Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.
Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.
Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir. (Necm Suresi, 39-40-41)
Her insan, dünya hayatında yaşadığı olaylar karşısında gösterdiği davranışlarıyla, niyeti ve ahlakıyla denenir. Dünyanın ve insanın yaratılış amacı imtihandır ve bu kısacık yaşam sonunda iyi ve doğru olanlar diğerlerinden ayrılacaklardır.
Dünyada insanlara çekici gelen pek çok güzellik vardır. Ölümden ve ahiret hayatından gaflette olan kimseler, hırsla bu dünyevi güzellikleri elde etme çabasıyla yaşarlar.
Dünyaya yönelik tutkular oldukça çeşitlidir. Ancak tümü eksik, geçici ve yok olucudur. Kalıcı ve ahirette yarar sağlayacak olan yalnızca güzel davranışlardır. Kur’an bu konuda da oldukça hikmetli bir örnek verir:
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üzerinde güç yetirendir. Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 45-46)
Dünyaya dair bütün süsler; servet, mal-mülk, şöhret, evler, eşler ve çocuklar; tümü yalnızca kısa süreli yararlanmadır. Ve çoğu insanın, Allah’tan uzak yaşam sürmesine sebep olurlar. Oysa kişinin yapması gereken, tüm bu nimetleri kendisine lütfeden Allah’a şükretmek olmalıdır.
İnkar eden ya da imanı kalbine yerleştirememiş olan kimseler, hırs ve tutkuyla dünyaya bağlandıklarından, eksik ve kusurlu yaratılmış olan dünyevî değerlerin kölesi haline gelirler. Oysa birer imtihan sebebi olan çekici kılınmış bu süsler, Allah’ın rızasından ve ahiretteki sonsuz yaşamdan önemli değildir. İnsanı Rabb’ine yakınlaştıracak ve ahiretteki sonsuz azaptan kurtaracak olan sahip olduğu eş, çocuklar ve malları değil, imanı ve takvasıdır.
Dünya hayatında seçilen arkadaş da insanın cennet ya da cehennem ehli olmasına vesile olabilir. Arkadaşı Allah’tan uzak yaşıyorsa, tıpkı kötülüğe çağırırken şeytanın yaptığı gibi, Kur’an’ın ifadesiyle, "doğru yola, bize gel", "günahın benim boynuma" diyerek çağırır. Kimin ağzından çıkarsa çıksın, bu gerçekte şeytanın fısıldadığı bir cümledir. Kur’an’ın bildirdiği üzere kimse bir başkasının günahını yüklenemez ve ahirette onun yerine ceza çekemez. Her insan yaptıklarından yalnız başına sorumlu tutulur ve yalnız başına sorgulanır.
İnkar edenler, iman edenlere dedi ki: "Siz bizim yolumuzu izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim." Oysa kendileri, onların hatalarından hiçbir şeyi yüklenecek değildir. Gerçekten onlar, elbette yalancıdırlar. (Ankebut Suresi, 12) ayeti, dünya hayatında vaatlerde bulunarak insanı günaha sürükleyen kişilerin yalancı olduklarını haber verir.
Dünya hayatında Allah’ın lütfettiği sermayeyi boşa harcayan ahiretten gafletteki insanlar, sonsuz ahiret hayatında büyük kayba uğrarlar. "… Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız . (Kehf Suresi, 103-105) ayetindeki ifadeyle onların yapıp ettikleri herşey boşa çıkmıştır.
Yüce Rabb’imiz İsra Suresi’nde, her insanın işlediklerini, yaptıklarını kendi boynuna doladığını, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkaracağını haber verir. Ve buyurur:
"Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez... (İsra Suresi, 14-15)
Ahirette "Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69) hükmü gereği hesap günü adil bir yargılama yapılacaktır. Her insanın dünyadaki amelleri ortaya konacak, herkese yapıp ettiklerinin karşılığı hak ile verilecektir.
Allah rızası için yapılan her iş, en güzel karşılığı alacaktır. Allah’a kavuşmayı yalan sayanların yapıp ettikleri ise "... fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibi” (İbrahim Suresi, 18) olacaktır. Onlar, kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerdir. Onlar hüsrana uğrayanlardır. Günahlarını sırtlarına yüklenerek şöyle diyeceklerdir:
"... Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize…" (Enam Suresi, 31) İşleyip-yüklendiklerinin ne denli kötü olduğunu büyük bir pişmanlık içinde anlayacaklardır. Ancak artık çok geçtir; bütün işler hükme bağlanıp bitmiştir.
Hayatın kesin gerçeği olan ölüm ve o büyük gün için hazırlıklı olmak en akıllıca olandır. Hepimiz dünyada kendi ellerimizle yapıp ettiklerimizin karşılığını haksızlığa uğratılmadan, tam olarak alacağız. Ancak herşeyin üzerinde en büyük kazancımız kuşkusuz Allah’ın hoşnutluğudur; O’nun rızasını gözeterek yaptıklarımızdır, önden gönderdiklerimizdir.
Bu, ellerinizin önden sunduklarıdır. Allah, gerçekten kullara zulmedici değildir. (Ali İmran Suresi, 182) .Allahın rahmeti ve bereketi üzerin,ze olsun inşallah selam ve saygılarımla.Hacegan