Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Çığlıkları bu kadar büyümemişti ölümsüz yanımda
Ve hiçbir güneş bu kadar köpürmemişti kanımda
DUR DE DURAYIM KAL DE KALAYIM GİT DERSEN ÖLÜRÜM
Bir martıya dönüşürüm kendi kendime açarım kanatlarımı
DUR DESEN DURURUM KANATLARIMIN BEYAZIYLA
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Zaman ağzından bir su gibi akıp gelirken en uzun haftalar
Her anın bir ömür gibi tükenişi İstanbul’un nabzında
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Ölümün suskun diliyle buluşturmak şarkıları
Sus desen susarım sus desen yine susarım iki ateş arasında
Bulutlar böyle gelip oturmazdı karşıma
Gözlerini hep benden saklardı yağmurun çocukları
Bir benim ağlamalarım yıkardı tüm evreni
Gül desen güleceğim küllerimi bırakacağım yağmura
Yanaklarımda tomurcuklanan güllere tutunacağım
Öyle çaresizim öyle yoğunum ki ellerinin gurbete çıkan yanının
Git desen gideceğim sonsuza dek iki deniz arasında
Hani bir türkümüz vardı Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar
Söyle desen söyleyeceğim bir ceylanın kayıp balasını
Ve öyle süzüleceğim ki bir annenin bakışlarından
Gel desen geleceğim ateşin en harlısına
Gel desen geleceğim gerilerek iki mancınık arasında
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Sular nasılsa bağlanacak çocukların diliyle
Hoşça kal ve bir dansa başla kaldığın yerden
Nasılsa bu son şiirim olacak
Nasılsa susacağım bir ocağın başında ateşe düşen gözlerine
Nasılsa son sözlerimi yalnızca balıklar duyacak
Denize düşen ilk mısraı kalbinde taşıyan balıklar
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Hoşça kal