Toplam bakislar: 5617 - Toplam yanitlar: 12 |
|
GONDEREN: IsTiKLaL on 10/03/2011 11:50:10 |
|
|
|
GONDEREN: IsTiKLaL on 10/03/2011 12:11:29 |
|
Kahve Kokusu
Konuşkan değilim. İyi bir dinleyiciyim. Şimdiye kadar dinlediklerimi not etsem değme yazarları kıskandıracak malzemem olurdu. Ekonomiden anlamam. Buna rağmen benim yüzümden ülke ekonomilerinin batıp çıktığı söylenir. Neymiş? Benim başımın altından çıkan kahve sohbetleri, hükümetleri, kralları, padişahları zor durumda bırakıyormuş. Bu yüzden yasaklandığım bile olmuş. Kimi de hafife almış beni:
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane/ Gönül muhabbet ister kahve bahane."
demiş. Uyak çok güzel.
Yalnız bir de kahve tutkunlarına sormak lazım, gönlün neler istediğini. Tek satır yazmayı bilmem; ancak o kadar çok yazar arkadaşım oldu ki sayısını şimdi hatırlamıyorum. Onların yazarken neler çektiklerini, benden nasıl medet umduklarını yazsam
yeteri kadar eserim olurdu. Günde kırk fincan kahve içen Balzac´ı bir düşünün! Kaç eserinde benden yararlandı dersiniz? Ya adıma yakılan türküler!
Şimdi bu köhne geminin deposunda, denizaşırı ülkelere ilerlerken bir çuvalın içinde olmak yukarıdaki paragrafla nasıl da çelişiyor! Işıltılı masalar, güzel sohbetler yok burada. Kesif bir rutubet kokusu var. Neredeyse tüm benliğimi, silecek. Yok yok, öyle olsa eminim beni güverteye çıkarırlardı. O da yetmezse kaptan köşküne... Demek ki deniz kokusu, çuval, rutubet bana o kadar da zarar vermiyor. Fareler mi? Ne yapsın beni fareler? Başımda oturup da kedilerden mi konuşacaklar? Yoksa tayfaların denize tekmelediği arkadaşlarının yasını mı tutacaklar?
Yandaki çuvallar mı? Onlar arkadaşlarım benim. Çoğu kendinden geçmiş. Ya ayrıldığımız ülkemizi düşünüyorlar ya da gidecekleri yeni ülkeleri. Bir de o ülkelerde kendilerini tüketecek dudakları…
Ben de bakınmaktan sıkılıp -- "Hey gidi günler, hey!" diyerek yaşam yolculuğumun başına dönüyorum. Önce bir işçi elleri beni toprağa gömüyor. Biraz serpilince onlarca fidan arasından seçilerek ayrı bir yere dikiliyorum. Orada da sekiz ay bekliyorum. Boyum altmış santim kadarken sökülüp -- "Seni pamuklara sarmalar sararım." misali palmiye yapraklarıyla sarılıp And Dağlarının eteklerine götürülüp orada aile çiftliklerinden birine dikiliyorum. Şimdi çok uzak bir hayal olan o dağ yolculuğuna hiç girmeyeceğim. Anlatmaya başlarsam gemimiz limana varana kadar bitmez.
Bir sabah tomurcuklandı dallarımız. Üç dört yaşındaydık. Çiçeklerimiz her çiçek kadar narindi. Güzel kokuyordu. Hani "Adam olacak kerata!" diyorsunuz ya işte benim çiçeğimi koklayan, hatırı sayılır bir ürüne dönüşeceğimi sezerdi.
Altı ay sonra çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek bizi elleriyle tek tek topladı. Daha sonra kabuklarımızdan ayrıldık. O kabuklar kahve bahçelerine gübre olarak geri döndü. Bizi büyük bir beton tankın içerisinde, billur bir suda bir gün kadar beklettiler. Bu suyun bir kısmını içimize çektik. Ağırlığımız artsın diye değil, biraz çürüyüp de aromamızı çoğaltmak için.
Bunun ardından teraslara serdiler bizi. Tropikal bölge güneşi altında sere serpe yayıldık. Her yağmurda bir yangın telaşı... İnsanlar böyle zamanlarda üzerimizi iyice örterlerdi. Kesinlikle ikinci kez ıslanmamalıydık. Son bir kez ıslanma hakkımız vardı. O da bizi yudumlayacak insanların fincanlarında. Eğer kurutma sırasında ıslanırsak geri dönüşü olmayan bir çürüme başlardı. Gübre olarak bahçelerimize geri dönmekten başka çaremiz kalmazdı. Teraslarda iyice kurutulduktan sonra yeniden işlenirdik. Bir kilo gelebilmemiz için dört beş binimizin bir
araya gelmesi gerekirdi. Ancak o zaman beş para edebilirdik.
İşte ben bu çuvala girene, üzerimdeki eşiz aromayı kazanana kadar kaç türlü işlemden geçtim. Dalımda kaç tropikal bölge kuşu öttü, kaç yağmur suladı beni, kaç işçi topladı, kaç kadın eli değdi bana? Kaç hamal taşıdı? Ne emekler var üzerimde! Neyse ki kokum ağır. Yoksa kim tüketirdi püfür püfür ter kokarken beni?
Çok az bir yolum kaldı. Yakın zamanda yeni bir limana varacağız. Yine hamallar, kamyonlar, yeni yeni işletmeler… Farklı işlemlerden geçeceğim "modern" tesislerde. Beni önce hafif yapacaklar. Sonra daha hafif. Fındıkla, çikolatayla, çilekle daha bilmem neyle karıştıracaklar. Ne kadar çok çeşidim varsa o kadar övünecekler.
