Toplam bakislar: 2617 - Toplam yanitlar: 1 |
|
GONDEREN: YaQuZa on 11/20/2010 14:33:46 |
|
ÜLKÜCÜ; İMANSAHİBİ ER KİŞİDİR Ömrümün KIRK SENESİ, Türk milliyetçiliği davası ve bu davaya güzel insanlar armağan eden Türkiye’nin İMAN BAHÇESİ ÜLKÜ OCAKLARI içinde geçti. Her ülkücü, bu iman bahçesinin Peygamber teni kokan dikensiz bir gülü gibidir. Ülkü Ocakları denilen bu İMAN BAHÇELERİNDE GÜL OLABİLMEK, her insana nasip olmayan bir İlah-i lütuf ve her nefis taşıyan insanın da güç yetiremeyeceği bir çile ve ıstıraplar yumağıdır! Ülkücülüğü ve Ülkücüyü tanıyıp, bilip ve anlamadan, davayı yaşayıp, çileye ve ıstırapları nefislere zor gelse de bir zevkmişçesine Kabullenemeden, bu davayı tarife kalkışmak; Bal kavanozunu dışarıdan yalayarak, aman sen de denildiği gibi tadı yok, çok tatsız bir şeymiş kelimeleriyle balı tarif etmeye benzer. Koca bir kırk yılın sonunda, bu iman bahçelerinde bizlere öğretilenlerin ve yaşadıklarımızın ışığında, Ülkücülüğü bir kere daha tarif ederek, bu iman bahçelerinin giriş kapılarına bir tabela gibi asmak gerekirse; ÜLKÜCÜLÜK;İlahi aşkın gönüllerde tecellisiyle, SIRAT-I MUSTAKİM çizgisinde olup, büyük bir ihlasla yılanın gömleğinden sıyrılışı misali dünya sevgisinden sıyrılarak ,TÜRKLÜK ŞUURU’ndan hareketle, Devletin ve Milletin bekası uğruna verilecek kutsal mücadele esnasında, karşılaşılacak çile ve musibetlere karşı gösterilecek sabrın ve bu uğurda içilmesi mukadder olan ŞEHADET ŞERBETİNE duyulacak sonsuz bir muhabbetin ifadesidir.... Bu ifade; Vatan-Millet, Din ve Devlet uğrunda vermiş olduğumuz BEŞ BİN ÜLKÜ ŞEHİDİ’nin ruh hallerinde, DARAĞAÇLARI”nda can veren Pehlivan`ların....Duracık` ların ....Bektemur`ların şahadetlerinde saklıdır !...Özmenem, İmamoğlu ve Önkuzu`ların mezar taşlarında Kitabeleşen bir devrin öyküsüdür. Rahmetli Başbuğumuz, muhterem insan merhum ALPARSLAN TÜRKEŞ`in deyimiyle, bu dava bir “GÖNÜL SEFERBERLİĞİ”dir. İfade edilen gönülden maksat, kanı pompalamaya mahsus bir et parçası olmayıp; yerlere, göklere ve 18 bin Aleme sığmayan, o`en büyük olan ALLAH`ın (c.c) sığdığı ve sevgisiyle tecelli ettiği ilahi tecelligah olan, yaratılmışlar içersinde yalnız insanlara mahsus kılınmış olan gönül alemidir. Bunu şöyle izah edebiliriz; Güneş, dünyanın üzerine bindirilirse, dünya küçük gelir, güneş dünyanın üzerine sığmaz ve taşar. Güneşin altında ki dünya, filin altındaki kuş yumurtası gibi kalır. Dünya ya sığmayan Güneşi bir cep aynasına sığdırabiliriz Tozlu değil, parlatılmış bir ayna! Her ülkücünün de gönlü bir ayna gibi olmalıdır. İbadetle, Tevhid`le parlatılmış bir ayna!! Bir ayeti Kerime`de "BİZ İNSANLARI EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATTIK" buyurulmaktadır. Her Ülkücü, doğuştan insana bahşolunan bu güzelliği muhafaza etmek mecburiyetindedir. Her Ülkücü HAK ERİ olduğunun,Türk aleminin ve ezilen milletlerin Kurtuluşuna vesile olacak yegane ümit ışığı olarak Kabullenildiğinin farkında olup, bu şuurla kendini yetiştirerek, olgunlaşıp Kamilleşme gayreti içinde olmalıdır.... HAK ERLERİ`nin hayatı, mücadelesi, çektiği çile ve meşakkatleri birbirine çok benzer, tıpkısıdır. Hatta, düşmanları hep aynı olacağındandır ki, düşmanın onlara karşı olan taarruz metotları da hep aynıdır, bir farklılık arz etmez. Her bir Ülkücü şunu çok iyi bilmeli ve de unutmamalıdır ki; Sırf, vatansız ve Türk düşmanı komünistlerin devlet içinde mevzilenmelerine karşı mücadele ettiklerinden dolayı, 1944 ün 3 Mayısında haklarında açılan düzmece bir Türkçülük-Turancılık davasıyla Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları, 500 Vatlık ampullerin