İnsan vücut hanesinin emanetçisidir. Sana vücut haneni kim emanet etmişse O’nun istediği şekilde emanete sahip çıkıp ve O’nun istediği şekilde hareket etmelisin. Sana seni emanet edeni ve sana bu kadar hadsiz nimetleri karşılıksız vereni tanıyıp, O’na sonsuz şükretmelisin. O’nun istediği yolda kendini ve hayatını feda etmelisin. Seyyid Abdülbaki Erol(ksa) ifade eder ki;
“Vücudunu mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider veya Onun malı olduğundan, yine Ona rücû eder.” (Mesnevi Nuriye)
O halde sen sana ait olmadığını anladığına göre, sana seni veren Sonsuz Kudret Sahibi Sanatkârına (c.c) kendini feda edeceksin O’nun emir ve yasaklarına riayet edeceksin ve mukabilinde mükâfat olarak Cenneti kazanacaksın. Yoksa tüm ömrün boş ve manasız gider, emanete sahip çıkmadığın için ise ceza göreceksin, bu Kur’an Kerimin çokça ayetlerinde sabittir.
Eğer etrafında bulunan tüm varlık âlemine dikkatlice bakarsan görürsünsün ki, her şey kendi vazifesi ile meşguldür. Hiçbir varlık kendi vazifesi dışında başka hiçbir şey ile meşgul olmamaktadır. Örneğin bal arısının görevi bütün çiçekleri gezip o çiçeklerden topladıkları ile insan için şifa olan balı yapmaktadır. Ağacın görevi meyve vermektir. Güneşin görevi aydınlatma ve ısı vermektir, daha örnekleri çoğaltabilirsin. Görürsün ki, varlık âleminde hiçbir şey başıboş değil, her mevcudatın kendine has bir görevi vardır ve onu kusursuz olarak emr-i ilahi dairesinde yerine getirmektedir. Yine Bediüzzaman ifade eder ki,
“Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi bu hâdiseler de başıboş olamazlar”
Ama insan kendini gafletin kollarına bırakıp, kendi varlığını sorgulamaz ve kendi vazifesi olmayan uğraşlarla ömrünü zayi eder.
Şimdi kendini aynadan seyret ve dikkatlice kendine bak. Seni böyle kusursuz ve yoktan var eden kimdir? Varlığını ve niçin var olduğunu sorgula. Kurgu ve sanal dünyadan uyan gerçek dünyana dön. Sen kendini uyandır ki başka uyuyanları da fark edebilesin ve onları da bu sanal dünya uykusundan uyandırabilesin. Uyanık bir insan koğuşta uyuyan tüm uyuyanları uyandırabilir. Ama kendisi sanal dünyadan uyanamayıp ta hala dünya uykusunda ise ne kendine faydası olur nede başkasına.
Manen uykuda olduğumuz bu dünya gemisinde uyanabilmek için, öncelikle varlığımızın ve niçin yaratıldığımızın idrakine varmamız lazım. Uyanmak için bizlere fırsatlar sunuyor Rabbimiz. Bize akıl ihsan eylemiş, Yaratılmışların en şereflisi insan kılmış bizi. Akıl sahibi bir insan neden hala uyanmaz ki, neden kendini sorgulamaz ki? Hala bu dünyada niçin bulunduğunu sormadan ve niçin yaratıldığını bilmeden mi yaşayacaksın? Yoksa öldükten sonra mı soracaksın? Karar senin. Şimdi ömrün var ve hala yaşıyorsan, bu demek oluyor ki, daha dünya imtihanın bitmedi, şuan hala imtihandasın ve artık imtihanı geçmek için uyanmalısın. Bu imtihanın soru ve cevapları da aşikâr, yeter ki aklını kullanmayı bilip, iman hakikatinin farkına var.
Rabbim bizleri iman hakikatinin farkına varan ve tüm dünya hayatımız boyunca iman sahasından dışarı çıkmayan kullarından eylesin. (Âmin) Selam ve saygılarımla.Hacegan