Çoktandır tanıyorum bu duyguyu bazen bir acı bazen sadece kimliksiz bir bulut sayesinde yirmi dokuz harfle burun buruna gelmek… hadi yanındayız demeleri bana… bizi hale yola sok, şekillendir, içindekilerden bir fihrist yap, sırala, yarala… Aslında komikler. Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar. Oysa beyaz kağıt üstünde bazen çaresiz lekelerden başka bir şey değiller. Mesela şu “a” harfini ele alalım. Üçünü bir araya getiriyorsun şaşkınlık oluyor. On tanesini yan yana diziyorsun çığlık kıvamına erişiyor.
Harfler kendilerini bir şey zannediyor.
Yazmakla ilgili ne söyleyebilirim ki, zamana karşı harf zayiatı. İç yerlerinde beliren gri bir bulutu başkalarının da anlayabileceği hale getirme uğraşı. Oysa ne gerek var bilmiyorum. Kime anlatıyorum ? Niçin ? hüzne fiyakalı bir edebiyat giydirmekten başka nedir ki yazmak? Ya da okuyanı gıdık yerinden dürtmek.gülsünler diye. Üzülsünler diye… anlasınlar, anlaşsınlar diye. Ve en kimseyle anlaşamayanların işiyken yazmak…
Anlatabilseydim yazmazdım.
Yazınca çekilir biri oluyorum, tek bildiğim bu. Hep başkaları için döküyorum içimin kirlenen seslerini. Evet seslerde kirlenir. Kokular bile hatta. Eski tadı kalmayabilir buğunun.
Harflerin sözcük oluşturmak için bir araya gelmesi imece usulü bir hüzün inşaatıdır çoğu zaman.
Bu kadar üzgün olmasam yazmazdım.
Yeryüzünün bu yarımadasında ( belki tam ada olsaydı her şey daha kolay olurdu ) , yani bu coğrafyası bile yarım ülkede topu topu 2yirmidokuz arkadaşım var. Bazılarıyla çok az görüşsem de, mesela "j"e ile çok samimi olduğumuz söylenemez, hep yanımdalar. Bütün sırlarımı biliyorlar ve benden izin alma nezaketi bile göstermeden açık ediyorlar her şeyi. Kimseyi ağız tadıyla aldatamıyorum bu yüzden. Çizgisiz bir beyaz kağıtla karşılaşmaya görsünler, her şeyi anlatıyorlar. Hem de en burkucu tarafından. Şiir diye bir şey tutturmuşlar, kimseye acımıyorlar.
Bir tek senden korkuyorlar şu aralar.
Bak şimdide lafı sana getirdiler gördün mü? Ne zaman seni görsem etrafta kimsecikler olmuyor. Harflerim zavallı seslerin gölgelerine saklanıyorlar. Oysa herkese seslerini gere gere bağırıyorlardı. Kendilerini arayıp ta bulamadıkları bir cakayla bir araya getiren bir dimağ bulmuşlardı ve havalarından geçilmiyordu. Biz istesek bir araya gelir gülmekten öldürürüz hepinizi yada göz pınarlarınızı kanatırız istesek diyorlardı. Onlar benim dilimin kayganlığını aşıp meşhur olmuşlardı. Herkesi etkileyebileceklerini düşünüyorlardı.
Harflerim beni her şeye alet ediyordu.
Ama senden korkuyorlar işte. En çokta suskunluğundan. Zaman durdu sanıyorlar sen susunca. Aptallaşıyorlar. Şimdi ne yapacağız, diyorlar. Eyvah oluyorlar aniden. Ve panik halinde sesler çıkarmaya başlıyorlar. Onları unuttun, onları istemiyorsun sanıyorlar harflerim. Güleceksin belki ama kaşlarından bile ürküyorlar.
Kaşlarının yayına takılı ok oluyor çünkü gözlerin. Baktığı yerden ses getiren gözlerin… Gözlerinin önünde küçülüyor harflerim. Üzücü bir suskunluğun içinde durup “ hepinizi tanıyorum, şaşırtıcı değilsiniz, bizde bu harflerden çok var” der gibi bakıyor gözlerin.
Gözlerin olmasa yazmazdım ve gözlerin yokken ben iyi bir yazardım.
Bozdun harflerimin fiyakasını.
Ve seninle karşılaştığım, yani annenin seni doğurduğu, bizim birbirimizi doğurduğumuz o günden sonra ilk kez bir araya geliyorlar. Tembelleştiler. Birbirlerini ilk kez görüyor, ilk defa yan yana geliyor gibiler.ama şimdi tuhaf bir hevesle bu korkuya direnerek toplanıp bağırmaya başlamalarının bir anlamı olmalı. Sanırım sana alışıyorlar. Kıvırcık saçlı küçük bir kız çocuğunun adının ilk harfinden aldılar işareti belki. Şaka yaptığını sanıyorlar artık. Seni seviyorlar.
İşte bu yüzden sürekli bana “ seni seviyorum ” dedirtiyorlar. Tekrara düşme, sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. Çünkü onlar çok iyi biliyor ki iyi filmlerde çok az söyletilir “seni seviyorum” cümlesi. Esas adam, yani sapına kadar insan yürekli, karizmasında fırtınalar barındıran ama işte Allah kahretsin ki sevgisini gösteremeyen adam filmin sonunda, ölürken söyler bazen. Hatta cümle “seni hep sevdim” e dönüşür. Hep sevmiştir, gizli gizli ağlamıştır ama o cümleyi söyleyememiştir işte…
Ama ben esas adamları sevmem.
Esas adamlar sıradan insanlar içindir.
Sırayı bozmasaydım yazmazdım.
Şimdi harflerim sana, bütün cesaretlerini toplayıp, kendilerine çeki düzen vererek ve “beğenmezse bozulmayalım arkadaşlar” cümlesinin ardına saklanıp, sahip oldukları sesleri titrete titrete bir cümle hediye etmek istiyorlar ;
Merhaba, seni seviyorum, seni sevmeseydim yazmazdım…
YILMAZ ERDOĞAN