REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 8705 - Toplam yanitlar: 5

GONDEREN: Almira on 03/18/2010 14:54:42


Çanakkale geçilmez resimleri

ÇANAKKALE SAVAŞI



Çanakkale Savaşı Öncesi Siyasi Durum:


Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Arşidük Ferdinand ve eşinin 28 Haziran 1914’de Princip adındaki bir Sırp tarafından Saraybosna’da öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın sebebi olarak görülmekle birlikte, gerçek sebep; büyük devletlerin jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik alanlardaki menfaat çatışmaları, iktisadi ve ticari rekabetleri ve hegemonya kurma kavgaları idi.

Birinci Dünya Savaşı’nda, biri Üçlü İtilaf Devletleri (İngiltere,Fransa,Rusya) diğeri Üçlü İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya) olmak üzere iki karşıt blok oluştu. Daha sonra, İtalya İttifak Devletlerinden ayrılıp İtilaf Devletlerin safına geçti. Belçika, Karadağ, Sırbistan, Romanya, Yunanistan, Portekiz, Japonya ve ABD İtilaf Devletleri içinde yer aldılar.

Osmanlı Devleti, başlangıçta İtilaf devletleriyle ittifak arayışı içine girdi. İtilaf Devletleri; maliyesi iflas etmiş, ordusu zayıflamış, diplomasisi yetersiz, ekonomisi ve savaş gücü ise tükenmiş bir Osmanlı Devletiyle ittifakı uygun görmediler. Ayrıca İtilaf Devletlerini oluşturan devletlerin çoğunun Osmanlı toprakları üzerinde emelleri vardı. Bu nedenle yok olacağını umdukları bir devletle aynı ittifak içinde yer almak istemediler.

İttifak arayışında, İtilaf Devletlerinden umduğunu bulamayan Osmanlı Devleti olası bir dünya savaşında yalnızlıktan kurtulmak ve Rus saldırısına karşı korunmak için Almanya ile ittifak yapmayı kararlaştırdı. Zaten Almanya da menfaati bakımından Türklerle ittifak konusunda oldukça istekliydi. Bu amaçla Türk Ordusu’na eğitim ve silah yönünden her türlü yardımı yapmaktaydı. Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914’de Almanya ile yaptığı gizli bir anlaşma ile İttifak devletlerine katıldı ve kendi emniyeti, güvenliği bakımından 3 Ağustos 1914 de genel seferberlik ilan etti.

Almanya, 1 Ağustos 1914’de Rusya’ya, iki gün sonra da Fransa’ya savaş açtı. Bu gelişmeler üzerine İngiltere 5 Ağustos 1914’de Almanya’ya savaş ilan etti. Böylece Birinci Dünya savaşı Avrupa’da başlamış oldu.

Almanya’nın Akdeniz’de dolaşan, Amiral Şovchen komutasındaki Goben ve Breslav isimli iki savaş gemisi İngiliz ve Fransız donanmasından kaçarak 10 Ağustos 1914’de Çanakkale önlerine gelmişlerdi. Enver ve Cemal Paşalar Osmanlı Hükümetinden habersiz bu gemilere geçiş izni verdiler. Osmanlı Devletine sığınan Alman savaş gemileri Marmara Denizi’ne geçtiler. Daha sonra isimleri Yavuz ve Midili olarak değiştirilen ve direklerine Türk Bayrakları çekilen bu gemiler Karadeniz’e açılarak 29 Ekim’de Rus şehir ve limanlarını bombardıman ettiler. Bunun üzerine Rusya 1 Kasım 1914’de Osmanlı Devletine savaş ilan etti ve ertesi gün Doğu sınırlarımızdan topraklarımıza taarruza başladı. 3 Kasım’da Çanakkale Boğazı girişini bombardıman eden İngiltere 5 Kasım’da, Fransa ile birlikte Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiler. Osmanlı Padişahı Sultan Reşat 11 Kasım’da İngiltere, Fransa ve Rusya’ya savaş ilan ettiğini açıkladı. Müslüman alemini Cihad-ı Mukaddes’e (Kutsal Savaş) çağırdı. Bu çağrıya kimse aldırış etmedi. Böylece Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na İttifak Devletleri safında katılmış oldu.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşında dokuz ayrı cephede savaşmıştır.

-Çanakkale cephesi,

-Doğu(Kafkas) cephesi,

-Galiçya(Lehistan) cephesi,

-Romanya cephesi,

-Makedonya cephesi,

-Yemen-Hicaz(Arabistan) cephesi,

-Sina-Filistin cephesi,

-Irak cephesi,

-Suriye cephesi.

ÇANAKKALE SAVAŞI DENİZ VE KARA SAVAŞLARI OLARAK İKİ SAFHADA İCRA EDİLMİŞTİR.




ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞLARI


Çanakkale Boğazı:

Çanakkale Boğazı yaklaşık 70 km. uzunluğunda ve 50-100 metre derinliğindedir. En geniş yeri 7800 metre ile Erenköy Koyu bölgesi, en dar yeri ise 1300 metre ile Çanakkale ile Kilitbahir arasıdır. Çanakkale Boğazı’nda saatte ortalama 5 km. hızı olan bir üst su akıntısı ile aksi yönde, kuzeye doğru da bir dip akıntısı vardır. Alt akıntı denizaltıların, üst akıntı ise küçük teknelerin hareketlerini etkiler.

Birinci Dünya Savaşı’nın başında Çanakkale Boğazı büyük bir önem kazanmıştı. Boğaz açılabilirse Rusya dünya kaynaklarından ve müttefiklerin yardımlarından faydalanabilecek, Türk Ordusu savaş dışı kalacak, İttifak Bloku’na güneyden yapılacak bir taarruz ile harbin kısa sürede sonuçlandırılması mümkün olabilecekti. Dünyanın en güçlü donanmasına sahip İngilizler Çanakkale’den zorlanmadan geçebilecekleri inancında idiler. İngiltere Deniz Bakanı Churchill, donanmanın Boğaz’dan zorla geçerek İstanbul’a ulaşmasının fikir babası idi. Bir iki yıl önce Balkan Devletlerine kolayca yenilen bir ülke olan Osmanlı Devletinin hemen teslim olacağını düşünüyorlardı.

Çanakkale Boğazı’nın savunmasından, kolordu seviyesinde kabul edilen, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı sorumluydu. Komutanı Cevat Paşa (Tuğg. Cevat Çobanlı) idi. Cevat Paşanın emrinde iki tümen ile topçu ve destek birlikleri vardı. Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti Türk birliklerinde, 82’si düşman deniz topçusu ile düello edebilecek nitelikte toplam 240 top bulunurken, düşmanda ise 712 top bulunmakta idi. Düşman toplarından 249’u bombardımana katılmıştır.