altında kendilerine yapılan insanlık dışı vahşete varan işkencelere, sarsılmaz bir iman ve insan üstü bir iradeyle göğüs gerip nasıl sarsılmamışlarsa... Abdülkadir Billurcu`lar , Osman Yüksel Serdengeçtiler, Dündar Taşer`ler, Necip Fazıl`lar, Nejdet Sançar`lar, Seyyit Ahmet Arvasi ve Necdet Sevinç`ler, nasıl ki fikir çilesi çekip, akrebin kıskacında yoğruldukları halde; Namık Kemal`in HÜRRİYET KASİDESİNDE yazdığı ; "Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin, Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten " mısralarında ifadesini bulan bir asil ruhla susmayıp yılmadan, KÜRŞAT`a nazire yaparcasına, kılıç gibi kullandıkları kalemleriyle Küfrün sarayına saldırmaktan bir an olsun geri adım atmadılarsa..... Ahmet Kerse’ler, Selçuk Duracık’lar, Cengiz Bektemur’lar, Halil Esendağ ve diğerleri, 12 Eylül denen ZULMÜN DARAĞAÇLARINDA, Allah ve Resulü`ne bir an evvel Kavuşabilmenin, aşk, feyiz ve muhabbetiyle, Boyunlarına geçirilen yağlı urganların halkalarından son kez bakabildikleri sema da; kendilerini karşılamak için uçuşan Bedir`in, Çanakkale`nin, Sakarya`nın şehitlerinin mübarek ruhlarına gülümseyip, LAİLAHEİLLALLAH diyerek son bir kez el sallayabilmişler se ... Bütün bu yaşanılanlara sabrın, tahammülün ve rızanın temelinde; Türklük şuuru ve sarsılmaz bir İslam imanı mevcuttur. İMAN...! İMAN...! İMAN...! 1980 öncesi Ülkücülerinin, canlarıyla, gençlikleriyle, mallarıyla velhasıl varlık adına neleri varidiyse her şeylerini feda ederek ortaya koydukları gayreti, asalet ve imanı; Bugünün ÜLKÜCÜ GEÇİNENLERİ!..MİLLİYETÇİLİK TASLAYAN YAYLACI GRUPLARI, laf kalabalığı ile geçiştiremezler... HELE HELE DE; -İmansız, Ezansız ve Nikahsızlar…. -Sütü ve Sureti bozuk ermeni ve rum kırmaları…. -Yediği, yaladığı çanağa pisleyenler ..... -Bozkurtla Kangal köpeğini karıştıran MÜMTO’LAR!..... -Kafatası içinde beyin yerine Kalın bağırsağını, göğüs kafesi altında ise, kalp yerine idrar torbasını taşıyan alçaklar… -Türk ismini duyunca mayasılı ağzına vuranlar.... -Hak din İslam’a bir miktar da Hıristiyanlık katarak soğutmaya çalışan ILIMLI İSLAMCILAR... -Dün ruble için Moskof`a zağarlık ederlerken, bugün Dolar-Euro karşılığı maaşlarıyla Batı Kemiği yalamaya alıştırılmış medyanın soy özürlü, ermenici, devlet düşmanı yazar-çizer müsveddeleri, aydın bozuntusu, çıkartma kağıdı, söz de bilirkişi edasıyla her akşam TV. ekran ve kanallarından lağım gibi akarak zihinleri bulandıran aşağılıkların hiç biri çıkıp da; bugünün Akıncıları, Serdengeçtileri, Kuvay-ı milliyecileri, Allah ve Resulü`nün davasının davacıları olan Ülkücüler aleyhinde bir tek söz dahi söyleyemezler. Bu gibilerin ağızlarından çıkan kelimelerin tümü, Kuduz Köpeğin salyası Kadar iğrenç ve tiksindiricidir! Ülkücülerin çilesi bir imtihandan ibarettir. Zaten Allah(c.c), sevdiği kulunun manevi Mertebesini yükseltmek için onu böylesi çileli imtihanlardan geçirir. ÜLKÜCÜ DAVA; ALLAH, VATAN, TÜRKLÜK SEVDASIYLA YANAN ASİL İNSANLARIN HAYAT HİKAYESİDİR.
Zaman zaman, malları, sıhhatleri, gençlik ve canları, cennet karşılığında Allah (c.c) tarafından ellerinden alınarak İlahi imtihanlara tabi kılınan Ülkücülere, bir ağabeyleri olarak şu kadarını söylemek isterim; -YALNIZ NAMAZ... -YALNIZ NAMAZ.... -VE YİNE YALNIZ NAMAZ... -Namaz Müminin Miracıdır! -Miraç yükselme demektir. "YÜKSEL TÜRK! SENİN İÇİN YÜKSELMENİN HUDUDU YOKTUR." Bu yükselme, Türklük şuuru ve İslam imanıyla mümkündür. Gerisi boş bir iddia olup, havanda su dövmektir! Bedir`den Çanakkale`ye Uhud`dan Malazgit`e İstiklal Savaşı’ndan son Ülkücü Şehidimize Kadar ruhları için EL FATİHA...
