REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1726 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: YaQuZa on 09/01/2010 14:55:40


Samimiyetin dili başkadır, başkaca tesir eder.

Nasihat ederken mesela… Güzel bir sese sahip olmanız şart değildir, şatafatlı cümleler kurmanız da. Beden dili ile ilgili kurslar almanız da. İnanın bana, bilinenin aksine bunlar bilgi aktarımında şart değildir. (Hiçbir akademisyen hislerini bir köylü kadar samimi anlatamaz mesela…) Samimi olmanız yeterlidir muhatabınız tarafından ciddiye alınmak için. Ya da etkili olabilmek için, etkileyebilmek için…

Samimiyet, sihirli bir şey. Yok, aslında buna sihir demeyelim de, fizik ötesi bir kaide diyelim. Fizik ötesi bir başka fizik. Nasıl ki, fiziğin kaideleri var; fizik ötesinin de öyle kaideleri var. Mesela; neşeli bir insan neşesiz insanlar içinde gabileşir, kabalaşır, onlar gibi olur. Bazen de bir neşeli insanın bulunduğu meclis onunla haletini değiştirir. Fiziksel olarak bunu nasıl açıklarsınız? Naklolan ne vardır ortada? Nem mi, sıcaklık mı, hava mı, koku mu? Güneş ışığı mı yapar bunu? Tesadüfler mi? Elektromanyetik şeyler mi? Ya da daha farklı maddesel nedenler mi? Bence nedensellik çukurunda boğulanlar istedikleri nedenleri arasınlar, fizik ötesi bir şeyler vardır bu meselenin içinde. İnkâr edilemez, yadsınamaz bir şeyler…

Bazen anneler çocuklarının başına gelecek felaketleri hissederler. İçleri sıkıntıyla dolar o gün. Kapılarını hiç açmak istemezler, gülümsemezler. Kalplerinin üzerini ovarlar sık sık. Ve acı haber, onlar istemeseler de kapılarını çalmıştır. Kaçınılmaz olan gelip onlardan alması gerekeni almıştır. Yıkılırlar, ağlarlar… Ve yıllar sonra bu olayı anlatırken hepsi aynı cümleyi söylerler söze başlarken: “Böyle olacağını hissetmiştim. İçime doğmuştu. İçimde bir sıkıntı vardı.” Şehit ailelerinden böyle şeyleri çok işitmişimdir.

Bilinen maddenin ötesinde de bambaşka bir dünya olmalı. Kaideleri başka, kuralları rengarenk bir dünya. Öyle ki, oralarda bir yerlerde tüm samimiyetimizle yaptığımız bir dua, farklı şekillerde büyük olayların vücuda gelmesine neden olabilmektedir. Çünkü bu tip olaylarda olaylar hiç beklemediğiniz bir şekilde gelişir, değişir. Bazen başınız çok sıkışır. “Keşke” dersiniz “filanca şimdi yanımda olsaydı.” Samimiyetle ve ıztırarla arzularsınız bunu. Çat diye kapı açılır. Bir bakarsınız, gelmesini en çok arzu ettiğiniz insan o anda karşınızdadır. Bazen de başka türlü bir telaş sarar sizi. “Keşke filanca beni seçse, beni sevse” dersiniz. Samimiyetiniz, diğer isteyenlerin samimiyetini aşabilirse etkileyebilir olayları. Belki neticeye siz ulaşırsınız, belki de bir başkası. Ama fizik ötesinde mutlaka bir şeyler vardır.

Ben en çok çocuklarla ilgili kazalarda böyle fizik ötesi şeylere temas ediyorum. Televizyonlardan veya gazetelerden görüyorum. Mesela bir bebek, belki birkaç yaşında bir çocuk, yüksek bir yerden düşüveriyor kuru beton üzerine. Normalde o mesafeden düştüğünde paramparça olması gerekirken olmuyor, kurtuluyor, korunuyor. Açıklayamıyoruz. Şaşırıp kalıyoruz. “Bir mucize gerçekleşti” diyoruz en fazla. Bazen de aynı şey trafik kazalarında oluyor. Paramparça olmuş bir araba. Araba çelikten, insan etten ve kemikten… Araba haşat oluyor, ama içindeki insan sapasağlam dışarıya çıkıveriyor.

Garip şeyler oluyor bu dünyada vesselam.

Bütün bu yaşananları sadece fizik kanunlarıyla açıklayamayız. Hepimizin hayatının bir köşesinde, fiziksel nedenlere yoramadığı bir şeyler var. Acaba bu hal, bizi bir şeylere daha samimi bir şekilde inanmaya götürmeli mi? Bana sorarsanız götürmeli.

Hissedilen dünya ile görünen dünya ve bilinen dünya arasına gerekli çizgileri çekmemizin zamanı geldi. Eskiler (yeni eskiler) bu çizgileri biraz garip çekmişler. Neredeyse fizik ötesi olanı inkâr ediyorlar. Halbuki fizik dediğimiz bizim aşina olduğumuz dünyadan ibaret değil mi? Yarın bir gün bilim adamları ışıktan yaratılmış canlılar olduğunu keşfetse, haydi onu geçtim, ışık hızından daha hızlı nesneler olduğunu kabul etse ne olacağız? Tıpkı maddenin dördüncü boyutu bulunduğundaki gibi allak bullak mı olacağız? Ya da maddenin dördüncü hali… Onlarda bu şoku yaşamadık mı? Hele kuantum fiziği ortaya çıktığında.

Fizik nedir, bilinen fizik nedir? Belki samanlıkta bir iğne, bir nokta, belki daha da az miktarda bilgi… O halde artık kendimizden hareketle fizikten öte şeylere de açık bir kapı bırakmamız, inanmamız gerekmez mi? Beden hayatından nazarımızı kaldırıp, “kalp ve ruhun derece-i hayatına” çıkmaya çalışmamız, her şeyin hızla fenaya yuvarlandığı bu alemde hakkımızda iyi olmaz mı? Bana fena olmaz gibi geliyor. Zira madde üstündeki fizik, fiziğin en kötü şekli gibi… Yıpranıyor, eskiyor. Fakat ruha dayanan, manaya uzanan fiziksel aktiviteler daha uzun ve belki sonsuza kadar yaşıyor. Tıpkı güzel bir şiir, bir sanat eseri gibi.. Size de öyle gelmiyor mu? Artık zihinlerimiz fen derslerinde bize öğretilen sınırlardan kurtulup daha özgür denizlere yelken açmak istiyor.





--------------------------------------------------------------
07/03/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***