3 Kasım 1915 Deniz Harekatı:

Çanakkale Boğazı’na ilk taarruz; 3 Kasım 1915 günü iki İngiliz savaş gemisinin Gelibolu’daki Seddülbahir ile Ertuğrul tabyalarını, iki Fransız savaş gemisinin de boğazın Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyalarını yaklaşık 14.000 metre mesafeden bombardıman etmeleriyle başladı. Düşmanın bu taarruzu sonucu 5 subay, 80 erimiz şehit olmuş, 1 subay ile 20 erimiz yaralanmıştır. Bombardımanda Seddülbahir’deki cephanelik isabet alarak infilak etmiştir.

Bu bombardıman, Rusya’dan sonra, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devletine karşı savaş başlatma niteliğini taşıyordu. İngiliz Amiral Limpus’un bu bombardımanla Türklerin vaktinden evvel uyandırılmış olacağı endişesiyle karşı çıkmasına rağmen, bombardıman Churchill’in emriyle yapılmıştı. Gerçekten de bu bombardıman Türk ordusu için uyarıcı olmuş ve Boğaz’da gerekli takviyeler yapılarak savunma önlemlerine hız verilmiştir.

19 Şubat 1915 Deniz Harekatı:

Boğazı zorlamaya yönelik ilk ciddi teşebbüs ve bombardıman 19 Şubat 1915 günü müttefiklerin Amiral Carden komutasındaki çok sayıda muharebe gemisi tarafından 07.45 ile 17.30 arasında yapıldı. Ancak, uzak mesafeden yapılan bombardımanla düşman donanması istediği başarıyı sağlayamadı.

25 Şubat 1915 Deniz Harekatı:

Amiral Carden, 19 Şubat deniz muharebesinde uzak mesafelerden yapılan bombardımanlarla, giriş tabyalarının tahrip edilmediği kanısına varmıştı. 25 Şubat deniz harekatına Queen Elizabeth ve Irresistible gibi en güçlü gemiler de katılarak tabyalara bu sefer yakın mesafeden ateş açılmıştır. Saat 17.30’a kadar yapılan bombardımanda giriş tabyaları hemen hemen bütünüyle ağır hasara uğramıştı. Böylece, boğazın giriş kapısı açılmış sayılırdı.

Düşman donanması, 19 Şubat-18 Mart 1915 tarihleri arasında geceli-gündüzlü, aralıksız olarak boğazda, bombardıman ve mayın arama faaliyetlerini sürdürmüştür.

Müttefik donanmanın deniz harekatından istenilen neticeyi alamaması nedeni ile sağlığı bozulan Amiral Carden istifa etmiş, yerine 16 Mart’ta Amiral Robeck atanmıştır.

18 Mart 1915 Deniz Muharebesi:

18 Mart tarihine kadar Boğaz’da 403 mayınla 11 mayın engel hattı tesis edilmişti. Bu engel hatlarının dördünü 159 mayınla Nusret, diğer dördünü 114 mayınla İntibah, ikisini 48 mayınla Selanik, birini 37 mayınla Samsun gemileri tesis etmiştir. Son 26 mayın 07/08 Mart gecesi Yüzbaşı Hakkı Bey’in komutasındaki Nusret (Nusrat) mayın gemisi tarafından Erenköy Körfezi’nde, Karanlık Liman’a dökülmüştür. Bu mayınların her nekadar 17/18 Mart gecesi döküldükleri ileri sürülmekle beraber, bilhassa Çanakkale Mayın Grubu Komutanı Binbaşı Nazım Bey’in kaleme aldığı hatıraları ile Nusret’in seyir defterinin incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler, söz konusu mayınların 07/08 Mart gecesi döküldüklerini teyit etmektedir. 18 Mart’a kadar geçen sürede boğazın girişinde bulunan, Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmiş, Boğaz’a giriş kapıları aralanmıştı.

18 Mart 1915 sabahı Amiral Robeck’in komutasındaki, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan ve dönemin en büyük donanması Çanakkale Boğazı’nı yarıp geçmek üzere; üç filo (tümen) halinde teşkilatlanmış ve ileriden geriye doğru; 1 inci, 3 üncü ve 2 inci filolar olmak üzere, üç hat halinde boğaza girmişti. Bir keşif uçağımız o gün erkenden bu donanmanın toplanma yerini ve kuvvetini rapor etmişti. Bunun üzerine Türk birlikleri çoktan silah başı yapmıştı. Queen Elizabeth, Anadolu yakasında bulunan Hamidye I ve Çimenlik tabyalarını, Agamenon, Lord Nelson ve İnfletible ise boğazın Rumeli yakasındaki Yıldız, Mescidiye, Hamidiye II ve Namazgah tabyalarını ateş edeceklerdi.

Birinci filoda; Amiral Robeck’in komutasında İngiliz Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible gemileri bulunuyordu. Bu gemilerin Anadolu kıyısındaki bataryalara karşı güvenliğini Triumph, Rumeli kıyısına karşı ise Prens George gemileri koruyordu.

İkinci filoda; Albay Hayes Sadler komutasında İngiliz Ocean, Irresistible, Albion, Vengeance, Swift Sure, Majestic gemileri yer almıştı.

Üçüncü filoda; Amiral Guepratte komutasında Fransız Gaulois, Charlemagne, Bouvet ve Suffren gemileri sıralanmıştı. Düşman donanmasında ayrıca; çok sayıda kruvazör, muhrip, denizaltı, uçak ve mayın gemileri ile yardımcı gemiler de yer alıyordu.

Birinci filonun ilk bombardımanı saat 11.25’te başladı. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden önce Çimenlik’e sonra Çanakkale şehrine daha sonra da Hamidiye tabyasına ateş etmeye başladı. Bu ateşler sonucu; Çimenlik’e iki mermi isabet ediyor, Çanakkale’de yangın çıkıyor ve Hamidiye’de hasar meydana geliyordu. Agamemnon, Lord Nelson ve Prens George Rumeli yakasındaki; Hamidiye, Mecidiye, Yıldız , Dardanos ve Namazgah tabyalarına ateş açıyorlardı. Başlangıçta toplarımızın menzilleri düşman gemilerine karşılık vermek için yeterli değildi. Deniz savaşı tek yanlı bir bombardımana dönüşmüştü. Fakat düşman gemilerini en çok rahatsız eden, sürekli yer değiştiren sahra bataryaları idi.

Merkez tabyalarımıza yönelik bu bombardıman sonucu tabyalarımızın çoğu tahrip oldu. Bu durum karşısında, boğazı geçeceğine dair umutlanan ve geçme zamanının geldiğini düşünen Amiral Robeck, saat 12.00 de, Fransız Amiral Geupart’a Fransız savaş gemilerini öne geçirmesini emretti. İleri hatta geçen Fransız gemilerinden Suffren ve Bouvet Anadolu kıyısındaki, Goulois ile Charlemagne ise Rumeli kıyısındaki topçu mevziilerimizi bombardımana başladılar. Topçularımızın menziline giren Fransız gemileri ile Türk topçusu arasında korkunç bir topçu düellosu devam etti. Bu esnada Fransız Gaulois ile İngiliz Agamemnon zırhlıları yara aldılar. Türk toplarının bir kısmı kama ve namlularının ısınma ve şişmelerinden, yarısına yakını ise düşman topçusunun isabeti ile kullanılamaz durumdaydı. Bu nedenlerle Türk topçusunun etkisi giderek azaldı.

