Toplam bakislar: 1518 - Toplam yanitlar: 0 |
|
GONDEREN: Almira on 01/09/2010 02:28:43 |
|
Roman ve Yalnızlık
Her yazı türünün ayrı bir tadı, gizemi, çekiciliği var. Bazı yazılar sizi haykırmaya, konuşmaya, düşünmeye, gülmeye bazıları da yalnızlığa ve hüzne sürükler. Ben galiba son zamanlar da yalnızlığa ve hüzne sürüklenenlerdenim. Zira insanı yalnızlığın kuru iklimine hapseden romanları daha çok okumaya başladım. Zaten roman türünün ruhunda da yalnızlık yok mu? Alırsınız elinize romanı, çekilirsiniz evinizin ıssız bir köşesine. Sizi soyutlar çevrenizden. Romanın sanal dünyasıyla karşı karşıyasınız artık. Bulunduğunuz mekândan elinizdeki yazıların büyüsüyle gözünüzün önünde canlanan hayali dünyaya dalarsınız. Günlük hayatta hiç tanımadığınız veya hiçbir zaman tanıyamayacağınız kahramanlarla karşılaşırsınız. Geçmişe yolculuk yapabileceğiniz gibi geleceğe yelken de açabilirsiniz. Romanın konusuna göre bazen tarihin tozlu sayfalarında gezinip tarihi şahsiyetleri, isimsiz kahramanları, savaşların acımasızlığını görürsünüz. Bazen de çileli aşklara, bunalımlara, kan davalarına, haksızlıklara, yoksulluklara tanık olursunuz. İçiniz burkulur. Onların yaşadıklarına kelimelerin sihirli dünyasında ortak olursunuz. Kimine sırdaş olursunuz, kimine kızarsınız, kimini de aşk derecesinde seversiniz. Gitmediğiniz yerleri tanıyabilir veya Kaf Dağı'nın ardındaki gizemli ülkelere yolculuk yapabilirsiniz. İnsanların yaşadığı mekânların onları nasıl etkilediğine tanık olursunuz. Bu satırları yazarken bile insan bulunduğu ortamdan ayrılıyor. Gerçek âlemden ayrılarak yalnızlaşıyor. Roman sizin iç âleminizdeki toprakları sürüyor, işliyor. Yeni yeni insanî hasletleri ortaya çıkarıyor. Çevrenizdeki insanlardan farklı oluyorsunuz. Romanın hayali âleminden, gerçek hayata döndüğünüzde kendinizi romanın derinliğinden uyanmış olarak görebilirsiniz. Çünkü siz romanın gerçekliğinde yaşarken gerçek dünyanızda birçok şey değişmiştir. Siz insanları farklı değerlendirdiğiniz gibi insanlar da sizi farklı değerlendirir. Onlar size “kafayı yemiş”, siz de onlara “düşünmeyenler” ve “duygulanmayanlar” gözüyle bakarsınız. Yani yalnızlaşırsınız. Artık biz yoktur. Sen ve diğerleri vardır. Bundan dolayı değil midir ki kimi yazarlar, kitap okurken en kuytu yerleri, kimileri de insanlardan kaçarak büyük ağaçların üzerini tercih ediyorlar. Mekânda yalnızlaşırken kendi iklimlerine kapı açıyorlar. N. Fazıl Adalar’da geniş ağaçların üzerinde gözleri kan çanağına dönene kadar kitap okuyordu. Tolstoy, Savaş ve Barışı yazarken kahramanlarından etkilenerek hüngür hüngür ağlıyordu. Maksim Gorki Tolstoy’un romanlarını okurken büyülendiğini söylüyordu. Ve daha niceleri romanın yalnızlığında yalnızlaşıyordu. Erdal Altun
|
|
|