Sırların hazinesi olan BİSMİLLAH ile başlarım. Onun ile o hazineyi keşfederim. Ardından; Mahlukatın en hayırlısı, dalalet ve yanlışlıkların ortadan kaldırıcısı, HZ. MUHAMMED’E (S.A.V) salat ve selam getiririm.
Bugün aşağıdaki soruaların cevaplarını bulmaya çalışacağız beraber inş.
İnsanın dünyaya gönderiliş nedeni nedir?
Niçin yaratıldı insan?
Çevremizde görüyoruz ki; her gün birileri geliyor, birileri gidiyor dünyadan..
Pekiyi nereden geliyor bu insanlar, nereye gidiyorlar ve geliş gayeleri nedir?
Şu kainatın ve içindeki varlıkların Sanatkarı olan Cenabı Hak, şu kainatı çok ciddi gayeler için yaratmıştır. Kuran bunu şöyle bildirir:
"Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık." (Enbiya suresi, 16)
"Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık." (Sad suresi, 27)
Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa’al ve kudretli bir Zâtın hârika işlerine bak. SEN BAŞIBOŞ OLMADIĞIN GİBİ, BU HADİSELER DE BAŞIBOŞ OLAMAZLAR. (Sözler)
Bütün varlıklar kendilerine mahsus dillerle yüce yaratıcıyı tesbih ve takdis ederler.
Kendilerine verilen görevleri büyük bir zevk ve şevkle yerine getirirler.
Mesela güneş bir saniye bile geri kalmadan kendine çizilen yörüngede yoluna devam eder.
Irmaklar bir coşku ile denizlere doğru akar. İnsanın emrine verilen hayvanlar tam bir itaatle ona hizmet eder.
İlahi emirleri yerine getiren bu varlıklar içinde insanlar ve cinler farklı bir konuma sahiptirler.
Gerçi onlar da, "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" ( Zariyat suresi, 56 ) ayetinin hükmünce ibadetle mükelleftirler. Fakat bunu yapıp yapmamakta serbesttirler.
Herkesin, İMAN karşılığında, bu zemin yüzü kadar bağlar ve saraylarla süslü ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış.
Eğer İMAN VESİKASINI, SAĞLAM ELDE ETMEZSE KAYBEDECEK…
İnsan ve cinlerin bu farklı konumu, onlara verilen İRADEDEN; SEÇME KABİLİYETLERİNDEN kaynaklanır. Onlar bu irade ile, imanı veya küfrü, iyiyi veya kötüyü, güzeli veya çirkini, itaati veya isyanı... seçebilirler.
Pekiyi insanları, hayvanlardan ayıran ne? Bu SEÇİLMİŞLİK ne ile ölçülebilir? Bu sorulara bir temsil ile cevap bulmaya çalışalım şimdi.
Bir adam, bir hizmetkârına ON ALTIN verip "Özel bir kumaştan bir kat elbise yaptır" emreder.
İkincisine BİN ALTIN verir, BİR PUSULA İÇNDE BAZI ŞEYLER YAZILI o hizmetkârın cebine koyar, bir pazara gönderir.
Evvelki hizmetkâr, ON ALTINA, EN KALİTELİ KUMAŞTAN MÜKEMMEL BİR ELBİSE alır.
İkinci hizmetkâr, divanelik edip, evvelki hizmetkâra bakıp, CEBİNE KONULAN HESAP PUSULASINI OKUMAYARAK, bir dükkâncıya bin altın vererek bir kat elbise istedi.
İnsafsız dükkâncı da KUMAŞIN EN ÇÜRÜĞÜNDEN bir kat elbise verdi.
O bedbaht hizmetkâr, efendisinin huzuruna geldi ve şiddetli bir tedip gördü ve dehşetli bir azap çekti.
İşte, küçücük bir şuuru olan anlar ki, İKİNCİ HİZMETKÂRA VERİLEN BİN ALTIN, BİR KAT ELBİSE ALMAK İÇİN DEĞİLDİR... BELKİ, MÜHİM BİR TİCARET İÇİNDİR...
Öyle değil mi? En kaliteli kumaştan, en mükemmel bir takım elbisenin fiyatı:10 ALTIN..
Şimdi sen kalkıp da 1000 ALTIN verip, BİR TAKIM ELBİSE istersen; dükkancı da “bu adam uçmuş” der bi kazık da o atar…
Temsilden HAKİKATE geçiyoruz..
Aynen onun gibi, insandaki MANEVİ CİHAZLAR ve DUYGULAR ki, herbirisi hayvana nisbeten YÜZ DERECE DAHA MÜKEMMEL OLARAK VERİLMİŞ...
Meselâ, güzelliğin bütün mertebelerini fark eden İNSAN GÖZÜ;
ve yiyeceklerin bütün çeşit çeşit kendine has lezzetlerini ayırabilen İNSANIN DİLİ;
ve hakikatlerin bütün inceliklerine nüfuz eden İNSANIN AKLI;
ve mükemmelliğin bütün çeşitlerine aşık İNSANIN KALBİ gibi sair cihazları, âletleri nerede;
hayvanın pek basit, yalnız bir iki mertebe inkişaf etmiş âletleri nerede?
İŞTE 10 ALTIN KADAR KABİLİYET VERİLEN HAYVANIN, VAZİFESİNİ YERİNE GETİRMESİ; EN MÜKEMMEL KUMAŞTAN ELBİSEYİ EFENDİSİNE GETİRMESİ gibi…
1000 ALTIN KADAR KABİLİYET VERİLEN İNSANIN DA; EVVELKİ HİZMETKâRI TAKLİD EDİP…
EVVELKİ HİZMETKÂR KİMDİ?