Bu durum karşısında, Türk tabyalarının imha edildiğini düşünen Amiral Robeck, saat 14.00 de, 1 ve 3 üncü filoları geri çekip, en geride ihtiyatta bulunan 2 inci filoyu öne sürmeye karar verdi ve Fransız gemileri de geriye doğru manevraya başladı.

Bu çekilme esnasında; Suffren’i takip eden Bouvet müthiş bir patlama ile sarsıldı. Koca gemi iki dakika içinde 639 mürettebatıyla boğazın karanlık sularına gömüldü. Büyük bir olasılıkla Bouvet, Nusret’in döşediği mayına çarparak batmıştı. Bu olayı takip eden iki saat içinde, 2 inci filodaki gemiler ön hatta gelerek 10.000 metrelik atış menziline girdiler. Türk topçusu ile bu filo arasındaki topçu düellosu saat 16.00’ya kadar devam etti. Bu arada mayın arama-tarama gemileri de ön hatta gelerek mayın arama faaliyetine başladılar. Buldukları ilk üç mayını patlatan bu gemiler, Türk Topçusunun açtığı ateş sonucu paniğe uğrayarak geriye doğru kaçmaya başladılar. Saat 16.10’da mayına çarpan Inflexible ile torpillenen Irresistible zırhlıları ağır hasara uğramışlardı. Inflexible muharebe sahasını terk ederek Bozcaada’da karaya oturtuldu. Mürettebatı tahliye edilen Irresistible’yi yedeğine almak üzere hareket eden Qcean da mayına isabet ederek ağır hasara uğradı, personeli diğer gemiler tarafından kurtarıldı. Kaderlerine terk edilen Irresistible ve Ocean zırhlıları daha sonra Türk topçusu tarafından batırıldı. Ertuğrul Koyunda manevra yapan düşman gemileri Nusret’in tuzağına düşmüşlerdi.

Müttefik donanma yedi saat süren deniz savaşında ağır bir yenilgiye uğradı ve güçlerinin üçte birini kaybetti. Üç muharebe gemisi (İngiliz Irresistible ve Qcean ile Fransız Bouvet) battı. Dört gemisi (İngiliz Inflexible, Agamemnon ile Fransız Gaulois, Suffren) muharebe edemeyecek şekilde ağır yara aldı. Mayından temizlenmiş olduğu sanılan alanda, gemi ve personel kayıplarının birbirini izlemesi üzerine Amiral Robeck, saat 17.50 de tüm donanmayı geri çekti. Düşmanın personel kaybı ise 800 kadardı. Büyük bir fiyaskoya uğrayan, zamanın en görkemli ve iddialı donanması, Türk ileri mayın hatlarına bile ulaşamadan savaş alanını terk etmek zorunda kalmıştı. Mayınlar hakkında yanlış istihbarat veren uçak pilotu askeri mahkemeye verilerek idam edilmiştir.

18 Mart Zaferi, Türk topçusu ve Nusret mayın gemisi sayesinde sağlanmıştır.

ÇANAKKALE KARA MUHAREBELERİ


Çanakkale’de Türk tarafının savunma planı; kıyıların kuvvetli tutulması, düşmanın henüz denizde iken karşılanması ve karaya çıkmasının engellenmesi, karaya çıktığı takdirde karşı taarruzlarla denize dökülmesi esasına dayanıyordu. Gelibolu’ya 5 inci Ordu Komutanı olarak atanan Alman generali Liman Von Sanders’e göre çıkarma; Gelibolu’da Saroz Körfezi’ne ve Anadolu yakasındaki Beşike ile Kumkale’ye yapılırdı. Sanders, kendi anlayışına göre, Kolordunun savunma planını değiştirmiş, bu nedenle kıyılarda sadece zayıf örtme ve gözetleme postaları bırakılmış, kuvvetin büyük kısmı geri bölgelerde tertiplenmiştir. Düşman hangi bölgelere çıkarma yaparsa gerideki kuvvetler oraya sevk edileceklerdi. Sanders’in İtilaf Kuvvetlerini Çanakkale cephesine uzun süre bağlayarak, Avrupa cephelerinde Almanların karşısındaki kuvvetleri azaltmak gibi bir düşünce içinde olabileceği de akla gelmektedir.

Türk birliklerinin kuruluşu; 3 ncü Kolordu Gelibolu’da, 15 nci Kolordu ise Anadolu tarafında tertiplenmişti. Esat Paşa komutasındaki 3 ncü Kolordu emrinde üç (7, 9 ve 19 uncu Tümenler), Alman Generali Weber komutasındaki 15 nci Kolordu emrinde iki (3 ve 11 nci Tümenler) ve doğrudan 5 nci Ordu’ya bağlı bir tümen (5 nci Tümen) olmak üzere toplam 6 tümen ile bir bağımsız süvari tugayı ve 4 seyyar jandarma taburu bulunmaktadır. Başlangıçta Türk tarafı 8’i jandarma olmak üzere 57 tabur ile 24 topçu bataryası kuvvetinde idi. Savaşın devamı süresince yapılan kıta kaydırmalarıyla, Gelibolu’daki tümenlerin sayısı 16’ya çıkarılmıştır.

İtilaf Devletleri’nin çıkarma planı; Asıl çıkarma yeri, Seddülbahir ve Kabatepe ile Arıburnu arasındaki bölge olarak kararlaştırılmıştı.

Siklet merkezi Seddülbahir bölgesiydi. Asıl çıkarma yeri hakkında Türkleri yanıltmak ve bu bölgelerdeki Türk kuvvetlerini yerlerine bağlamak maksadıyla Saroz Körfezi ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Beşike bölgelerine gösteriş(yanıltma) harekatı düzenlenecekti.

General Hamilton komutasındaki İtilaf Devletleri birliklerinin kuruluşu; 1 Fransız tümeni, 1 deniz tümeni, İngiliz 29 ncu Tümen ve 2 tümenli Anzak Kolordusu. Fransız Tümen’inin bir tugayı Müstemleke, diğer tugayı ise Anavatan tugayından teşkil edilmiştir. Müstemleke Alay’larının bir taburu Fransız, iki taburu ise Senegalli askerlerden oluşmuştur. Anzak Kolordusu’nun bir tümeni Avustralya ile Yeni Zelandalı askerlerden, diğer tümeni ise Avustralyalı askerlerden oluşmuştur. Düşmanın bu kuruluşu içinde; 60 tabur ve 40 topçu bataryası vardı. Ayrıca, 72 uçağı ile çıkarmayı denizden destekleyecek çok sayıda savaş, nakliye, çıkarma sandalları ve çeşitli gemileri bulunmaktaydı. Mayıs ayında, İtilaf Devletlerinin kara ordusuna bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayı katılmıştır.

