REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1378 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: andromeda on 01/11/2010 18:52:57




“Bugünün işini yarına bırakma” diye evrensel bir ilke gözümüzün önünde dururken erteleyerek yaşıyoruz hayatı. Bir şeyleri, birilerini sürekli erteliyoruz. Şimdi yapmasam ne olur ki, diyoruz, nasılsa olacak. Biraz beklese ne çıkar ki, diyoruz zaten şimdiye kadar beklemiş. Bugün yapmasam ne olur ki diyoruz, Tanrı’nın günlerinin sonu mu geldi? Tanrı’nın günlerinin sonu gelir mi gelmez mi, belli değil ama ertelenen işi yapmaya bir türlü sıra gelmediği kesin. Nereden mi belli? Başladığımız işi bitirememekten…

Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da Türklerin başladıkları işi bir türlü bitiremediklerinden yakınır. Türk gibi başlayıp İngiliz gibi bitirsek hiçbir sorunumuz kalmazdı der. Biraz doğru galiba. Türk gibi başlayıp Türk gibi yarıda bırakıyoruz.

Belki de çocukluktan başlıyor her şey. Daha ilkokul sıralarında. Anne babamız, hadi evladım, ders çalış dediğinde, tamam anne şu film bitsin hemen başlayacağım, tamam baba, reklamlardan sonra çalışma odamdayım. Ne film bitiyor, ne reklamın sonu geliyor. Oturduğu yerden saatlerce kalkmıyor çocuklarımız. Sonra bir de bakıyoruz gecenin yarısı gelmiş, sabah okul var. Oldu mu ya?

Gençlerimizde de var aynı erteleme duygusu. Zaman hızla geçtiği halde, hiç bitmeyecekmişçesine erteleyip dururlar habire yapacakları işi. Her sınav öncesi dönüp dururlar ders notlarının etrafında. Bir türlü yaklaşmaya cesaret edemezler. Çalışmak seremoniye dönüştürüldüğü için ertelemenin bütün yolları aranıp bulunur. Her ertelemenin sayısız bahanesi, her tembelliğin sayısız gerekçesi vardır nasılsa.

Çalışmalarımızı ertelemiyoruz sadece, sorunlarımızı da erteliyoruz. Dişimiz ağrıyor örneğin, aman geçer diyoruz. Öteki gün ağrı beynimize vuruyor, sabaha kadar uyuyamadığımız halde, bir ağrı kesiciyle erteliyoruz diş çekimini. Bir ara fırsat bulup çektiririm, ne olacak diyoruz. Ağrı hafifleyince sorun halloldu diye düşünüyoruz. Öyle değil oysa. Kendisi çürümekle kalmıyor dişin, etrafındakileri de sarıyor, sallıyor, yerinden ediyor zamanla. Bu sebepten, kırkından sonra hepimizin ağzında bir külçe yapma diş, bazen içtiğimiz çorbanın tam içine düşüyor ya!

Politikacılarımız da böyle. Nasılsa çözülür deyip yüz yıl önce erteledikleri sorunlar, büsbütün üstesinden gelinemez boyutlara ulaşınca ya torunlarının başına bela oluyor yahut kanserleştiği için yıkıp yok ediyor onları. Sorunlar bir nesilden ötekine katlanıp büyüyor. Dedelerin günahını torunlar çekiyor böylece. Doğan her çocuk kendisine bırakılmış sayısız ertelemenin kurbanı, borçlusu olarak hayata bir sıfır yenik başlıyor ve bu kısır döngünün bir türlü ardı arkası gelmiyor.

Aman ne ki, canım, nasılsa yaparım dediğimiz o küçücük, o minicik işlerle geçiyor ömrümüz ve sonra bir de bakıyoruz ki sadece önümüzdeki iş değil ertelenen hayatın ta kendisi. Bir kereye mahsus verilmiş olan o en değerli varlık ertelenerek tüketilmiş, ortada kocaman bir boşluk var. Koskoca bir ömür, ertelenerek geçen günlerin toplamına dönüşmüş.

Az sonra yapacağım dediğimiz iş, minik bir erteleme içgüdüsüyle hayatı az sonraya dönüştüren kocaman bir yokluk toplamına dönüşüyor, haberimiz yok!





--------------------------------------------------------------
*cesaretin bittiği yerde esaret başlar *
12/28/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***