İlk özgür çığlığı, rahminden çıkıp, dünyaya
merhaba dedikten hemen sonra attım anne.
Ve son özgür (saf olmasa da) gözyaşlarımı
çok uzaklarda, ergenlik çağımın hemen başında
terk etmek zorunda kaldım. Bir erkektim artık anne.
Güçlüydüm. Güçlü olmak zorundaydım,
"karılar gibi" zırıldayamazdım. Elalemin maskarası
olamazdım. Kız bile vermezlerdi yoksa bana.
Ben ağlamamalıydım anne. Kadınlar, kızkardeşlerim
hatta sen bile ağlayabilirdin ama ben bunu yapamazdım.
Çünkü; ERKEKLER AĞLAMAZ dı anne.
Hayatın, ta göbeğinde yaşadım anne ve özgürce
ağlamayı tadamadım. Herşeyimi kaybetmekten,
işsiz kalmaktan, çocuklarımdan olmaktan,
yalnızlıktan, kazadan, beladan,
insanlardan korkmadım anne.
Ama ağlamaktan korktum. Sadece bana ait olan,
benim gözyaşlarımdan korktum.
Korktum ve gözyaşlarımı yuttum, kalbime
gömdüm ve onları tuğlalar gibi kullanarak
dev bir kule inşa ettim içimde anne.
Korktum ve boğazıma kadar gelip dayanan
hıçkırıklara sert komutlar verdim.
Boğdum onları anne, özgürlüğümü boğdum.
İşte bunun için seri katil oldum anne ve
cinayetlerimin sayısını bile unuttum.
Sevdiklerimden ayrıldım,
özgürce ağlayamadım sokaklarda,
gözyaşlarımı saklasın diye yağmurları bekledim.
Görkemli kaybettiğim anlarda kaçırdım
gözyaşlarımı merdiven altlarına. Tuvaletlere kaçtım,
ıssızlığın kucağında bırakabildim kendimi ancak.
Korktum ve çocuklarımdan da kaçırdım gözyaşlarımı.
Babaydım ve güçlü olmalıydım. Ağlarsam
güvenemezlerdi bana. Arkadaşlarımı gömdüm
uzun selvi ağaçların gölgelerine.
Yaşadığım ölümdü ve daha ötesi yoktu.
Ama ağlayamadım özgürce.
Birkaç damla gözyaşıyla kurtardım kendimi.
Bazen çıldırmaya az kaldı.
Bazen kendi içimdeki çocukla kavgalara tutuştum
ve o küçük çocuğun özgürlüğüne imrendim.
Bilmiyorum anne, belki de onun gibi
olamadığım için öldürmeye kalktım onu.
Bana çok şey öğrettin anne ama şöyle
adam gibi ağlamayı öğretmeyi unuttuğun için
beni yarım bıraktın anne.
İşte böyle sevgili annem...
Senin için, sen istedin diye gözyaşlarıma
ihanet ettim ve bir erkek olarak
erkek gibi ağlamayı başaramadım.