25 Nisan 1915 sabahı Müttefik kuvvetler, Seddülbahir ve Arıburnu’na donanmanın ateş desteği altında asker çıkarmaya başladılar. Bu arada düşman gemiler Saroz Körfezi ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Beşike’deki Türk mevzilerini de bombardımana başladı. Saroz’a ve Kumkale’ye aldatma amacıyla asker çıkarıldı ise de, aynı günün gecesi bu askerler geriye çekilmiştir.

Seddülbahir Çıkarması ve Muharebeleri:

25 Nisan sabahı, İngiliz 29 ncu Tümen’i donanmanın yoğun ateş desteğinde Seddülbahir’de, kapalı adları ile anılan beş ayrı yere (Y:Sarıtepe güneyi, X:İkiz koyu, X:Teke koyu, V: Ertuğrul koyu, S:Morto koyu) çıkarma harekatına başladı. İlk hedef olarak Alçıtepe ele geçirilecek, Kilitbahir platosu’na ilerlenerek, merkez tabyaları susturulacak, boğaz giriş bölgesi elde edilecekti. Bu bölgeyi Yarbay Hafız Kadri komutasındaki 26 ncı Alay’ın Binbaşı Mahmut Sabri’nin komuta ettiği 3 ncü Tabur’u savunuyordu.

Donanmanın üstün ateş desteğinde, Seddülbahir kıyılarına çıkarma yapan İngiliz kuvvetleri, bu kıyıları savunan kahraman Türk askerinin çok şiddetli mukavemeti ile karşılaştılar. Takım ve manga kuvvetinde küçük birlikler halinde tertiplenen Türk birliklerinin açtıkları ateş sonucu, binlerce İngiliz askerinin cesetleri sahilleri doldurmuştu. Ezineli Yahya Çavuş, takımıyla Ertuğrul Koyu’nu 12 saat savunmuş, çıkarma yapan düşmanı perişan etmiştir. 25 ve 26 Nisan günlerinde, kahraman Türk askerinin bu direniş karşısında çok büyük zayiat veren İngiliz kuvvetleri bekledikleri başarıyı elde edememiş ve hedefleri olan Alçı Tepe’yi ele geçirememişlerdi. Ancak, donanmanın ateş desteği ve takviyeler ile kıyıda tutunabilmişlerdir.

Seddülbahir Muharebeleri:

1 nci Kirte Muharebesi (28/30 Nisan 1915): Alçı Tepe’yi ele geçirmek için 2 İngiliz, 1 Fransız tugayından oluşan 14.000 kişilik düşman ordusunun başlattığı taarruz, Türk askerinin savunması karşısında başarısızlığa uğramıştır. Bu muharebede 3.000 kayıp veren düşman, ilk mevzilerine geri dönmek zorunda kalmıştır.

2 nci Kirte Muharebesi (06/08 Mayıs 1915): Müttefik kuvvetlerin Kitre köyü ve Alçı Tepe’yi ele geçirmek için 2 tümenle başlattıkları taarruz, Türk birliklerinin karşı taarruzlarıyla geri püskürtüldü. Düşman bu muharebede 8.500 askerini kaybetti.

3 ncü Kitre Muharebesi (04/06 Haziran 1915): Arıburnu cephesi’nde Türk birliklerinin 19 Mayıs’ta başlattığı taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. Türk birlikleri bu muharebede çok ağır kayıp verdi. Müttefik kuvvetlerin komutanı General Hamilton bu durumdan yararlanarak, Yassıtepe-Alçıtepe hedeflerini ele geçirmek gayesi ile taarruza karar verdi. Taarruzunun ara hedefi olarak üçüncü defa Kitre köyü’nü seçti. 61.000 kişilik İngiliz ve Fransız kuvvetleri mevzilerimize 200-400 m. kadar girme yapmışsa da Türk ihtiyat birlikleri devreye girerek kısa zamanda bu girmeleri durdurmuştur. İngilizler tarafından ilk defa cephede zırhlı muharebe aracı bu muharebede kullanılmıştır.

1 nci Kerevizderesi Muharebesi (21/22 Haziran 1915): Bu muharebe, Fransız Kolordusu’nun başlattığı mahdut hedefli bir taarruzdur.

Maksat, Kerevizderesi sırtlarını ele geçirmekti. Türk savunması karşısında Fransız taarruzları bir sonuç vermemiştir. Türk birliklerin kaybı 6.00, Fransızların ise 2.500 dür.

Zığındere Muharebesi (28 Haziran/05 Temmuz 1915): Zığındere, Çanakkale Savaş’ının en kanlı ve zayiatın en fazla olduğu bir muharebesidir. Zığındere’yi ele geçirmek isteyen düşmanın başlattığı taarruzda, donanması ve topçusu hedef ayırımı yapmadan, Zığındere’de bulunan sahra hastanesi ve sargı yerlerini bombalamış, çaresiz hasta ve yaralı askerlerimize çok ağır zayiat verdirmiş, çoğu da şehit olmuştur. İngilizler bu muharebede tasarladıkları hedefe varamamışlardır. Bu hastanede tedavi edilen, yaralı ve esir İngiliz askerlerinden birçoğu da bu bombardımanlar sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Sekiz gün, geceli gündüzlü süngü hücumlarıyla geçen Zığındere Muharebesi’nde 16.000 Türk askeri şehit olmuştur. Bu nedenle bu bölgeye Şehitler Sırtı adı verilmiştir. Aziz şehitlerimizin hatırasına, burada “Sargı Yeri Şehitler” abidesi yeralmaktadır.

2 nci Kerevizdere Muharebesi (12/13 Temmuz 1915): Kerevizderesi sırtlarını ele geçirmek için deniz ve kara topçularınca desteklenen, İngiliz ve Fransız tümenleri tarafından başlatılan bu taarruzda; Fransızlar 150-300 m. derinlikteki mevzileri işgal ettiler. Karşı taarruzlarımızla düşmanın daha fazla ilerlemesi durdurulmuştur.

Seddülbahir bölgedeki harekat, diğer bölgelerdeki harekat gibi, Ağustos ayından itibaren mevzii muharebesine dönüştü. Bu suretle düşman çıkarmadan itibaren ancak 3-4 kilometrelik bir arazi kesimini elde etmiş, hedefleri olan Alçıtepe ve Kirte’yi ele geçirmeye muvaffak olamayarak muharebenin sonuna kadar bir sahaya saplanıp kalmıştır.

Arıburnu Çıkarması:

5 nci Ordu Komutanı General Sanders’in kişisel değerlendirmesi ve savunma planlarına uyularak Arıburnu bölgesi Seddülbahir’de olduğu gibi, zayıf kuvvetlerle tutulmuştur. Yarbay Şefik (Aker)’in komutasındaki 27 nci Alay’ın Binbaşı İsmet’in komutasındaki 2 nci Tabur’u bu bölgeyi örtmek ve savunmakla görevlendirilmişti.

