. Dilini tutana, kalbi Allah’ı zikredene ne mutlu! Dilini tutan ve her an şükredene ne mutlu! Dilini tutan, nefsine ikram eder. Sırrını saklayan ruhuna hürmet eder
saygılarımla SuKuT_