Mustafa Pehlivanoğlu`nun son mektubu Sevgili anneciğim ve babacığım, Sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları ve kusurlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk’ın ve O’nun Resulünün, Yüce peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah`ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah`ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah`tan bulsunlar. Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, MUSTAFALAR ÖLÜR. ALLAH DAVASI ÖLMEZ, MİLLİYETÇİLİK YAŞAR. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah`a inananlarındır. Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin. Son olarak, abime, yengeme, yiyenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah`ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim. Oğlunuz Mustafa
Babanıza, Annenize hürmetkar olun. Onlara karşı öf bile demeyin!
--------------------------------------------------------------
|
|
GONDEREN: Denizz__ on 11/20/2010 15:10:42 |
|
Türk-İslam Ülküsünü Yoğuranlar
Türk milletinin tefekkürüne, en az bin yıldan beri, İslam dini biçim vermektedir. Kurduğumuz muhteşem kitaplıklar incelendiğinde görülecektir ki, ilim ve fikir adamlarımızca, insanoğlunun meydana getirdiği her türlü kültür ve medeniyet ürünleri atalarımızca incelenmiş, araştırılmış, aşağı yukarı bütün din ve inançlar süzgeçten geçirilmiş ve islamiyet, tam bir şuur ve yüksek bir irade ile tercih edilmiştir. Böylece, > ulaşan Türk'ün akıl ve idraki, İmam-ı Buhari'leri, İmam-ı Gazali'leri, Mevlana Celaleddin'leri, Yunus Emre'leri, büyük mantıkçı ve şeyhülislam Mollafenari'leri, Yunan felsefesini İmam-ı Gazali çapında tenkid edebilen ve yüce hünkar Fatih Sultan Mehmed Han'ın takdirlerine mazhar olan Hocazade Efendileri, İmam-ı Brigivi'leri, İbn-ı Kemal'leri... yetiştirdi ve onların fikir, kitap ve dersleri ile olgunlaşarak büyük imparatorluklar, dünyayı hayran bırakan kültür eserleri ve ölmez medeniyetler meydana getirdi. Biz, bu yazımızda ve bunu takibedecek yazılarımızda, Türk-İslam kültür çizgisinde yürüyerek 'genel felsefe problemleri' karşısındaki yerimizi ve >, yüce dinimiz İslamiyet'in aydınlığında, kısa da olsa ortaya koymaya çalışacağız. Bütün 'sahte tanrıları ve ve mabutları', gönüllerden, kafalardan, zaman ve mekan köşelerinden çıkarıp atmak isteyen, 'Allah'tan başka ilah yoktur' prensibini temel ölçü kabul eden, şanlı Türk Milleti'ni 'Allah'ın ordusu' bilen, 'Türk Milleti birlik, Türk Devleti güçlü olursa insanlık kurtulur, zulüm biter' ölçüsü içinde hareket eden Türk-İslam ülkücülerinin 'fikir sistemi', yüce peygamberler silsilesinin mukaddes alınteri ile ıslanmış, peygamberlik mührünü kıyamete dek elinde tutan şanlı kurtarıcımızın ve peygamberlerimizin 'O'na ve onlara selam olsun' nurdan ellerinde biçimlenmiş, onu takibeden muhteşem 'Sahabi kadrosu' tarafından 'cihad ruhu' ile beslenmiş, büyük veliler eliyle yoğrulmuştur. Türk-İslam Ülkücüsü 'Cahid-ü fillah' (Allah için savaşan) dır. Türk-İslam Ülküsü'nün büyük iman, aşk ve aksiyon adamı Fatih, bu ülküsünü şöyle dile getirir: 'İmtisal-i cahid-ü fillah oluptur niyyetim Din-i İslamın mücerred gayretidir gayretim Fazl-ı Hakk ü himmet-i cünd-i ricalullah ile Ehl-i küfrü ser-teser kahreylemektir niyyetim Enbiya vü evliyaya istinadım var benim Lütf-i haktandır heman ümid-i feth-i nusretim Nefs ü mal ile nola kılsam cihanda ictihad Hamd-ü lillah var gazaya sad-hezaran rağbetim Ey Muhammed mucizat-ı Ahmed-i Muhtar ile Umarım galib ola a'da-yı dine devletim.' İşte, Türk-İslam Ülküsü'nü yoğuran bu kadro ve ruhtur. Bu ruh, büyük Türk-İslam kültür ve medeniyetinden kaynaklanmaktadır. Bu dava ve ülkünün 'eskimediğini', 'modası geçmediğini' bütün Türk-İslam düşmanları Allah'ın izni ile idrak edeceklerdir. Türk'e ve İslam'a 'kefen biçenlerin' sonu korkunç olacaktır.
|
Back To Top |
|
|