Çıkarma yapacak Anzak Kolordusu Komutanı General Birdwood’un planı; çıkarmaya müteakip, Kocaçimen-Conkbayırı-Kemalyeri-Kavak Tepe-Kabatepe hattını ele geçirmekti. Çıkarma Kabatepe Bölgesine planlanmıştı. 25 Nisan 1915 sabahı, muhripler karaya çıkacak Anzak askerlerini taşıyan tekneleri Kabatepe’nin 1.250 m. açığında bıraktılar. Akıntı veya rüzgar nedeni ile mi yoksa kılavuz hatası sonucu mu? Nedeni kesin bilinmez. İlk çıkarma dalgası hedeften saptı, planlanan yerin 1.500 m. kuzeyine, yani Arıburnu sahiline-sonradan Anzak Koyu olarak adlandırılan koy-yanaştı. Yanlış sahile çıkan Anzak askerleri şaşkınlık içinde idiler. Etrafı yüksek tepelerle çevrili bir alanda sanki kapana sıkışmışlardı. Türk tarafı da düşmanın bu sahile çıkacağına ihtimal vermemiş, bu nedenle sahil zayıf bir kuvvetle savunuluyordu. Az sayıdaki Mehmetçiğin şiddetli ve isabetli ateşleri ile kıyıya ilk çıkan bu düşman birliğinin tamamına yakını imha edilmiştir. İlerleyen saatlerde, donanmanın topçu ateşi desteğinde kıyıya çıkabilen çok sayıdaki düşman kuvveti; sayıları azalan, takviyelerin gelememesi ve cephanelerinin bitmesi üzerine çaresiz kalan askerlerimizin Conk Bayır’ına çekilmeleri üzerine, Arıburnu Sırtı’nı (Kanlı Sırt’ı, Kırmızı Sırt’ı ve Cesaret Tepe’yi) işgal etmiştir.

Gün ağarırken Arıburnu istikametinden top seslerinin gelmesi üzerine 19 ncu Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal bir çıkarma yapıldığını anlayarak durumu Ordu Komutanı’na bildirmişse de bir cevap alamadı. Durum çok kritikti, sahilde çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri bulunuyordu. Geniş bir sahile yayılmış 27 nci Alay çok zayiat vermişti. Düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe hattı ve uzantısını ele geçirmesi halinde telafisi mümkün olmayacak durumlarla karşılaşılacağı muhakkaktı. Bütün bunları düşünen Mustafa Kemal, Ordu’dan emir gelmemiş olmasına rağmen inisiyatifini kullanıp sorumluluğu yüklenerek, Yarbay Hüseyin Avni’nin komuta ettiği 57 nci Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe istikametinde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, kıyının gözetleme ve korunmasıyla görevli erlerin çekilmekte olduklarını gördü.







GONDEREN: Almira on 03/18/2010 14:56:58


http://www.ossulumoskee.nl/fotos/99/CanakkaleGecilmez!.jpg


Mustafa Kemal, çekilen erlere:

“- Niçin kaçıyorsunuz? dedim.

- Efendim düşman! dediler.

- Nerede?

- İşte, diye 261 Rakımlı Tepe’yi gösterdiler.

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 Rakımlı Tepe’ye yaklaşmış ve sakınmadan ilerliyordu. Şimdi durumu düşünün. Ben erler on dakika dinlensin diye kuvvetlerimi bırakmışım. Düşmanda bu tepeye gelmiş. Demek ki düşman bana benim elerimden daha yakın. Düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecektir. Kaçan erlere:

- Düşmandan kaçılmaz, dedim.

- Cephanemiz kalmadı, dediler.

- Cephaneniz yoksa, süngünüz var dedim ve bağırarak bunlara süngü taktırdım; yere yatırdım. Bu erler süngü takıp yere yatınca, düşman erleri de yattılar. Kazandığımız bu andır.”

Mustafa Kemal, karşı taarruza geçen birliklerin komutanlarına şu tarihi emrini vermişti. “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”

27 nci Alay’ın birlikleriyle takviye edilen 57 nci Alayı’ın yaptığı taarruz ve süngü hücumları sonucu, Anzak kuvvetleri çareyi kaçmakta buldular. Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood’un bütün planları alt üst olmuş, koca ve güçlü Anzak Kolordusu, dar bir kıyı bölgesinde bir kargaşa içinde üst üste yığılıp kalmıştı. Anzakların moralleri çökmüş, ümitleri sönmüştü.

“Kazandığımız bu andır.” Evet bu an, belki de Mustafa Kemal’i kaybedebileceğimiz bir andı. Avustralya Genel Valisi Emekli Tümgeneral Michael JEFFERY, 25 Nisan 2006 tarihinde Çanakkale Savaşları’nın 91 nci yıl dönümü nedeniyle Anzak Koyu’nda yapılan Şafak töreni konuşmasında “bu anı” şu şekilde anlatmıştır:

“25 Nisan’ın kalan bölümünde Anzaklar Gelibolu’da tutunabilmek için umutsuzca mücadele etmeye devam etti. Gün bitiminde ilk hedefleri ele geçirilmesinin hiçbir zaman gerçekleştirilemeyeceği açıkca görüldü.

Anzakların o gün kazanamamasının nedenlerinden biri, Düz Tepe’nin yamaçlarında Yüzbaşı Tulloch’a karşı savaşan Türk subayının hızlı düşünmesi ve kararlı eylemidir.

Tulloch baktığında, yaklaşık 700 metre mesafede, bir ağacın yanında, askerlerine emirler veren bir Türk sabayı gördü. Tulloch ona ateş etti fakat vuramadı. Bu subayın, 19. Türk Tümenini komuta eden; nihai Türk zaferinin mimari ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin saygı duyulan kurucusu olacak olan Yarbay Mustafa Kemal olduğuna inanılmaktadır”

Bu tarihten itibaren, harekat, 1915 Ağustos’una kadar dört ay süre ile Conkbayırı-Kocaçimentepe-Kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı taarruzları ve bilhassa geceleri yapılan süngü hücumları ile boğaz boğaza yakından boğuşmak suretiyle çok kanlı çarpışmalarla geçti.

Seddülbahir’de olduğu gibi Anzak Kolordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerden ancak 3-4 kilometre kadar bir arazi kesimini ele geçirmek imkanını bulabilmişler ve muharebenin sonuna kadar bu mevzilerde kalmışlardır.

