Cennet ile cehennem münakaşa ettiler.
Cehennem:
- Bende zorbalar ve kibirliler var, dedi.
Cennet:
- Bende zayıflar ve yoksullar var, dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ onların çekişmesini şöyle halletti:
"- Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azâbımsın. Dilediğime seninle azâb ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım." ( Müslim, Cennet, 34)
__________________________________________________________
Gurur ve kibir bu derece kötü olmakla birlikte yeri geldiğinde kullanılmasına da müsâade edilmiştir. Meselâ düşmana karşı güçlü görünüp onu korkutmak için kibirlenerek yürümek câizdir. Nitekim Uhud'da iki taraf arasında çarpışma kızıştığı sırada Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- eline bir kılıç alarak "Bunu benden kim alır?" diye sordu.
Sahabîler:
- Ben, ben! diyerek onu almak üzere ellerini uzattılar.
Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
"-Bu kılıcı, hakkını vermek üzere kim alır?" diye sorunca, onu almaktan çekindiler.
Ensar'dan Ebû Dücâne -radıyallâhu anh- ayağa kalkıp:
"-Ben onu hakkını vermek üzere alırım yâ Resûlallâh!" dedi. (Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 128)
Sonra Ebû Dücâne:
- Onun hakkı nedir yâ Resûlallâh! diye sordu.
Peygamber Efendimiz:
"- Onun hakkı eğilip bükülünceye kadar, düşmanla vuruşmandır..." buyurdu.
Ebû Dücâne kılıcı aldı, kırmızı sarığını çıkarıp başına sardı ve İslâm saflarıyla müşriklerin safları arasında, kurula kurula, çalımlı çalımlı yürümeye başladı.
Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- onun gururlu ve kibirli bir şekilde yürüdüğünü görünce:
"- Bu öyle bir yürüyüştür ki, Allah ona bu gibi durumların hâricinde buğzeder!" buyurdu. (İbn-i Hişâm, III, 11-12)