Yeryüzündeki birçok cümle içinde benim canımı en yakanlarından biri, bir
kadından duyacağım şu kısa cümledir.
- Erkekler benden korkuyor.
Bunu duyduğumda, 'yalnız bir kadınla' karşı karşıya olduğumu anlarım.
Mutsuz olduğunu da...
Son zamanlarda, beğendiği erkeklerden istediği cevapları alamadığını da...
Akşam çökerken, karlı dağların arasından ilerleyen adam ıssız bir yamaca
dayanmış bir ev görür.
Eve yaklaştığında kapı açılır ve elinde tüfeğiyle, düşman bakışlı genç bir
kadın belirir.
- Hemen git buradan, der, yoksa ateş ederim.
Adam yorgundur, açtır, uykusuzdur, yaralıdır.
Sadece o geceyi geçirecek bir yer aradığını, kötü bir niyeti olmadığını
anlatmaya çalışır ama kadın hep aynı cümleyi tekrarlamaktadır.
- Hemen git buradan, yoksa ateş ederim.
Kadının kararlı olduğunu gören adam çaresizce arkasını dönüp yürümeye
başlar. Kadın, ya adamın yıkılmak üzere olduğunu anlatan bitkin yürüyüşüne
acıdığından ya da adamın gerçekten sığınmaktan başka bir niyeti olmadığını
sezdiğinden arkasından seslenerek çağırır.
- Gel.
Adamı eve alır. İçerde bir de bebek vardır.
Yemek ısıtıp adama verir. Sonra ona, alet edevatın durduğu soğuk bir odada
yer gösterir.
Adam o kadar yorgundur ki, bir yatağın olmamasına aldırmaz, yere bir
battaniye serip yatar.
Biraz sonra kapısı açılır ve geceliğiyle kadın gözükür.
- İstersen, der, içerde yatabilirsin.
Adam eşyalarını toplayıp içeri girer, kadının yatak odasında ne yapacağını
bilemeden ayakta durur.
Kadın, adama bakar,
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?
Adam kadının yanına yatar, kadına sarılır. O halde birlikte uyurlar.
Amerikan İç Savaşı'nda yaşanan dramları anlatan filmdeki birçok acı içinde
galiba beni en çok etkileyen, kocası savaşa gittikten sonra o dağ başında
yapayalnız yaşayan kadının o cümlesi oldu.
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?
Acaba kaç kadın, sadece bir sarılışı özlediği için aslında pek de istemediği
sevişmelere razı olmuştur?
Acaba kaç kere, sarılıştan sevişmeye, şefkatten şiddete çok geniş bir
yelpazeye yayılmış olan tensel arzularının çeşitliliğini, sadece bir tek
tensel arzu bilen erkeklere anlatamadıkları için, erkeklerin sevişme
isteklerine evet deyip, o sevişme içinden kendi ihtiyaçlarını almışlardır?
Hem ruhları hem tenleri, duyguların ve dokunuşların binbir çeşidine açık ve
duyarlı olan kadınlar hayatın içinde tek başlarına kaldıklarında,
hissettikleri yalnızlık bir erkeğinkinden çok daha yoğun ve derin olur.
Erkeklerin duygu ve ten dünyası geniş bir çimenlik gibi dümdüz uzanırken
onlarınki, içinde çiçeklerin, ağaçların, sarmaşıkların, çeşitli otların,
bitkilerin büyüdüğü karmaşık bir bahçe gibi yayılır, bu bahçeye bir el
değmediğinde yabanileşip vahşileşir, birçok duygu yeterince sulanmadığında
solgunlaşır, sarmaşıklar zehirli bir telaşla etrafa yayılır.
İçlerinde gezdirdikleri o ıssız bahçelerden yükselen yabanyemişi kokularının
keskinliğini, seslerinin hafifçe solduğunu, neşeli gülüşlerin altında bir
hüznün ve asla itiraf edilmek istenmeyen bir ürkekliğin fısıltısının
titreştiğini hissedersiniz.
Çalınmayan bir piyano gibi dururlar hayatın içinde, tuşlarının
tozlanacağından, bir daha hiçbir zaman o eski parlak tınılarının
duyulmayacağından endişe ederler.
Geceleyin, gün boyu hangi kimlikle dolaşıyorlarsa o kimlikten soyunup yalnız
bir kadın olduklarında, yataklarına yorgunca otururlar.
Yatağın kenarında, yorganın altına girmeden önce bir an hayatlarını
düşünürler.
Bir yerde bir hata yapmış olduklarına dair isimsiz ve nedensiz bir pişmanlık
belirir içlerinde.
Bütün o ruhsal ve tensel istekleri onlara birer düşman gibi gözükür.
O istekleri zaman zaman inkar etmek isterler ama hiçbir zaman başarılı
olamazlar.
Ve bazen, yalnızlıktan ürküp, asla yapmayacaklarına inandıkları yanlışları
yaparlar.
Yeryüzündeki birçok cümle içinde benim canımı en yakanlarından biri, bir
kadından duyacağım şu kısa cümledir.
- Erkekler benden korkuyor.
Bunu duyduğumda, 'yalnız bir kadınla' karşı karşıya olduğumu anlarım.
Mutsuz olduğunu da...
Son zamanlarda, beğendiği erkeklerden istediği cevapları alamadığını da...