25 Nisan’da 9 ncu ve 19 ncu Tümenler düşmanı denize dökmeğe muvaffak olamamışlarsa da ilerlemesine de meydan vermemişlerdi. 19 Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan günkü duruma müdahale etmesi ve 57 nci Alayın taarruzu, Çanakkale Muharebesi’nin kaderine ve sonucuna da çok etkili oldu. Bu hususta İngiliz harp tarihi yazarlarından General Oglander, Çanakkale Savaşı ile ilgili yazdığı eserinde, Yarbay Mustafa Kemal’in bu müdahalesiyle ilgili yazısının sonunu şöyle bağlamaktadır. “19 ncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan 1915’te Arıburnu civarındaki durumu derhal kavramış olmaları ve inisiyatifini kullanarak 57 nci Alay’la yaptığı taarruz, Çanakkale Muharebesi’nin sonucunu tayin etmiştir. Bir tümen komutanının üç ayrı yerde, kendi inisiyatifi ile giriştiği hareketler sonucu bir savaşın ve hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek az görülür.”



Gelişen duruma göre taktik ve idari gereklere cevap veremez durumda olan 5 nci Ordu birlikleri dört sanalkahve.com halinde yeniden teşkilandırıldı:

-Anadolu Grubu: Biga Yarımadası’ndaki birlikler,

-Güney Grubu: Seddülbahir Cephesi’ndeki birlikler. Komutanı Vehip Paşa (Esat Paşa’nın kardeşi)

-Kuzey Grubu: Sorumluluk bölgesi, kuzeyde Despot Liman’ından güneyde Kum Tepe’ye kadar uzanan alan. Komutanı Esat Paşa.

-Saroz Grubu.



Suvla Çıkarması, Anafartalar ve Conkbayırı Muharebeleri:



Suvla Çıkarması:

25 Nisan 1915 gününden, Ağustos ayı başlarına kadar geçen süre içinde müttefik kuvvetlerin gerek Seddülbahir ve gerekse Arıburnu Cephelerinde başarı elde edememeleri ve boğazı geriden düşürme imkanı bulamamaları sonucu, General Hamilton, Türk ordusunun gerilerine sarkmak ve onu çember içine alarak yok etmek için Büyük ve Küçük Kemikli arasındaki Suvla sahillerine kuvvet çıkarak, Anafartalar bölgesinde üçüncü bir cephe açmaya karar verdi.

Seddülbahir’de altı yere yapılan çıkarmalardan önemli dersler alınmış, bu defa 8-10 asker taşıyan küçük tekneler yerine her biri 500 asker ve 60 hayvan, top ve malzeme taşıyan özel çıkarma araçları yaptırılmıştı. Suvla Çıkarması tarihte o güne kadar yapılmış olan en büyük çıkarma harekatı olacaktı.

Suvla‘ya çıkarma yapan 9 ncu İngiliz Kolordusu’nun hedefi; Anzak Kolordusuyla koordineli olarak yapılacak bir taarruzla, Conkbayırı ve Kocaçimentepe blokunu ele geçirmek ve buradan ilerleyerek boğaza hakim olmaktı. 9 ncu İngiliz Kolordusu birlikleri 6-7 Ağustos gecesinden itibaren bölgeye çıkmaya başladı. Suvla’ya çıkan 22 İngiliz taburu, karşılarında 3-4 tabur kadar Türk kuvveti bulunduğu halde ilk iki gün hemen hemen hiçbir şey yapmadılar, oturup dinlendiler, destek birliklerinin gelmesini beklediler. İlk 24 saatte Suvla’da pek fazla bir değişiklik olmadı. İngiliz birlikleri sahilden ancak 2-3 km. kadar içeri girebilmişlerdi. Düşmanın bu hareketsizliği, ihtiyat birliklerimize süratle bu bölgeye yetişip, duruma müdahale etme fırsatı vermiştir.



Anafartalar Muharebesi:

Ordu Komutanı Sanders, Mustafa Kemal’i 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’te Anafartalar sanalkahve.com Komutanlığına atadı. Böylece Anafartalar bölgesinde toplanan bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal’e geçti.

Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı, Suvla’ya çıkarma yapan 9 ncu İngiliz Kolordusu’na karşı, 7 nci ve 12 nci Tümenlere karşı taarruz emri verdi. Her iki tümenin de taarruzu başarılı oldu ve İngiliz birlikleri bu karşı taarruzla geriye püskürtüldüler. Bu harekat sonunda Mustafa Kemal, “Gerçekte düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölü’ne kadar takip ederek orada tespit etmiştim” demiştir.



Conkbayırı Muharebesi:

9/10 Ağustos gecesi Anafartalar sanalkahve.com Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, takviyeli 8 nci Tümen’e, Anzak Kolordusu’na baskın tarzında taarruz emri verdi. Taarruz gecikiyordu. Derhal yanındakilerle birlikte hücuma kalkacak askerin önüne geçti.

Cesaret verici, teşvik edici kısa bir konuşmadan sonra “benim kırbaç sallayarak vereceğim işaret üzerine hemen, hepiniz düşmana atılacaksınız” emrini verdi. Çok kısa bir zaman sonra kırbacını sallamasının ardından subaylar, erler tereddütsüz bir şekilde düşmana saldırdılar. Bu esnada bir şarapnel parçası Mustafa Kemal’in göğsüne isabet etti. Parçalanan bu saat Büyük Komutan’ın hayatını kurtarmıştır.

Anzak Kolordusu’nun Komutanı Birdwood, Conkbayırı Muharebesi’nde M. Kemal’in karşısında kolordusunu bizzat yönetiyordu. Fakat gücü Mustafa Kemal’e yetmemişti. (General Birdwood, Atatürk’ün cenaze törenine 73 yaşında ve hasta olduğu halde katılarak ona takdir ve hayranlığını ortaya koymuştur) Bu muharebede düşman binlerce ölü ve yaralı vermiş, binlercesi de esir olmuştur.

Conkbayırı taarruzu sonunda Anzak birlikleri geri atılmış, Kocaçimen-Conkbayırı hattı emniyet alınmış, Anzak Kolordusu taarruz gücünü kaybetmiştir.

Anafartalar Muharebesi’nde ise İngilizlerin kesin sonuç umdukları kuşatma harekatı Türklerin başarılı savunma ve karşı taarruzları ile başarısızlığa uğratılmıştır. Bu iki muharebede 50.000 kişilik iki düşman kolordunun verdiği zayiat 18.000’dir. Diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar’da çekilme tarihi olan 20 Aralık 1915 gününe kadar harekat mevzi muharebesine dönüştü.

Mustafa Kemal’in rütbesi bu muharebelerden sonra Albaylığa yükseltilmiştir.

İngilizler 21-22 Ağustos’ta, ikinci kez Anafartalar’da ve 27 Ağustos’ta, Kayacık Ağılı’da teşebbüs ettikleri taarruz denemeleri yine hüsranla sonuçlanmıştır.

Türk askerinin kahramanlık destanları yarattığı Çanakkale Savaşı sonunda, İtilaf Devletleri ne denizden ne de karadan boğazı açamayarak yenilgilerini kabul etmiş, zaferi Türk süngülerine teslim etmek suretiyle 20 Aralık 1915’te Arıburnu ve Anafarta’dan, 9 Ocak 1916’da da Seddülbahir kesiminden çekilmişlerdir.



