ESKIDEN
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu
Komşuda pişen
Bize
Bizde pişen komşuya düşerdi
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi
Her gün yaşanacak bir şey vardı
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı
ŞİMDİ
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç !
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...
MÜJDAT GEZEN