Etrafınızda sürekli söylenen, birşeylerden şikayet eden insanlara mutlaka rastlamışsınızdır. Genelde toplumun her kesiminde bu tür insanların varlığına şahit oluruz. Hatta belki biz de o insanlardan biriyizdir. İşler planladığımız gibi gitmediği zaman verdiğimiz tepkiler, kullandığımız sözler ve aklımızdan geçenler, hayata bakışımızın bir resmidir aslında.
Gün içinde yaşadığımız olaylara bakış açımızın ve yaklaşımımızın nasıl olduğunu düşünelim.
Sabah kalktığı andan itibaren olumsuz bir ruh haline bürünüp ‘bütün gece hiç uyuyamadım’, ‘bugün canım çok sıkılıyor’, ‘yine aynı şeyler’…vb şikayetlerle sürekli söylenen insanların arasında bizlerde var mıyız acaba?
Ya da beklenmedik bir olayla karşılaştığında ‘neden bu benim başıma geldi’ diyenlerden miyiz?
Genç bir insanın ölüm haberini duyduğunda ‘çok erken öldü, ölüm ona yakışmadı’ diyenlerden mi?
Ya da ‘keşke şöyle yapsaydım böyle olmazdı’ diyenlerden mi?
Örnekler daha da fazlalaştırılabilir. Ancak tüm bu tepkilerin altında yatan bir gerçek vardır; ‘Tevekkülsüzlük’.
İman, tüm bu sıkıntı veren duygulardan koparır insanı. Beklenmedik bir olayla karşılaşan imanlı bir insan ‘mutlaka bir hayır vardır’ der ve Allah’a sığınır.
Ölüm haberleri bir uyarıdır müminler için. Ölümün aslında çok yakında olduğunun haberi. Ertelenen ibadetlerin insanı kayba uğratacağının haberi.
İman etmeyen insanların ahirette kullanacağı kelime `keşke` dir. Onlar dünyada iken keşkelerle dolu bir hayatı zaten yaşayıp öğüt alamayanlardır. Dolayısıyla keşkelerle yaşamak bir mümin özelliği değildir. Çünkü müminler kadere teslimiyetin lüksünü her alanda yaşarlar ve Rablerine tam bir teslimiyetle teslim olurlar.
Hayata bakışımız, hayattaki amacımız hepimize farklı duygular yaşatır. Kimi en zor anlarda bile güçlü ve sabırlı iken, kimi yıkım ve gözyaşı içinde yaşar. Sabah kalktığı anda bu dünya için, kendi için neler yapacağını düşünen bir insanla, ahireti için yaşayan bir insan arasındaki fark da, hayata nasıl baktığımızın bir ayrımıdır aslında. İnanan gözlerle bakınca Japonya’daki depremin de, işlenen cinayetlerin de, yaşanan savaşların da mutlaka bir sebep dahilinde gerçekleştiği görülür.
Yarının neler getireceğini merak ederek korkmak yerine, yaşanan olayların bizim için bir imtihan olduğunu ve bize özel yaratıldığını düşünmek, Allah`a yakinimizi artırırken imani olgunluğa da erişmemizi sağlar. Ölümler, kayıplar, felaketler.. herşey bizim için. `Neden ben` diye sorgulamak ya da `bu kadarı da fazla` diyerek isyan etmek yerine hayır aramak ve bizi yaratan Allah`a sığınmak insanın hem bu dünyada hem ahirette muvaffak olmasına vesile olacaktır.
İnsanları canlarıyla ve mallarıyla sınayacağını bildiren Yüce Allah, iman edenleri sabretmelerine karşılık cennetiyle müjdelemiştir.
‘Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. ’ (Bakara Suresi, 155)
Öyleyse dünyayı yalnızca bir oyun ve oyalanma yeri olarak düşünmeyelim ve hayattaki amaçlarımızı tekrar gözden geçirerek kayba uğrayanlardan olmayalım inşaAllah.