Gidiyorum, ardım sıra yeşeren gözyaşı güllerini koklayamadan gidiyorum…
Sevdiklerime gönlümde yetiştirdiğim sevgi menekşelerini uzatamadan gidiyorum…
Hüzne bürünmüş simalara, tebessümümün nedeni açıklayamadan gidiyorum…
Ardın sıra bakanlara bir elveda bile diyemeden gidiyorum…
Sizi seviyorum çığlıklarımı duyuramadan gidiyorum…
Dokunuyorum, ama dokunuşlarımı hissettiremeden gidiyorum…
Acıtıyorum ama verdiğim acıları dindiremeden gidiyorum…
Seviliyorum belki ama bende seviyorum diyemeden gidiyorum…
Yangın olup düşüyorum ana yüreğine, ama bir damla su serpmeden gidiyorum…
Yoldaşları vuslat yolculuğunda yalnız bırakıp gidiyorum…
Herkesin matem rengi siyaha büründüğü bir günde ben beyazlarımla gidiyorum…
Gönüller hicranın mevsimini yaşarken, bahar çiçeklerini saçlarıma dolayarak gidiyorum…
Sıladan gurbete uğurlanırken, ben aslında gurbetten sılaya gidiyorum…
Tüm gidişlerin mutlak olduğu iklimlerde yürümek adına gidiyorum…
Ecel rüzgârının ruhuma dokunuşunu hissederek gidiyorum…
Bedenime sinen soğukluğu yüreklere yansıtmadan gidiyorum…
Kırdığım gönülleri tamir edemeden, unuttuklarımı hatırlayamadan gidiyorum…
Verdiğim sözleri tutamadan, yapılması gerekenleri yarım bırakarak gidiyorum…
Hasret yağmurlarıyla ıslanmadan, vuslat güneşiyle ısınmadan gidiyorum…
Tereddütlerime yanıtlar bulamadan, keşkelerimi dilimden söküp atamadan gidiyorum…
Pişmanlıklarımı bir kenara koyup, dilime son sözümü dolayıp gidiyorum…
Dünyalıklarımı sırtıma yük yapıp, ömür perdesini kapayarak gidiyorum…
Amellerimle bedenimin yıkadığı bir vakitte, bir nebze umudu çehreme sürüp, sonsuzluğa gidiyorum…
Dönüp geriye bakınca, ardımda kimseyi bulamayınca boynumu büküp gidiyorum…
Gözyaşlarımı ayrılığa miras bırakarak gidiyorum…
Sevdamı yedi kat semaya yazarak gidiyorum…
“Hakkım size helaldir, sizde helal edin dostlar” feryadımı duyuramadan gidiyorum…
“Matemden mateme anmayın, her daim yanı başınızda bilin” sözlerimi sessizliğe emanet edip, gidiyorum…
Ve bağrındayken nice goncaların güle dönüşeceği yarim olan toprağa gidiyorum…
Gidiyorum işte, yıllardır yürünen, varılması mutlak olan bir limana gidiş bu…
Yalnızlığınla yaren olduğun bir vahaya gidiş…
Hatırlanmanın zor, unutulmanın kolay olduğu bir bahara gidiş…
Bilinmeyenlerin tanda belirdiği bir sabaha gidiş…
Hüznün ikindi kızıllığını aratmadığı, yıldızların sönük kaldığı bir geceye gidiş…
Kelimelin anlamlarını yitirdiği bir cümlenin öznesi olmaya doğru bir gidiş…
Dönüş yollarının olmadığı bir diyara gidiyorum…
Ey Sevgili buyurduğun gibi ölmeden ölmeye gidiyorum…