HAYVAN.. DEĞİL Mİ…
İŞTE İNSAN DA “HAYVANI TAKLİD EDERSE”..
Yani SADECE YER, İÇER, YATAR ise.. ELBETTE KENDİSİNİ HAYVANDAN YÜZ DERECE FAZLA CİHAZAT İLE DONATAN EFENDİSİNİN KARŞISINA ÇIKARILDIĞINDA, AZAR İŞİTECEK; DOLAYISIYLA “EMANETİN HESABI” KENDİSİNE SORULACAKTIR.. değil mi?
Cenabı Hak bunu şöyle bildirir:"De ki: Rabbinizden size hak (gerçek) gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." ( Kehf suresi, 29 )
"Biz ona (insana) yolu gösterdik. İster şükreder, isterse nankörlük yapar." (İnsan suresi, 3)
Arzın halifesi olan insanın büyük ve küçük her ameli görevli melekler tarafından kaydedilmektedir.
İnsan, ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir.
Kuran bunu şöyle bildirir: "Üzerinizde koruyucu, kiramen katibin (değerli yazıcı) melekler var. Bunlar, siz ne yaparsanız hepsini bilirler." (İnfitar suresi, 10-12)
"İnsanı biz yarattık nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. İnsanın sağında ve solunda iki melek oturmuş kayıt alırlar. Her ne söz söylerse, mutlaka onun yanında hazır bir gözcü vardır." (Kaf suresi, 16-1
İnsanın ehemmiyetli rütbesi ve dünyada yaptıklarının karşılığını diğer alemde görecek olması, böyle bir kitabeti gerektirir.
Nasıl ki medya mensupları sıradan bir vatandaşın peşinde dolaşmazlar. Ama, başbakan gibi yüksek bir mevkide olanı gölge gibi izler, her yaptığına dikkat eder, ağzından her çıkanı kaydederler.
Onun gibi, ARZIN HALİFESİ olan insanın her yaptığı meleklerce yazılır, her söylediği kaydedilir.
Meleklerin bu mühim görevi nasıl yaptıkları meçhulümüz olmakla beraber, GÜNÜMÜZ KAYIT CİHAZLARI meseleyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Sözgelimi, gizli kamerayla bir kimsenin yaptıkları tesbit edilebildiği gibi, uydudan çekilen fotoğraflarla parkta gazetesini okuyan birinin hangi gazeteyi okuduğu görülebilmektedir.
İnsanın her amelinin kaydedilmesinin herkesce vicdanen tasdik edilen bir örneği HAFIZADIR.
Cenabı Hak bu hafıza vasıtasıyla, YENİDEN DİRİLMENİN O BÜYÜK MAHKEMESİNDE, herşeyin nasıl ortaya çıkacağını göstermektedir.
Zira, her insanın hafızasında KENDİ HAYAT FİLMİ ana hatlarıyla, hatta bazan ayrıntılarıyla bulunmaktadır.
Kuranın bildirdiğine göre, “Allah o büyük mahkemede, insanın unuttuğu şeyleri tek tek sayacaktır.” (Mücadele suresi, 6)
Ezel ve ebedi kuşatan bir ilmin sahibi bir Zatın kelamı olan Kuranda, diğer alemde gerçekleşecek bir muhasebe tablosu şöyle anlatılır:
"Onları mahşere toplar, hiç kimseyi geride bırakmayız. Hepsi Rabbine arzedilirler.
İşte, der, SİZİ İLK YARATTIĞIMIZ GİBİ BİZE GELDİNİZ. Fakat siz, SİZİN İÇİN BİR HESAP ZAMANI YAPMAYACAĞIMIZI SANMIŞTINIZ."
O gün KİTAP / amel defterleri ortaya konulur. Mücrimleri bulundukları dehşetten titreşiyorlar bir halde görürsün.
"EYVAH! derler, YAZIKLAR OLSUN BİZE. BU NASIL KİTAP! NE KÜÇÜK KOYMUŞ NE BÜYÜK; HER ŞEYİ TEK TEK SAYMIŞ."
HER YAPTIKLARINI ÖNLERİNDE BULURLAR. RABBİN KİMSEYE ASLA ZULMETMEZ." ( Kehf suresi, 47-49)
Şu yeryüzü sahnesinde her yaptığının meleklerce kaydedildiğini bilen insan, "BEN BAŞIBOŞ DEĞİLİM ve VAİFEDAR BİR YOLCUYUM” der, İYİ POZ VERMEYE ÇALIŞIR...
Ve kulaklarında hep şu İlahi hatırlatmalar çınlar:
"İNSAN BAŞIBOŞ BIRAKILACAĞINI MI SANIYOR?" (Kıyamet suresi, 36)
"YOKSA Sİ;, BİZİM SİZİ ABES, BOŞUNA YARATTIĞIMIZI ve BİZE DÖNDÜRÜLEMEYECEĞİNİZİ Mİ SANDINIZ?" (Müminun suresi, 115)
İnsanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı kaplamış fikirleri ve ebedî saadetlerinin her çeşitine yayılmış arzuları gösterir ki;
BU İNSAN EBED İÇİN YARATILMIŞTIR ve EBEDE GİDECEKTİR...
BU DÜNYA ONA BİR MİSAFİRHANEDİR ve AHİRETİNE BİR “BEKLEME SALONUDUR”