REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1085 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: tebessummm on 12/14/2010 02:29:11


“ŞİMDİ sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekiyor mu?” diye sormuştu Nâzım Hikmet, o muazzam ve duru üslubuyla. Halbuki bugünün aşklarını görse ne derdi acaba? Bugün ellerde teraziler, adeta gramla tartılıyor aşk. 160 gr sevgiye karşılık 160 gr sevgi alınabilirmiş gibi herkes verdiği kadarını istiyor. Seven erkek mutlak itaat, mutlak hâkimiyet bekliyor. Zihinlerde bir denklem var sanki. Denklem karşılanmadı mı tüm formül bozuluyor. Ve işte o zaman bir de bakmışsınız ki aşk bitmiş, nefret başlıyor. Ne çabuk geçiyoruz bir uçtan bir uca. Sevdiği kızı başkasıyla gezdi diye bıçaklayan liseli öğrenciler… Eski eşlerini kendilerine dönmedi diye silahla tarayan öfkeli kocalar… Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen dostlarını, basit bir ağız dalaşıyla başlayan kavgalarda öldüren delikanlılar… Vaktiyle çok sevdikleri, belki de en çok sevdikleri insanları bir adımda, bir kurşunla harcayıverenler… Birbirinden ayrı gibi görünen bütün bu şiddet haberleri arasında bir ilişki var. Hepsinde ortak olan nokta, yoğun bir aşktan yoğun bir nefrete geçebilmekteki süratimiz.

Bir yandan şarkılar çıkıyor piyasaya, ardı ardına. Hepsi de aşk üzerine. Sözler benzer, iddialı. Diziler çekiliyor peş peşe. Gene hepsinin ana teması “büyük aşk”. Ama televizyonu kapatıp kendi hayatlarımıza döndüğümüz anda, ne yazık ki “büyük aşk”tan anladığımız aslında “büyük ego”. Biz elmanın da muhakkak bizi sevmesini bekliyoruz. Yetmiyor. Elmanın hayat boyu sadece ve sadece bizi sevmesini, varlığını bize adamasını, biz ne dersek harfiyen yapmasını istiyoruz. Biz aşkı, egomuza hizmet etmekle yükümlü bir kâhya bellemişiz adeta. Ve bu yüzden işte, aşktan nefrete bu kadar çabuk, bu kadar kolay savruluyoruz.

12/29/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***