Zaman zaman çevremizde olup bitenlerden şikâyet ederiz. Üç, beş ahbap biraraya gelince hal hatırdan sonra insanların boş vermişliğinden, vurdumduymazlığından, sorumsuzluğundan, nemelazımcılığından konuşur ve niye böyle oldukları hakkında yorumlar yaparız.
Hiç birimiz bir başkasını eleştirmeden önce kendimizi eleştirdiğimiz insanın yerine koyup o sorumsuzluğu kendimiz de yaptığımız halde kendimize çeki düzen vermeyişimizi eleştirmeyiz. Nede olsa kendimiziz sonuçta.
Ortalığa çöp atanları görmezden mi gelelim yoksa uyaralım mı? Önce kendimize bakalım.
Hastane koridorunda yüksek sesle ya da telefonla konuşanı gördüğümüz de, ya burası hasta hane yavaş konuş mu diyelim yoksa hoşgörüye sığınıp susalım mı? Önce kendimize bakalım.
Trafik kurallarını hiçe sayan komşumuza rastladığımız da, ya komşu bu hareketin yanlış mı diyelim, yoksa hatırı kalır deyip hatayı sineye mi çekelim? Önce kendimize bakalım.
Namaz için abdest almaya vardığımız cami şadırvanın da abdest aldıktan sonra ellerimizi kuruladığımız kağıt mendilleri ya abdest aldığı yerde bırakan ya da çöp kutusunun yerine bahçede ki çiçeklerin dibine buruşturup atanı gördüğümüz de, TEMİZLİK İMANDANDIR hadisini mi hatırlatalım yoksa, cami cemaatidir ayıp olur diye susalım mı? Önce kendimize bakalım.
Örnekleri saymakla bitiremeyiz. Hoşgörü ve vurdumduymazlığı ayırt etmeyi bilelim.
Nefsimiz için istemediklerimizi başkalarına da yapmayalım.
Huzurla yaşamak için huzur bekleyen değil huzur veren olmaya çalışalım.
Bu gün şikayet ettiğimiz şeyler yıllardır dedelerimizin, babalarımızın ve bizim bana ne, dediğimiz şeylerden çoğalmıştır.
Her şeye önce kendimizden başlamak gerek….Selam ve saygılarımla....