Sokaktan geçen insanlara bir soru yöneltiliyor: “Namus nedir?” 17-18 yaşlarında delikanlı; “Namuslu kadın” diye başlıyor söze. Oysa soru sadece, “Namus nedir?” şeklinde. “Namuslu kadın nedir ya da namuslu kadın kimdir?” diye sorulmuyor. “Erk”’in kafalara kazıdığı kalıp yargıları bıçakla kazısanız silinmez ki! Tekrar ederek yanıt veriyor delikanlımız: “Namuslu kadın” diyor ve ekliyor, “Uzun etek giyer, eteğin altına pijama giyer…” Mikrofon yine sokakta başka bir erkeğe yöneltiliyor. “Namus nedir?” Erkek, kendinden emin bir şekilde yanında duran başı kapalı, uzun pardösülü eşinin omuzlarını tutarak, “Namus benim karımdır. Ben tır kullanırım, uzun yola giderim. Karım evimde beni bekler. Ben yokken başını uzatıp camdan dışarı bile bakmaz!” diyor. Mikrofonla soru bir tekstil merkezinde, başı kapalı bir genç kızımıza yöneltiliyor. Makine başında soruya yanıt veriyor genç kızımız: “Bilmem ki namus nedir? Onu erkeklere soracaksın!”
5 Aralık 2009 cumartesi günü Cumhuriyet gazetesinin üçüncü sayfasında çok küçük yer verilen bir haber. “16 yaşındaki genç kız dedesi ve babası tarafından boğularak, cesedi avludaki kümese gömüldü. Suçu cep telefonuyla erkeklerle konuşmasıydı. Komşulara “kız kaçtı” dediler. Ancak babaannenin jandarmaya ihbarı üzerine cesedi bulunan genç kızın babası ve dedesi tutuklandı.” Bir başka gazete haberine göre; “Kadına yönelik şiddet nedeniyle kadınlar arasında ölüm oranı son yedi ay içinde binde dört yüz artış gösterdi.”
Bütün bu can acıtan haberlere, kadınların, uzun süre fiziksel, cinsel, sözel, ekonomik şiddet gördükten ve artık canına tak ettikten sonra ya intihar eşiğinde ya da ruhsal sağlığını yitirme noktasında: “Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi”ne başvurduklarına ilişkin tanıklığınız da eklendiğinde bir kadın olarak kendinizi; “Kadın ve Şiddet” konusunda bir çığlık atma ve hatta bu çığlığı insanca yaşam adına, kadınlar kefesi erkeklerle eşitleninceye kadar sürdürme zorunluluğunda hissediyorsunuz. ANNELER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN BU SENEDE BİR COK ANNE ÖLECEK VE ÖLDÜRÜLECEK..