REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1478 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: Hacegan__ on 12/01/2011 11:21:24


 


_Ne zordur insan denen alemi tanımak, keşfetmek; hele kendini. Elmas cevheri gibidir adem; sekiz kesimle dünyaya gelir de, elli yedi kesime ulaşması gerektiğini öğrenemez. Oysa ki onun için başka altarnetif tanımaz hakikat denen olgu. O ya pırlanta olmalı ya da grafit olarak kömür gibi yanmalı; ikisi arasında bir berzah yoktur. Yani ya insan olmak zorundadır, ya da...!

_İnsanoğlu doğduğu günden itibaren meraklıdır ve bu merakı ona lutfedilen bir nimettir. Eğer aklını ve gözünü kör eden zaafları yoksa; selim bir kalple ve akılla olayları ve varlık denilen bu alemi anlamaya çalışır. Tanımak ister, bilmek, herşeyi, belki de herşeyi ile. Olayları mevcud bilgilerine ve tecrübelerine bakarak çözmeye ve anlamlandırmaya çalışır, çalışır ama aklının sınırlarını zorlayan hisleri inkâra da meyillidir; kendisi hissetse dahi !!! İşte gerçek manada küfür denilen tanımlama budur (gerçeğin üstünü örtmek), kafirin küfrü budur ! O gerçeği gördüğü halde inkar eder.

_Peki insan inançsızsa eşyanın hakikatına nasıl bir açıklama getirilebilir? Dedik ya insan inkara meyillidir diye ve sadece gördüklerine inanmak ister. İnsanoğlu aklı kabul etmiştir ve onu tarif ederkende onu düşünme kavrama ve anlama gücüdür diye tanımlamıştır. "Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur" der Arthur Schopenhauer ve "akıl, sebep ve sonucu ayırt etmektir" der aklı tanımlarken. "Sadece tecrübe sayesinde bir şeyler öğrenebiliriz ve hiçbir zaman bir olayı akıl yoluyla tamamen kavrayamayız" diye aklın sınırlarına işaret eden Friedrich August von Hayeken ve Aklı; anlama, kavrama ve hükme varma kapasitesidir diye tarif eden Rudolf Eisler; aklın kullanılabilirliğine işaret etmişler ve biz de bundan anlıyoruz ki aklı sadece emareleriyle bilebiliriz. Söz gelimi kendiliğinden sandal olmaz veya kendiliğinden bir ayakkabı olmaz; eğer ortada bir sandal, bir ayakkabı varsa; bunu ancak aklı olan bir varlık yapmıştır, yani sebep sonuç ilişkisi. 

_Eğer insan inançsızsa bu olağanüstü durumu nasıl anlamlandırmalı sorusunun yanıtını yine birkaç soruyla verelim; bunca şuursuz valığın top yekün şuurluca hareket etmesi mümkün müdür? veya kendi yapısal formuna bir zerre dahi katkısı olmayan varlıkların cümle varlıklar üzerinde şuur ve yaratma tasarrufu olabilir mi? Varlık için tek bir realite var; mevcud an’da duruyor olmalarıdır, yani ne bir saniye öncesinde, ne de bir saniye sonrasında ve bir saniye sonra neler olabileceği hakkında bile hiç bir bilgisi olmayan insanoğlunun ne kadar aciz ve ne kadar muhtac olduğu gerçeğini görmemek acaba nasıl bir akıl yürütmektir !

_Biz insanoğlu madem aklı tanımlayabiliyoruz ve sebep sonuç ilişkisine göre de onu ancak emareleriyle isbat edebiliyoruz o halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; biz aklı görmediğimiz halde onu hissettiğimiz için kabul edip vardır diyoruz.Bizler baş ağrımızı da anlatırken bizde oluşturduğu olumsuz etkiyi anlatarak tarif ederiz ve hiç bir zaman onu gösteremeyiz; emaresi bize verdiği sancılardır ki vucudumuzda bazen istem dışı tepkiler dahi oluşabiliyor. Biz aşkı da gösteremeyiz; sadece hisseder ve yaşarız ve onu anlatırken de bizde oluşturduğu etkiler nedeniyle değişen ruh halimizi ve davranışlarımızı delil göstermeye çalışırız.

_Görüldüğü gibi biz aşkı hissederiz, yaşarız ama gösteremeyiz. Baş ağrısını çeker ve tüm sancılarıyla hissederek yaşarız ama gösteremeyiz ve biz bunları bizzat kendimiz hissettiğimiz halde yaşarız. Bundan da şunu anlayabiliriz; her görülmeyeni inkar insanı gerçeğe ulaştırmaz. Söz gelimi biz mikropları da, ultra viole ışınlarınıda, radyo frekanslarını da ve x ışınlarını da gözümüzle göremeyiz ama bir takım cihazlarla onlar görülür olduklarından oların varlığını kabul ederiz. Bazı gerçekler de vardır ki; insan sadece kendisi yaşar, hisseder ama asla göstererek isbat edemez; çünkü onun yaşadıklarını görülebilir yapacak cihazı yoktur.


_ Bu gün insanoğlunun algı sınırlarının dışında olan çok şey olduğuna göre; en akıllıca olanın hiç olmazsa hissedilenin inkar edilmemesidir.

_Gerçeğe ulaşmak için insan mutlaka aklını kullanmalı ve ilk önce kendi gerçeği ile başlamalı, yani kendisini tanımalı, alemlerin hakikatını arayan önce onu kendisinde bulmalı; çünkü insan sonsuzluğun lisanıdır. Alemler çoktan dürülmüş, katlanmış ve insanoğlunda saklanmış...!!!Selam ve saygılarımla.
12/24/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***