REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1615 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: Hacegan__ on 11/29/2011 11:56:10


Kamil mürşid, kimseye Cennet bileti dağıtmaz, sadece herkesi Cennet’e giden yola davet eder. Elinden tutanın artık bütün tehlikelerden kurtulduğunu söylemez, ona: “elimden sıkı tut!” der ve onu Allah rızasına giden yolda koşturur. Mürşit, Allah’ın hükmünü ve hukukunu iyi bilir. Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetini başına taç; gönlüne ilaç yapar. İlahi haber ve müjdelere candan teslim olur. Onlara hiç şüphesiz inanır ve güvenir. Kendisine tabi olanları bu müjde ve rahmetle buluşturmak için gayret eder. Talebelerini, edeple terbiye edip Allah’a teslim etmek ister. Onlara iman dersi verir. Salih ameli öğretir. İhlasa yapıştırır. Bu yolda sadık ve sabırlı olmalarını tavsiye eder. Ölene kadar başlarını bekler, önlerinde örnek olur, yolu gösterir, engelleri geçirir.

Şeytana karşı uyarır, nefsin hileleri karşısında uyandırır. Devamlı zikir ve fikir ile meşgul eder. Allah sevgisini kalplere iyice yerleştirir. Bunu, kalbi boş kuruntu ve korkulardan kurtarmak için yapar. Ölürken ve ölümden sonra, kula fayda verecek ve ondan istenecek tek şeyin kalb-i selim olduğunu bilir. Kalb-i selim, Allah ile huzur bulan kalp demektir. Mürşidin bütün hedefi, kalbi bu hale getirmektir. Bu şekilde Allah’a bağlanan kalp sahibine Yüce Mevlamızın hediyesi, iman selameti, Cennet ve Cemalullah nimetidir.

Kamil mürşidin kendi elinde bir fayda ve zarar verme yetkisi yoktur. Fayda ve zarar Yüce Allah’ın takdiri ve yaratmasıyla olur. Mürşit, ilahi nimetlerin kula ulaşmasında bir vasıtadır.

Bir mürit, mürşidine: “Benim imanıma kefil olur musunuz?” diye sorunca, mürşit şu cevabı vermiştir: “Eğer sen, ölene kadar Allah ve Rasülü’nün yolunda gidersen ve bizim tavsiyelerimize uyarsan, senin imanla öleceğine kefil olurum!”

İşte herkese va’dedilen iman emniyeti budur. Mürşidin kefil olması da böyledir. Mürşid-i kamilin elinden tutup hak yolunda yürüyen insan, aslında bir cemaat desteğinde imanını ve edebini korumaya çalışıyor. Çünkü, kendisiyle aynı hedefi paylaşan mü’minlerin en mühim işi, iyilik ve takva yolunda birbirlerine yardımcı olmaktır. Ölüm anına kadar bu niyetini koruyan, Allah için sevdiği mürşidinden ve kardeşlerinden ayrılmayan, bu şevk ve sevgi desteği ile ibadete devam eden, hizmeti terketmeyen, zikir, şükür, sabır ve ilahi takdire rıza içinde ömrünü tamamlayan bir insan, inşaallah, iman selametiyle ahirete göçecektir. Bu hüküm, bizim tahminimiz değil, Yüce Rabbimizin vaadi ve müjdesidir. O’nun vaadi hak, tahakkuku muhakkaktır.

Mümin vefat ederken yalnız ve garip değildir. Allahu Teala, mümin ve muttakî kullarına, vefatları anında özel yardım ve ikramlarda bulunacağını müjdelemiş, o esnada pek çok meleği onu karşılamaya göndereceğini haber vermiştir. Şu ilâhî müjde ve ikramları okuyalım:

“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip istikamet üzere yaşayanların (ölüm ânında) üzerlerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin. Biz dünya hayatında sizin dostunuz idik ahiret hayatında da sizin dostlarınızız. Çok affedici, çok esirgeyici Allah’ın bir ikramı olarak, canlarınızın her istediği orada size verilecektir. Ne isterseniz var orada.”

“Haberiniz olsun ki, Allah’ın dostları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”

Allahu Teala, ömrünün sonuna kadar iman ve İslam üzere sabit kalan müminleri, vefatları anında ve kabirde sualleri zamanında özel olarak destekleyeceğini beyan ederek buyurmuştur ki:

  • “Allah, müminleri dünya ve ahirette sağlam söz (kelime-i tevhid) üzere sabit tutar.”