SONUÇ:

Çanakkale Savaşı Birinci Dünya Savaşı’nın 2-3 yıl daha uzamasına neden olmuştur. Müttefikler Birinci Dünya Savaşı’nda en büyük prestij, itibar kaybına Çanakkale’de uğradılar. Çarlık Rusya’nın Boğazlara hakim olma hayali gerçekleşmemiştir. Müttefiklerinin yardımından yoksun kalan Çarlık Rusya’da iç karışıklıklar artmış, Bolşevikler 1917 ihtilali ile Çarlık devrini kapamışlardır.



Çanakkale Zaferinin Türk Ulusu’na en büyük armağanı, kuşkusuz M.Kemal ATATÜRK’dür. Mustafa Kemal, yeni kurulan bir tümeni kısa zamanda modern bir kolordu ile muharebe edecek bir duruma getirmekle, yüksek bir teşkilatçı ve yetiştirici olduğunu göstermiştir. Durum ve araziyi kavramaktaki ustalığı, seri ve isabetli kararlar vermesi ve bu kararları azimle uygulaması, Mustafa Kemal’in sahip olduğu yüksek irade, bilgi ve kendine güvenin göstergesidir.



Çanakkale Zaferi, Balkan Savaşlarıyla içte ve dışta sarsılmış olan devlet prestijini kurtarıp güçlendirmiştir. Çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu içinde Türk ulusunun hala gücünü ve dinamizmini koruduğunu göstermiştir. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü ve başlangıcı olmuştur.



Çanakkale Savaşı’nda binlerce üniversiteli-aydın Türk kaybedilmiş, bu kaybın olumsuz etkileri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Türkiye’sinde görülmüştür.



Çanakkale Savaşı, sömürgelerinde İngiltere ve Fransa’nın askeri ve siyasi prestijini sarsmış, sömürgelerde bağımsızlık ve özgürlük akımının doğmasına neden olmuştur. Avustralya ve Yeni Zelandalıların milli bilinçlerinin oluşmasında etken olmuştur.



Çanakkale Muharebeleri’ne Türkler 310.000, İngilizler 460.000, Fransızlar 79.00 kişilik kuvvetlerle katılmışlardır. Türkler 57.263’ü şehit, geriye kalanı yaralı, hastanede, esir ve kayıp olmak üzere 250.00 zayiat vermişlerdir. İngiliz ve Fransız kayıpları ise; ölü, yaralı, esir ve kayıp olmak üzere 252.000 dır.



Çanakkale’de Türklerin savaştığı milletler, cephede; İngiliz, Fransız, Senegalli, Cezayirli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintliler, Sikh, Pahtan, Madrasi, Maori, Jatlar, Gurkalar, Baratongalar, cephe gerisinde; Yunanlılar, Mısırlılar, Yahudiler.




ÇANAKKALE DESTANINI YARATAN BAŞTA BÜYÜK ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLMAK ÜZERE, TÜM ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİ RAHMET VE SAYGIYLA ANIYORUZ.


Back To Top




GONDEREN: Almira on 03/18/2010 15:24:09


http://www.ilknokta.com/urun/D/91741.jpg

Çanakkale

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyorum düşmana karşı
Of!gençliğim eyvah

Şu boğaz harbi nedir
Var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Şuheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar
O rüku olmasa
Dünyada eğilmez başlar

Yaralanmış tertemiz
Alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya rab
Ne güneşler batıyor
Ey bu topraklar için
Toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek
Öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki
Kanın kurtarıyor tevhid'i
Bedr'in aslanları ancak
Bu kadar şanlı idi

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı
Beriden zelzeleler kaldırıyor A'mâkı
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam
Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam
Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir ya rab savrulur enkaaz-ı beşer
Kafa göz gövde bacak kol çene parmak
Boşanır sırtlara vâdilere sağanak sağanak

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of!gençliğim eyvah

Kılıç arslan gibi iclâline ettin hayran
Sen ki islam'ı kuşatmış doğuyorken hüsran
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın
Sen ki rûhunla beraber gezer ecrâmı adın
Sen ki A'sâra gömülsen taşacaksın .heyhât
Sana gelmez bu ufuklar seni almaz bu cihât
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehid oğlu şehid isteme benden makber
Sana âgûşunu açmış duruyor peygamber

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı
Beriden zelzeleler kaldırıyor A'mâkı
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam
Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam
Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir ya rab savrulur enkaaz-ı beşer
Kafa göz gövde bacak kol çene parmak
Boşanır sırtlara vâdilere sağanak sağanak

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of!gençliğim eyvah


(Gelibolu yamaçlarında yazıldı.)

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil Onan



Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.

Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...

Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...

Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,

Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,

Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?

Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;

“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rüku olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...

Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...

Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...

Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.


MEHMET AKİF ERSOY




Back To Top




GONDEREN: ates on 03/18/2010 15:32:32


ŞANLI ORDUNUN ŞANLI EVLATLARIYIZ BU VATAN BİZİM BU VATAN HEPİMİZİN YÜREĞİNE SAĞLIK ARKADŞIM YAZILARIN İÇİN





--------------------------------------------------------------
Bazen dünyayı içime sığdıracak kadar genişliyor yüreğim.. Bazen de..
Back To Top




GONDEREN: Almira on 03/18/2010 15:39:20


Bu vatan için binlerce kişinin kahramanca öldüğü . Bu milletin her alandaki kayıplarının başlangıcı. Bu savaşı her halde Mehmet Akif Ersoy‘dan daha iyi anlatan birisi olamaz.

Neden bizim milletimizden de uluslararası bilim adamları, doktorlar, mühendisler çıkmadığını, sürekli en meşhur dolandırıcıların, vatan hainlerinin bizden çıktığını sorguladığım günlerden birinde bana “Bu milletin onurlu,vatanını seven, eğitimli, gençleri Çanakkale’de şehit oldu, kızım.” demişlerdi.

http://www.defterk.com/upload/resimler/hay/1236893682mehmet_akif_ersoy.gif



“OY ÇANAKKALE OY!..”

Zaman zaman sohbetlerde: “Neden bizden de bilim adamı çokça yetişmez? Diğer ülkelerden ne farkımız var? Bizde hiç mi aydın yetişmemiş?” yollu yakınmalarımız olur. Aynı soruyu kendisi de bir bilim adamı olan Toygar AKMAN üniversite öğrenciliği yıllarında babasına sormuş. Babası da cevap niteliğinde olmak üzere öğretmenliğe yeni başladığı yıllardaki hatıralarından bir bölümünü anlatıyor:

“Çanakkale Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü o günlerde Sirkeci İstasyonu’ndan hergün asker dolusu trenler Trakya yönüne doğru hareket ederdi. Sarayburnu İskelesi’nden de asker dolu koca koca gemiler Çanakkale’ye doğru denize açılırdı. Bütün İstanbul halkı bu kahraman askerleri göz yaşları içinde uğurladık. Giden gemiler ve trenler daima boş olarak döner ve gidenlerden de kısa bir süre sonra haber alınamazdı.”

