Bir akşamüstü bir
rüzgâr
yapıştı belime, içtik
beraber.
Sarhoşluk daha çok
acıtır dedi,
gözleri yaşararak.
Önce inanmadım.
Sonra kudurdu, kudurdu.
Başım döndü, bağırdım...
"Sen, giderken gülüm
izlerini
silmeyi unuttun.
Sen, giderken bitanem,
bende
bıraktıklarını almayı unuttun.
Sen, giderken aşkım, sen hâlâ
bendeydin.
Çalan bir müzik
parçasının
sözlerinde
unuttun kendini.
Bir ağustos
akşamında
unuttun beni
ve seni.
Süzülen damlaların sıcaklığında,
Sensiz bir gecenin sabahındaki
hıçkırıklarda
unuttun seni.
Terasda içilen bir bardak çayda
ya da bir bardak birada unuttun.
Bir mangal
ateşinin
sonrasında,
yanmış közlerde
unuttun.
Beyoğlu'nun o güzel
sokaklarında,
O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
Söylenen yalanlarda, 'iyi ki
varsın'larda unuttun
seni ve beni.
Geceleri baktığımız o yıldızlarda
unuttun bizi.
Bir daha birlikde
çıkamayacağımız
Yeniköydeki
çay bahcesinde,
Papatya'da
unuttun bizi.
Adını bir türlü koyamadığın
gelecekdeki güzel günlerimizde
unuttun.
Beraber yakılan sigaralarda unuttun
bizi.
Sen giderken bitanem,
SENİ BENDE UNUTTUN !!!."