Yine, ayet-i kerimenin müjdesine göre Allahu Teala, kendisine ve Rasulüne itaat edenleri, ahirette peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber yapıp onların refakatinde huzuruna alacaktır. Onlar, ne güzel arkadaştır. Bu, ne güzel bir ikramdır.

Bütün bunlardan anlayacağımız şudur:

Herkes, yaşadığı gibi ölecek, öldüğü şekil üzere dirilecek ve ahirette, dünyadaki sevdikleriyle beraber olacaktır. Müminler, dünya hayatında birbirlerini Allah için sevip destekledikleri gibi, ahiret yolculuğuna çıkan kardeşlerini de istiğfar ve dua ile desteklemelidirler. Bu onun için güzel bir şehadet ve rahmet sebebi olacaktır. Hz. Rasululah (s.a.v), bir mümini kabre koyduktan sonra, etrafındakilere:

  • “Kardeşiniz için istiğfar edin. Allahu Teala’dan onu (kelime-i şehadet üzere) sabit kılmasını isteyin. Çünkü şu anda ona sual sorulmaktadır.”

buyurmuştur.

Demek ki, dünyadaki müminlerin, kabirdeki mümin kardeşlerine bir yardımı ve faydası olmaktadır.
Muttakilerin imamı yapılan bir kamil mürşidin, sadık talebelerinden birisi vefat ederken ona yetişip yardım etmesi, o kula ilâhî bir ikramdır. Bu, vefat eden muttakî müminin üzerine rahmet meleklerinin akın akın inerek müjdeler verip onu sakinleştirmesine benzemektedir. Melekler gibi, veliler de Allahu Teala’nın ordusudur, onlarla dilediklerine destek ve kuvvet verir.

Düşmanı olan şeytana, bir anda dünyanın öbür ucunda olma kabiliyeti ve ölüm hâlindeki her insana ulaşma imkanı veren Rabbü’l-âleminin, dilediği bir dostuna, bu tür imkanları vermesi niçin mümkün olmasın? Hiç şüphesiz, kamil insan, bu yetkilere şeytandan daha layıktır. Allahu Teala, dilediği kuluna bunları verir.

Bu keramete mazhar olan kamil insan, Allahu Teala’nın yeryüzünde halifesidir. Allahu Teala onu sevmiş ve kendisine özel kabiliyetler vermiştir. Bu kabiliyetler bir kudsî hadiste şöyle belirtilmiştir:

  • “Ben kulumu sevince, onun işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. O benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle tutar, benimle yürür.”

Müfessirlerin imamı Fahrüddin er-Râzî (rah.) (606/1210), velilerin kerametlerini ispat ederken, bu kudsî hadisi de zikretmiş ve şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“İnsan, Allahu Teala’ya itaata devam ederse, Allah’ın: “Onun gözü ve kulağı olurum” buyurduğu bir makama yükselir. Allah’ın celâl nuru kul için bir kulak olunca o, yakını işittiği gibi uzağı da işitir. Bu nur onun için bir göz olunca, yakınını gördüğü gibi uzağı da görür. Ve yine bu nur, kul için bir el olunca onun zora, kolaya, yakındakine, uzaktakine her şeye gücü yeter.” Tabiî her şey, ilahî irade ve izine bağlıdır.

Büyük ariflerin müşahede ve şehadetiyle sabittir ki, kamil mürşitlerin, sadık müritlerine ölüm anında yardımcı olmaları çok vâki olmuştur. Büyük arif Mevlana Halid Zülcenaheyn (k.s), bunun, ruhaniyet yoluyla olduğunu belirtmiştir. Bu ilâhî ikram, samimi ve safî bir sevginin neticesi hasıl olmaktadır. Allahu Teala, sadık bir müridi, ölüm anına kadar sevdiği mürşidiyle beraber etmekte, o esnada “Kişi sevdiği ile beraberdir.” hadis-i şerifinin hakikatini göstermektedir.

Gavsi sani (rah.) belirttiği gibi; kamil bir mürşide ve onun bağlı olduğu silsileye muhabbet eden bir kimse, en zor ve en sıkıntılı anlarda bile, bu muhabbeti sebebiyle Allah ve Rasûlünü inkara gitmez. Kusur işler fakat küfre girmez. Bu da, iman selameti ile ölmesine vesile olur. Ariflere inanmayan ve onları sevmeyen kimse, kendilerinden hiçbir yerde fayda görmez. Hayırlı günler hayırlı işler sağlık ve mutluluklar dilerim selam ve saygılarımla...

09/28/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***