Doğarken elimize tutuşturulan boş film kareleri, yaşantımızı sarıveren acı tatlı tüm olayların üzerimizdeki etkisiyle renklenip, ileride hatırlayacağımız güzellikler halini almaya başlayıncaya kadar biz fark etmeden doluverir. Yaşantımızın sonlarına yaklaştığımızda ise birer film şeridi gibi gözlerimizin önünden akarlar, buna bazen hüznün gözyaşları, bazen acı özlemler, bazen pişmanlıklar, bazen de unutulmaz mutluluklar eşlik eder. Her yeni yol ayırımı ve verdiğimiz, vermek zorunda olduğumuz yepyeni kararlar. İşte kaderimiz ya da bir başka deyişle alınyazımız.
Peki, tüm yaşadıklarımızda, acı tatlı tüm olaylarda bizim hiç mi rolümüz, hiç mi katkımız yok dersiniz? Gerçekten de herkes kaderini mi yaşar sadece? Bence hayır. Sadece kadere, sadece alınyazısına inanmak, ona boyun eğmek olmaz. Çünkü bir yere kadar olaylar sizi alıp sürüklese de, bir köşe başında karar vermek zorunda olan yine bizleriz...
Kendi iç sesimiz, hislerimiz ve mantığımız. Bir şekilde sağa ya da sola gitmek, giderken diğer yoldaki tüm olasılıkları elimizin tersi ile itmek zorundayız, hem de seçtiğimiz yolun bize neler getireceğini bilmeden, bilemeden. Seçtiğimiz yol belki bizi bulutlarla kavuşturacak kadar bize yakın olacak, belki de "keşke" nin o dayanılmaz kıskacı arasında bırakacak. Ama başımıza gelen ve gelecek olan her ne ise tüm yaşamımızdan sadece bizler sorumluyuz.
Hatalar, keşkeler elbette olacak. Önemli olan onlardan ders çıkarıp bir sonraki yol ayırımımızda kendi lehimize kullanabilmek. Öyle değerler vardır ki, bunlar gerçekten de bizim seçimimizle ilgili değildirler. Doğduğumuz şehir, ailemiz, sosyal statümüz bunlar bize doğarken verilen ilk değerlerdir. Kendi kendimize yetecek yaşa gelene kadar yaşadıklarımızda öyle. Ama ya sonrası... Yani yol ayırımlarında karar verecek durumda olduğumuz andan itibaren her şeyin sorumluluğunu üstlenmiş oluyoruz. Hayatımızı yaşamak adına... Bize verilen boş kareleri doldururken; seçtiğimiz arkadaşlar, gittiğimiz okullar, mesleğimiz, hayat arkadaşlarımız, çalıştığımız işler. Hepsi bize ait kararlarla örülüdür.
Kendimizi yaşamın içinde ve onca kalabalıkta yapayalnız, bomboş hissederken, bir anda önümüze çıkan ve bizi yüreğimizden yakalayan insanları hayatımıza sokup sokmamakta yine bize ait karardır. Bazen iç sesimize kulak verip onlarla tüm güzellikleri yaşamak adına cesurca kararlar verir; bazen de var olan düzenimizi bozmamak adına mantığımızı devreye sokup bucak bucak kaçarız. Hiç umulmadık bir anda bir yerde karşılaşmamız kaderin bir cilvesi; onun devamı ise bizim kendi tercihimizle oluşan bir film karesidir sadece. Sonuçta ya derin bir pişmanlık ya da güzel bir birliktelik ve yaşanan hoş anılar bizleri bekliyor olacaktır.
Hayatımıza kılavuzluk eden işaretleri çözmeyi bilip, kendimize en güzel şekli ile yorumlamaya çalışmak. İşte işin esprisi burada sanırım. Ama hangi tercihi yapacak olursak olalım, cesaretimizi asla kaybetmeyelim. Değişikliklerden, yeniliklerden kaçmayalım. Hayatımızın süs çiçekleridir onlar.
Kendimizi korumak adına kapalı bir kutu içinde yaşamak yerine hayatımızı renklendirelim. Süs çiçeklerine de fırsat verelim. O film karelerini en tatlı hatıralarla doldurmak, yolun sonuna geldiğimizde pişman olmamak için. Dolu dolu yaşamak, gökkuşağının her renginden kendimize yeni güzellikler keşfetmeyi öğrenmek. Kaderimizi güzelleştirmek içinde öncelikle olumlu düşünmeye çalışalım ve yürekten inanalım. Bir şeyi çok ister ve gerçekten inanırsak hayallerimizi gerçekleştirebileceğimizi ise asla unutmayalım. Yaşam öyle kısa ki, ertelemeye gelmiyor, biz biz olalım sakın yaşamı ertelemeyelim. Hiçbir şeyin hayatta garantisi olmadığını da unutmayalım. Yarın hiç olmayacakmış gibi dolu dolu yaşayalım hayatımızı.
Bazen deli dolu, bazen dingin, ama yüreğimizin sesine ayak uydurarak ve her bir dakikasından zevk alarak. Yatırımlarını daima mutluluk üzerine yapanlardan ve verdiği kararların arkasında cesaretle duranlardan olup, bunun keyfini sürelim. Cesaretsizliğe köle olanlar gibi "keşke" lerin derin girdabında boğulmayı ise aklımıza dahi getirmeyelim. Şu anda yepyeni bir yol ayırımında olabiliriz. İçimiz kıpır kıpır, hafif bir endişe zaman zaman içimizi doldursa da, heyecanla ve cesaretle karar vermeyi bekliyoruz. Terazinizin bir kefesine kaybedeceklerimizi koyduk, diğer kefesine ise sadece umutlarımızı. Mantığımız bize engel olmaya çalışsa da iç sesimizi umutlarımıza sımsıkı bağlanmış durumda bırakmak istemiyor.
Seçtiğimiz yolun her adımında görülmeye değer bir manzara, her köşesinde bir sürpriz, her dönemeçte unutulmaya yüz tutmuş duygular ve heyecanlar bizleri bekliyor biliyorsunuz, hissediyorsunuz. Şu anda hayatımızı geriye bakıp anlamayabilmeyi değil, ileriye doğru alabildiğince yaşamayı istiyoruz. İşte kaderiniz ellerinizde, haydi artık ne duruyorsunuz?
Tüm bu güzel sabahları yepyeni umutlarla karşılamanız. Sabahlarınızı hediye edeceğiniz dostlarınızı bulmanız ve onları ömür koyu kaybetmemeniz dileği ile...