Sonra da ışıl ışıl bir kafede, bir ergenin ilan-ı aşkının cesaret kaynağı olacağım. Bir yazarın uykulu gözlerini aralayacağım. Akşamdan kalma bir sarhoşu ayıltacağım. Belki de bir çocuk beni ısrarla içmek isteyecek, başaramayınca da ilk yudumda "acı" diye bağırıp tükürecek yere. Belki de kadınların bir araya geldiği günlerde, not alamadığım sohbetler eşliğinde tüketileceğim. Falımdan medet umulacak. Bir garson, köpüğüm az diye azar işitecek; yeniden ateşe sürecek beni hışımla...
Her şeyin birbirine karıştığı dünyada benim de binlerce çeşidim üretilecek. Gazetelerde son bir manşet:
"Kahvenin Elli İki Bin Çeşidi Üretildi."
Yıl yıl azalacak hatırım. Ben önce her şey olduğumu sanacağım. İş işten geçtikten sonra da kırk yıl hatırı kalan eski kahve halimi özleyeceğim. İçimdeki kahve kokusunu tamamen yitirdiğimde, her şey oldum derken hiçbir şey olmadığımı anlayacağım.
|
Back To Top |
|
GONDEREN: Cazibe_ on 10/03/2011 13:02:52 |
|
Emeğine sağlık cnm Boşver başka kahveleri İstiklalim en iyisi Mehmet Efendi ben kahvemi içiyim bide fal kapatıyım :))
|
Back To Top |
|
İstiklalim emeğine yüreğine sağlık inşl. birgün hatırı sonsuz olacak kahveyi içeriz. BİR FİNCAN KAHVE
Bir gün bir profesör, felsefe dersindedir. Masasının üzerinde birkaç kutu vardır. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir kavanoz alır ve içerisini tenis topları ile doldurur.Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler.
Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı
çakıl taşlarını,çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar; Onlar da ' evet' oldu derler.Tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii ki kumlar da çakıl taslarının aralarındaki boşlukları doldurur. Vetekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler de koro halinde ' evet' derler.
Bu sefer, profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında
kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekler ' evet' diyerek; ' Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım' der. Şöyle ki;Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz, aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl tasları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir;işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. ' Şayet kavanoza önce kum doldurursanız...' Diye, anlatmaya devam eder, ' çakıl taslarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi zaten hep kumdur. Bu ara bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar; ' Pekiyi, o iki fincan kahve nedir?'
Profesör gülerek: ' bu soruyu sorduğuna sevindim.'
Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinize bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!'
function formgonderdi() { hede.butom.value='Gönderiliyor'; hede.butom.disabled=true; }
--------------------------------------------------------------
|
Back To Top |
|
GONDEREN: IsTiKLaL on 10/03/2011 23:42:14 |
|
|
Serra_Nur yazdı:
İstiklalim emeğine yüreğine sağlık inşl. birgün hatırı sonsuz olacak kahveyi içeriz. BİR FİNCAN KAHVE
Bir gün bir profesör, felsefe dersindedir. Masasının üzerinde birkaç kutu vardır. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir kavanoz alır ve içerisini tenis topları ile doldurur.Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler.
Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı
çakıl taşlarını,çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar; Onlar da ' evet' oldu derler.Tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii ki kumlar da çakıl taslarının aralarındaki boşlukları doldurur. Vetekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler de koro halinde ' evet' derler.
Bu sefer, profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında
kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekler ' evet' diyerek; ' Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım' der. Şöyle ki;Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz, aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl tasları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir;işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. ' Şayet kavanoza önce kum doldurursanız...' Diye, anlatmaya devam eder, ' çakıl taslarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi zaten hep kumdur. Bu ara bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar; ' Pekiyi, o iki fincan kahve nedir?'
Profesör gülerek: ' bu soruyu sorguğuna sevindim.'
Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinize bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!'
function formgonderdi() { hede.butom.value='Gönderiliyor'; hede.butom.disabled=true; }
|
Bir acı kahve yarım bir hikaye ikramım olur geldiğinde.Konuşuruz biraz senden biraz benden kahve bahane ya sohbet şahane.Ruhumuzun derinliklerinden geçmiş olur böylece.:) Serram çok tşkler sayfamı ziyaret ettiğiniz için sevgilerle...
|
Back To Top |
|
GONDEREN: IsTiKLaL on 10/03/2011 23:48:40 |
|
|
sana_degerr yazdı:
kahveler şahanede ablammm40 yıl bahene biz kahveyi içtikte 40 yıl değil 40 gün hatrı olmadı ama konu sen olunca ee tadına bakayım ellerine sağlıkkk
|
Gel ablam sana en köpüklüsünden yapayım yanında da çikolata yada lokum ooo değmeyin kahve keyfimize
|
Back To Top |
|
ooooo daha ne isterim ablam ellerine sağlık en azından bilirimki o kahveyi bana ben oldugum için yaptıgını emeğine o güzel yüreğine sağlıkk
|
Back To Top |
|
GONDEREN: IsTiKLaL on 10/04/2011 00:18:09 |
|
|
sana_degerr yazdı:
ooooo daha ne isterim ablam ellerine sağlık en azından bilirimki o kahveyi bana ben oldugum için yaptıgını emeğine o güzel yüreğine sağlıkk
|
Nasılda canım kahve istedi gidiyorum yapmaya :)))) rica ederim ablam sizlerinde yüreğine sağlık hepinizin katılımları süper ben tşklerimi sunuyorum...
|
Back To Top |
|
|