Babam göz yaşlarını silerek devam etti:

“O günlerin birinde İstanbul Erkek Lisesi’nin bir dokuzuncu sınıfında ders veriyordum. Sınıfın kapısı iki defa tıklatıldıktan sonra açıldı ve içeriye müdür muavini ile kalpaklı bir binbaşı girdi. Sert bir asker selâmı çaktı. Ben de ayağa kalkarak kendilerini selâmladım. Daha ziyaret sebebini sormadan, binbaşı bana baktı ve tok bir sesle:

-Muallim Bey! Memleket, evlâd-ı vatandan hizmet bekler, dedikten sonra sınıfa döndü ve arka sıralarda oturan uzun boylu öğrencilere, “Sen gel, sen gel, sen de gel!” diye seslenerek, öğrencileri toplamaya başlamıştı. Önde oturanlar, kendilerinin de alınması için, oturdukları sırada dik durmaya ya da ayaklarının ucuna basarak uzun boylu görünmeye çalışıyorlardı. Binbaşı bu öğrencilere acı acı gülümseyerek sırtlarını okşayıp topladığı öğrencileri alıp, geride kalan bizlere sert bir asker selâmı vererek çıkarak gitti. Sınıfta öylece kalakalmıştım. Diğer sınıflardan toplananlarla beraber bizim öğrencileri Selimîye Kışlası’na götürmüşler. Gidenlerin arkadaşlarına gönderdikleri mektuplardan, orada makineli tüfek eğitimi aldıklarını, üç aylık eğitim süresi bitince Çanakkale’ye gideceklerini öğreniyorduk. Üç ay sonra ise kendilerinden hiç haber alınamadı.” Rahmetli babam sözlerinin burasında durmuş, dopdolu gözleriyle bana bakarak:

“Gidenlerin hiçbiri geri gelmedi. Hepsi de dokuzuncu sınıf öğrencisi idi. İstanbullular dokuzuncu sınıfa kadar gelmiş bütün okuyan evlâtlarını şehit verdiler. Geriye kalanlar oldu ise onlar da Yemen’de ve İstiklâl Harbi’nde şehit düştü. İstanbul daha ne verecekti ki evlâdım. O zamana kadar memlekette aydının harman olduğu yer İstanbul’du. Memlekette aydın mı kaldı a oğul? Pınarlar kurudu, pınarlar!.. Sen ne sorarsın!”

Back To Top




GONDEREN: Almira on 03/18/2010 15:58:36



http://www.egitimkilavuzu.com/io/images/stories/canakkale2yn7.png



Çanakkale Savaşı ile ilgili seçme sözler..


“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

M. Kemal ATATÜRK
.

“Harpte iki meş’um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.”

İngiliz Başbakanı Asquith
.

“Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum.”

Churchill
.

"Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”

Churchill
.

“... Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşmamn taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.” [439]

Alman Generali Liman von Sanders
.

“Avrupa’da hizbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklierle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.”

General Tawshend
.

“Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu.”

General Fahri BELEN
.

“Müttefiklerin gayreti kalmamıştır. Türkiye insan menbalarını (kaynaklarını) sarf ederek bitab (bitkin) kalmış, müttefikler, hissolunur derecede zayıflamamışlardır. Fakat Çanakkale Muharebesi’nin Rusya’nın akibeti ve Balkanlar’daki tesiriyle Türkler müteselli olabilirler.”

Larşer
.

“... Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, Ingilizler için felaket olmuştur.... Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, Ingilizler kendileriyle dövüştükten sonra bittecrübe anlamışlardır.”

Ingiliz Generali Oglander
.

“Yenilmez Ingiliz donanmasının uğradığı akibetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz’dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi Istanbul’a getirmek planının şansı çok azdı.”

General Fahri BELEN
.

“Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avusturalyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı.”

Avustralyalı Yarbay D. M. HORNER
.

“Çanakkale Savaşları, savaşa İngiliz bayrağı altında katılan Yeni Zelanda’nın uluslaşma sürecine çok önemli katkılarda bulunmuştur. 1915’te Yeni Zelandalılar, kimliklerini İngiliz İmparatorluğu içerisinde tanımlamaktaydılar ve bağımsızlık kazanmak gibi istekleri yoktu.”

Yeni Zelandalı Prof. Dr. J. PHİLLIPS
.

“Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarımn başlangıcı ve ilk örneğidir.”

Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo MIKI
.

“Avrupa diplomasisinin çıkmazlarında ihtiyatla yolunu arayan ve Avrupa devletleri’nin birbirine düşmüş meclislerinde kendi lehinde fırsatlar kollamaya çalışan ürkek ve tereddütler içindeki Osmanlı, artık yerini, dimdik adeta mağrur ve kendine güvenen, kendi hayatını yaşamaya azmetmiş, Hristiyan düşmanlarına tam bir istihfafla bakan şahsiyete bırakmıştı.”

Alan Moorhead
.

“Çanakkale Boğazı’ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Martı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu ciddiyetini koruyordu.”

Robert Rhodes James
.

“Çanakkale Müharebelerinde Türk ordusunun başında daha başlangıçtan itibaren orayı, üç kez ve yalnız kendi inisiyatifiyle kurtarmış olan Türk Başbuğu (Atatürk) bulunmuş olsaydı, bu gün tarih, bir Çanakkale Savaşı yerine, karaya ayak basmasıyla beraber, akim kalan bir Çanakkale teşebbüsünden bahsederdi.”

M. Şevki YAZMAN
.

“Çanakkale fecayi’ine (çok acıklı olaylarına) ait mesuliyetin, her iki taraftan hangisine ait ve raci olduğu keyfiyeti henüz tahakkuk edemediyse de, bahri hücumun (deniz hücumu) altında mündemiç (saklı) olan hakayik (gerçekler), o kadar basittir ki, bu hususta en müptedi (ilkel) olanlar bile bunu anlarlar.
Biz en müşkülü’l-icra (yapılması zor) harekete tasaddi ettik (başladık) ve esas noktalara dair maluunatı sahiha (gerçek bilgiler) elde etmeden evvel mutadımız (adetimiz) olduğu üzere, düşmanı hakir (küçük) görerek, böyle bir külfetli işe sarıldık. Neticedeyse, herkesin kabul ve itiraf edeceği bir hezimete, mağlubiyete uğradık ki, bunun izin, hiçte şikayete hakkımız yoktur.

18 Martta mağlup olduk. Bu bapta tevile felana (başka anlam vermeye falan) hacet yoktur.”
İngiliz Yazar Ellis Ashmit BARTLETT
.

“Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.”

Sami Paşazade Sezai
Back To Top
11/24/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***