Güllerin, lalelerin, karanfilli çiçeklerin solduğu bahçe de...Demirin kırılıp çeliğin büküldüğü gerçekte; tek solmayanım, kırılıp bükülmeksizin, canımla can verip kanımla dirilttiğim tek solmayanım; dostluğum, dostlarımdır, gönül bahçemde.
Gül yaprağında ki çığ damlaları bana hep göz yaşını anımsatır; bazı sevinçten bazı kederden ama en çok da sevdiğim can’ larımın yokluğuna, insanın vefasızlığına döktüğüm gözyaşını...
Nedense canımı yakanlar ’hayatında bir güle dokunamamış katı yürekliler’ oldu hep. Bir güle dokunamamış...Bir gülün dokunulduğu anda el yakan sıcaklığıyla elini ısıtamamış, yüreğini o sıcaklıkla dolduramamış katı yürekliler...
Yüreğimin her kanayışında, başımı kaldırıp baktım; umutla gögerttiğim semaya, sevecenlikle dolu olarak
, serçe kuşların özgürce kanat çırptığı semaya...Bir serçe kuş nedir ki; el kadar bir şey, ama kocaman yüreği var! Seven, hisseden, kırılan..Sevdiğine yanan, ağlayan ve ölen serçe kuş...İşte, o serçenin sevecen sıcaklığıdır; avuçlarımı yakıp yüreğime akan..Sevince mutlu kanat çırpışlarına beni de ortak eden ve yüreğime güç veren serçe...
Dostluğun en belirgin özelliği ’ vefa ’ deriz de hep; nedense, bir türlü vefalı dostlukları yürütemeyiz, başaramayız; iyi kötü günde, varlıkta yoklukta bu ölçeği tutturamayız! Oysa dostluk, vefa duygusu olmadan yaşatılabilir mi? Beklentisiz, yürekten gelen sevginin gereğidir vefa. Ve yaşam içinde karşılıksız uzatılan bir dost eli; döner, geri sana gelir, umulmadık bir anda. Zira sıcacıktır, dar günde sana uzanan o el.
Gün oldu, yüreğime karlar yağdı; eridi bahar gelince...
Gün oldu, ilk yazını yaşadı yüreğim; tomurcuklandı çiçeği, baharın dalında...Coştu, taştı, bereketlendi vefalı toprağım...
Ve yaz geldi yüreğime; ısıttı güneş içimi, sımsıcacık..Kanatlandım masmavi gökyüzünde, özgürlük şarkıları söyledim kuşların eşliğinde, uzakta ki dostlara...Karanlık geceler de ay ışığı, sarı yıldız oldum; fener gibi ışıttım dostun yüreğini. Hele, hele o yakamozların eşsiz parıltısında söylediğim dostluk şarkıları...