Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarına 300 bin kişi katıldı.
Olanları dün herhalde ekranlardan izlediniz, bugün de yandaş gazeteler korosundan okuyacaksınız. Hükümetin bu “Büyük başarısını (!)” bugün allaya pullaya verecekler.
Dünkü Diyarbakır’dan önce, çarşamba günü Diyarbakır’ın bir ilçesi olan Lice‘ye dönelim. Bütün Güneydoğu’da olduğu gibi Lice’de de Nevruz kutlamaları yapıldı. Ancak burada küçük bir fark vardı!
Dağdaki teröristler giysileri ve silahlarıyla Lice’ye indiler. Yüzlerini poşularla örtmüşlerdi, sadece gözleri görünüyordu. Hemen yanlarında devletin askeri ve polisi vardı ama onlar hiçbir şeyi görmüyordu! Görseler de emir almışlardı, karışmaları mümkün değildi.
Adamların omuzlarında otomatik silahlar!.. Ve bu manzara bir ilçe merkezinde askerin ve polisin gözleri önünde oluyordu!..
Kürtçü kutlamalar bitti, Lice’nin hemen yanındaki dağların eteklerinden otomatik silahlar havaya ateş etmeye başladı.
Teröristler devletin yanıbaşında Nevruz kutluyordu!
Devletin askeri ve polisi ne yapar? Nasıl olur da böyle bir duruma müdahale etmez, ya da edemez. Neredeyse birbirlerine çiçek vereceklerdi.
İki gün önce benzer bir olay Konya’nın Yeniceoba beldesinde olmuş, Apo‘nun gölgesine
sığınan Kürtçülerle birlikte karakol komutanı astsubay da halay çekmişti.
* * *
Dünkü Diyarbakır gösterileri acaba Türkiye Cumhuriyeti topraklarında mı yapıldı, yoksa başka bir ülkenin egemenlik alanında mı?
Yüz binlerce kişi geldi, katilin ve örgütün posterleri asıldı!
Hep birlikte Kürtçü sloganlar atıldı!
Bayrak niyetine açılan örgüt paçavraları alanı doldurmuştu.
Bazı gazeteciler bile kürsüde nutuk veriyordu!
Sanatçı geçinenlerden bazıları da oradaydı. Hepsine çeşitli
vaatlerde bulunulmuş, topluca Diyarbakır’a sevk edilmişlerdi!
Katılımcıların önemli bir bölümü “Gerilla (!)” kıyafetine bürünmüştü.
Alanda bir tek Türk Bayrağı yoktu.
Bu manzaraları gördükten sonra isyan ettim:
“Vay benim ulusal bayramları kutlaması bile yasaklanan milletim!.. Vay benim Türk Bayrağı açınca asker ve polis tarafından coplanan, üzerine gaz sıkılan milletim!..”
* * *
Bütün bunlar olurken, İmralı’daki katil gelişmeleri odasından izliyor! Çok mutlu, zevkten dört köşe olmuş durumda.
Çay kahve keyfini yaptıktan sonra çevresine sesleniyor:
“Kazandık. Biz kazandık… Ben kazandım. Okunan mesajımı bizimkilere MİT götürmek zorunda kaldı. Ok yaydan artık çıktı. Elleri mahkum, beni er veya geç tahliye etmek zorundalar… Aksi takdirde Kürdistan gücünü, Kürdistan isyanını hiç kimse durduramaz.”
Haksız değil yani!
O kazandı.
Restine ve şantajlarına daha fazla dayanamayan AKP iktidarı Apo’ya boyun eğdi, teslim anlaşmasını imzaladı. Aslında dün Diyarbakır’da o teslim anlaşmasının imzaları atıldı, mühürleri vuruldu.
* * *
Teslim anlaşmasını öngören belge dün katilin ağzından Diyarbakır meydanlarında okundu. Sadece kendini kurtarabilmek için neler demiyordu ki!..
“İçimdeki isyan bir ruhu amaçlıyordu. Görüyorum ki bu haykırış yerine ulaşmıştır. Biz büyük bedeller ödedik ama bu fedakarlıkların hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özgürlüğünü ve benliğini
yeniden kazandı. Artık siyaset öne çıkıyor. Bu, yeni bir mücadelenin başlangıcıdır…”
İşin tılsımı son iki cümlede yatıyor.
Yeni bir mücadele başlatıyormuş!
Neyin mücadelesi olduğunu hep birlikte göreceğiz!
* * *
bu iktidarın medyayı ele geçirmesi boşuna değildi. Bu satılık, patron çıkarlarının takipçisi medya, AKP iktidarının borazanı olarak görev yapıyor ve bunu yaparken hiç utanmıyor.
Sabah görev gereği bütün gazeteleri okurken kendi kendime düşünüyorum:
“Bunlar AKP’nin paralı bültenleri midir, yoksa gazete midir?”
Televizyon kanalları aynı durumda.
Ne kadar iktidar destekçisi satılık-entel-liboş-Kürtçü-Fetocu varsa karşınızda onlar.
Sağlam duran gazete sayısı ne yazık ki üç’ü dört‘ü geçemiyor.
Televizyon kanalları da öyle.
Korkunç bir beyin yıkama kampanyası ile karşı karşıyayız.
Dün ekranlardan yine izlemişsinizdir, ne kadar iktidar yağcısı ve yalakası varsa her biri ayrı kanallarda ötüyor, Apo‘nun yalanlarına ve iktidara övgüler düzüyordu.
Bugün aynı kepazeliği gazete manşetlerinde göreceksiniz.
Türk Milleti iktidarın ve Apo’nun yalanlarıyla göz göre göre kandırılıyor.
* * *
Türkiye 1984 yılından bu yana amansız bir terörle mücadele etti. Evet, bu nedenle yedi bin
şehidimizi toprağa verdik.
Şimdi aynı beyin yıkama kampanyası şöyle çalışıyor:
“Silahlar susacak, teröristler sınır dışına çıkacak!”
Böyle bir şeyin asla olmayacağını ilerleyen günlerde göreceğiz. Bunu size birkaç gün sonraki yazımda ben de kanıtlayacağım.
Burada hepimize endişe veren olay şudur:
Türk Ordusu bu olanlar konusunda ne düşünüyor?
İktidarın teröre teslim olması konusunda ne diyor?
Necdet Bey nasıl, keyfi yerinde mi?
* * *
Nevruz, Türk dünyasının ve Ortadoğu’nun, baharın gelişini kutlayan bir bayramıdır ve siyasetle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Böyle bir bayram şimdi Kürtçü siyasetin aleti oldu.
Ülkenin başında “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” diyen, anayasadan “Türk” ve “Türklük” kavramlarını çıkarmaya yeltenen bir iktidar var.
Öbür yanda ise Nevruz bahanesiyle Kürtçülük mitingleri yapılıyor, devlet teslim bayrağını çekiyor, İmralı’da yatmakta olan katilin mesajlarını Kuzey Irak’taki örgüt merkezine MİT götürüyor!
Rüyamızda görsek hayra yormazdık.
Evet, maçı şimdilik Apo kazandı!
Ama şimdilik diyorum çünkü henüz işin en başındayız. Daha ilk perdeyi izliyoruz. Bundan sonraki aşamalarda çok ilginç olaylar olacak.
Ve Tayyip’in planları fiyasko ile sonuçlanacak.
Tayyip hüsrana uğrayacak.
Türk Milleti’nin bu ucuz numaraları yemeyeceğini hep birlikte göreceğiz.