Yunus'un Şiirlerinde Sevgi Hoşgörü ve Barış
Yunus’un öğretisi, insanları dostluğa ve kardeşliğe, birbirlerini anlamaya, birbirlerine zulmetmemeye, hoşgörüye, barışa ve sükûna çağırır. Samuel Huntington’un medeniyetler çatışması tezinin ağırlık kazandığı ve onu haklı çıkaracak bir takım nişanelerin görüldüğü şu zamanda, bu çatışmalardan ve dumanlı havadan kaçıp kendimizi Yunus’un deryasına bıraktığımızda, insanoğlunun aslından uzaklaşıp ve aşağıların aşağısına düştüğünü, sevgiden ve şefkatten ne kadar uzaklaştığını farkediyoruz. Ama yine de ümitsizliğe kapılmıyor ve bu sevgi, hoşgörü ve barış fakirlerini Yunus’un iklimine davet ediyoruz. Düşmanını bile dost gözüyle gören ve düşmanlığı içindeki düşmanlık duygusuna karşı kullanmayı öğütleyen Yunus ne güzel demiştir;
Biz kimseye kin tutmayız ağyar dahi dosttur bize
Nerde ıssızlık var ise mahalle vü şardır bize
Adımız miskindir düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem birdir bize
İnsanları birbirine karşı emniyete, güvene ve asayişe, dürüstlüğe davet ederken, başkaları için tuzak kuran, fenalık ve kötülük düşünenleri uyarırken şöyle seslenir;
Zinhâr gönül evinde tutma yaman endişe
Berikiyçün kuyu kazan âkıbet kendi düşe
İnsanoğlunu, şerre ve fenalığa sevkeden nefis ve şeytanı, en kuvvetli düşman olarak bilen Yunus, şayet kavga edilecekse düşman olarak nefsin yeterli olduğunu ifade ederken;
Hakikate bakar isen nefsin sana düşman yeter
Var imdi git nefsin ile vuruş savaş tokuş yürü
Yunus, kendi mektebinin düsturlarını şiirlerinde tavsif ederken kaba-saba, insanlıktan nasibini almamış, ahlâk ve terbiyeden uzak kimselerin, kabalıkları hatta onların tecavüzlerinin dahi karşısında, İsa peygamberin Kitab-ı Mukaddes’te “sana bir kimse sille vurursa öbür yüzünü çevir” öğüdünde olduğu gibi davranmayı ve buna hiç aldırmamayı tavsiye eder;
Dövene elsiz gerek sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek sen derviş olamazsın
Sevgi ve hoşgörüyü hayatına hayat yapan Yunus, bir gönül kazanmanın hacca gitmek kadar sevablı ve mühim olduğunu, gönül tahtında Allah’ın bulunduğunu ve bu makamın hiç bir surette incitilmemesi gerektiğini, kalp kırıp gönül yıkmanın Kabetullah’a zarar vermekle eşit, gönül yıkan kimsenin iki dünyadada bahtsız olacağını vurgularken şöyle seslenir;
Aksakallı bir koca bilemez hâli nice
Emek vermesin hacce bir gönül yıkar ise
Gönül Çalab’ın tahtı Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise
Yüz kez hacca vardın ise yüz kez kaza kıldın ise
Bir kez gönül yıktın ise gerektir çekesin âhı
Sorun bana aklı eren gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ
Ben eydürem gönül yeğdir gönüldür hakkın durağı
Cennet maksadıyla yaşamını idame ettiren ve bu hedef için çaba sarfeden âdemoğluna, cennet sermayesinin bir gönlü tamir etmek ve bir kalp ele geçirmek olabileceğini nasihat eder. Bunu, diğer farz olan ibadetlerle aynı tutan Yunus, yetmiş iki milletin dahi elini yüzünü yıkadığını, suretin çok da mühim olmadığını siretin pak, niyetin halisliğinin önemini anlatırken, âşıklar, gerçek sevenler safına sadık bir insan olarak girmenin yolunun kalp çizgisinden ve gönül elde etmekten geçtiğini, hiç bir milleti birbirinden ayırmadan, onları yaratandan dolayı, teh-i kalpten sevmenin vücubunu hatırlatır. İbadet ve taatin de, ancak gönüllere karşı şefkatli ve mihribanca davranmanın neticesinde anlam kazanacağını, bütün insanlığa bir gözle bakmanın ırk, din, renk, milliyet mefhumlarının öne çıkarılmaması gerektiğine inanan bu arif, böyle düşünmeyen kimselerin hakikate karşı durduklarını söyler;
Yunus ferâizdir tutgıl gönüller evini yapgıl
Hakk bulmayı diler isen gönüllerde kur tuzağı
Uçmak uçmak dediğin girmeyi dilediğin
Uçmağın sermayesi bir gönül etmek gerek
Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında tamam olasın sâdık
Bir kez gönül yıktın ise şol kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil
Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikate âsidir
On üçüncü yüzyılın bu hakikat aşığı, insanın dünyaya geliş gayesinin sevgi, muhabbet, barış ve hoşgörmek olduğunu, hiç bir surette kavga ve gürültünün müşkilleri çözmede bir vesile olamayacağını, tanışıp kaynaşmayla meselelerin halledilebileceğini, dünyaya geliş maksadının insanlar arasında fasıl değil vasıl sağlamak olduğunu, fena ender fena olan dünyanın, bu kara kâsenin, süslenip delikanlılara genç görünmeye çalışan dul, ihtiyar kadının hiç kimseye vefa etmediğini ifade ederken, kısa ömürde en kazançlı ve bereketli ticaretin gönül ele geçirmek olacağını söyler;
Ben geldim sevgi için gönüller dost avı için
Ben gelmedim davâ için gönüller yapmaya geldim
Gelin biz tanışalım işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim dünyada kimse kalmaz