Sevdiğimiz birine kızınca, “kendine gel!” “haddini bil!” gibi çıkışlarla tepkiler gösterdiğimiz olmuştur, değil mi? Onları azarlamak maksadıyla kullandığımız bu sözlerin, aslında felsefenin en büyük öğretilerinden biri olduğunu pek bilmeyiz.
Cicero, bu ikazların gururu kırmak için kullanılan azarlamalar değil, insana değerini hatırlatmak için kullanılan uyarılar olduğunu söyler.
Yani, diğer bir değişle, “sen kaç paralık adamsın ulan, demiyormuşuz da, sakin ol ustam, sen çok paralık adamsın,” diyormuşuz. Bence de doğru valla!...
“Kendini bil!”
Bizim milyonlarca kere kullandığımız bu deyişin, Socrates’in ağzından Felsefe Tarihinin mihenk taşı olarak kaydolduğunu biliyor muyduk? Ya bu deyişin, Yunanistan’da tanrı Apollon adına yapılmış olan Delphi Tapınağının kapısında yazıldığını. Socrates, kendini bilmenin güçlüğünü de ihmal etmeden, bunun önemli ve mümkün olduğunu, bu yolda elde edilecek bilginin insanın mutluluğunu arttıracağını söyler. Onun öğrecisi Platon’a göre, “kendini bilmek” için gerekli olan üç özellik: bilgelik, cesaret ve ölçülülüktür.
Sırf Socrates değil tabii ki, Hz.Muhammed’den günümüze kadar birçok insan bununla ilgili tarihe kaydolan özdeyişler kullanmışlardır. Birkaç örnek:
“Kendini bilen Rabbini bilir.” Hz.Muhammed
“Sen kendini ufak bir nesne sanırsın, oysa sende koca bir cihan dürülmüştür.”Hz.Ali
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır.” Yunus Emre
“Kendinden kendine sefer eyle.” Mevlana
“Eline, beline, diline sahip ol.” Hacı Bektaş Veli
“Başkalarını yenen kişi güçlüdür; kendini yenenkişi ise kahraman.” Lao Tse
“Kendini bil, bu yolla Tanrılar alemini de bilirsin. Tanrı’ya ancak kendi çabanla ulaşırsın.” Pythagoros
“Kendini Bilmek”, davranışların ve oluşturduğu etkileri farkında olmak, bunları kontrol etmek, sonuçlarını bilmek ve kabullenmektir... Sorumluluk duygusu nedir, az çok hepimiz biliriz. Düşüncelerimizi, önyargılarımızı bilmek, tutum ve davranışlarımızı bunları bilerek ortaya koymak ve bunun tüm sorumluluğunu üstlenmek demektir, değil mi? İşte, “Kendini Bilmek” sorumluluk duygusunun bu tanımından ibarettir.
“Kendini Bilmek”, bir bilimdir. Amacı hakikati aramak olan bir bilim…
“Kendini Bilmek”, nefsin terbiye edilmesidir. Bedendeki ihtirasın, cehaletin, taassubun, nefretin, her türlü uç duyunun kotrol edilmesidir…
“Kendini Bilmek”, zıtlıklardan dengeye ulaşmaktır.
“Kendini Bilmek” , ne istediğini bilmek, kendi sınırlarını ve zayıflıklarını bilmek, kendi isteklerinin ve niyetlerinin farkında olmak, etrafında olup bitenlerin farkında olmak, her alanda farkında oluşunun derecesini artırmak demektir.
“Kendini bilmek,” kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin, zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.
“Kendini Bilmek”, iyiye, doğruya, güzele ulaşmaktır.
“Kendini Bilmek”, hem özgürlüğüne kavuşmak, hem de kendini iyi yönetmek demektir.
“Kendini Bilmek” , kendi vicdanında Tanrı’nın tecelli ettiğini idrak etmektir.
”Kendini bilmek,” başkasınıda tanımaya adım atmış olmaktır. Kendini ve başkasını tanıyan kişi de zaten hayatın anlam ve manasını bilmiş olur.
Kendimizi bilmek, aradığını nerede bulacağını bilmekle, bulduğunun değerini fark etmekle ve onu kendisiyle zenginletirmekle mümkündür. Durağan bir olgu değildir, dinamiktir, onun için atılan her adım zorlu bir süreçtir, büyük bir azim ve kararlılık gerektirir. Bunun için bir bedel ödemeyi de göze almak gerekir.
İnsan kendini tanımayı gaye edindiği zaman bu iştahı giderek artar. Her an, yeni şeyler için kendi kendine sorular sormaya ve onların cevabını aramaya başlar.
“Hayatın amacı nedir? Ne anlamı vardır?” “Var oluşumun bir sebebi var mı ? “ “Niçin yaşıyorum ?” “Hayatımda hangi kararları almış olsaydım şimdi arzu ettiğim yerde olurdum ?” “Şu an bulunduğum konum istediğim bir konum mu ?” “Hayatımı ben mi yönetiyorum?”” Ruhsal yapımı kontrol edebiliyor muyum ?” “Diğer insanlara göre daha iyi yaptığım şeyler var mı ?” “Davranışlarım mantıklı mı yoksa duygulu mu?” “Yardımsever ve cömertmiyim yoksa çıkarcı mı ? “ “Olgunluk derecem tepkilerimi kotrol edecek ve yönlendirecek kadar yüksek mi ? “ “Düşünce sistemim soyut mu yoksa pratik mi ? “ “Huzur kavramından ne anlıyorsun ? “ gibi…
Bu soruların cevabını bilemediğimiz için hayatımızı sorumsuzca sürdürüyoruz. Kendi içine yönelmeyen, kendini keşfetmeyen insan, hayatını anlamdıramaz. Bu sorulara gerçekçi cevaplar verildiğinde insanı harekete geçirecek sonuçlara ulaşılacağı görülecektir.
Bu soruların cevabını bulmak iyi insan olmak için de ilk kuraldır. Kendini tanımaya gayret eden bir birey, önce kendi varlığına ve daha sonra kendinden hareketle hayata bir anlam bulma yolunda ilerler.
İyi bir insan nasıl olunur?
Düşüncelerini tartabilmek ve tanıyabilmek, insan olmanın bir sonucudur. Düşünen insan, bulunduğu ortama hakim olan insandır. Bulunduğu ortama hakim olan insan, bulunduğu ortamı iyileştirmek isteyen insandır. Bulunduğu ortamı iyileştirmek isteyen insan, diğer insanlara yardım eden insandır. İnsanlara yardım etmek isteyen insan, diğer insanların da düşüncelerini tartabilmesi ve tanıyabilmesi için yol gösterici olur. Düşücelerini tartabilen ve tanıyabilen insan, kendisini tüm doğrularıyla ve yanlışlarıya yansıtabilen ve yanlışlarını düzeltmeye çalışan insandır. Çoğu insan fiziki, entelektüel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsıyan dar bir çemberde yaşar. Hepimiz içinde hayal bile edemediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz. Yazım biraz uzun oldu okuyanlardan özür dilerim satırlarımı şöyle sonlandırmak istiyorum Yaratılmışı sevelim Yaratandan ötürü selam ve saygılarımla. Hacegan.....